Arşiv

  • Nisan 2024 (10)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    İstikrarın yolu AB sürecinin yeniden keşfinden geçer

    Güven Sak, Dr.26 Nisan 2008 - Okunma Sayısı: 1165

     

    İçinde bulunulan kayıkçı kavgası ortamı Türkiye'yi en azından yeniden Avrupa Birliği sürecine yönlendirmiştir. Bundan sonra Brüksel'den gelen mesajlar içinde iktisadi mesajların önemi giderek artacak.

    Zaman, kendi potansiyelimizi yeniden keşfetme zamanı. Unuttuklarımızı hatırlama zamanı. Siz de keşfe hazır mısınız? Bugünlerde ortada pek çok kötümserlik nedeni var. Sayın Başbakan'ın yok yere ağzından çıkan sözler başlı başına kötümserlik kaynağı esasen. Her biri bir çıkmaz sokak. Hele o sonuncu, "Ayaklar baş olursa kıyamet kopar" gafı. Biz onu aslında "Emanet ehlinde değilse kıyamet kopar" diye biliyoruz ya neyse. İyisi mi lafı o tarafa hiç yanaştırmayalım. Yalnızca ortadaki moral bozukluğuna katkıda bulunuruz. Biz uslu uslu size bu kadar karanlık içinde gördüğümüz ışıktan bahsedelim. Her işte bir hayır vardır misali, içinde bulunduğumuz kayıkçı kavgası atmosferi güzide memleketimizde Avrupa Birliği (AB) sürecinin yeniden keşfine sebep oldu. Üstelik yalnızca memleketimizde de değil. Daha önemlisi Brüksel'de de Türkiye'nin AB süreci yeniden keşfedilmiş gibi duruyor. Biz geçen hafta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu ile birlikte Brüksel'deydik. Doğrusu ya oradaki değişimi yakından izleme imkânına kavuştuk. Bu karanlık günlerde müjde bekleyenleri aşağıya bekleriz efendim. Hayat işte böyledir. Bir sonraki adım esasen belirsizdir. İşler iyice sarpa sarar. Sonra karanlıklar içinden bir fırsat kapısı ışıl ışıl çıkıverir. İşler iyice karışmadan çözüm kapısı belirmez. Denizler dalgalanmadan durulmaz. Türkiye'nin AB macerası, bir süreden beri anlamsız bir durağanlığa terk edilmişti. Doğrusu ya, müzakere süreci, karşılıklı konuşmadan öteye geçemiyordu. Müzakere süreci bir türlü Türkiye'nin önünde bir ufuk açamıyordu. AB çıpası işlevini yitirmişti. Ama bizim anladığımız bundan böyle en azından daha aktif bir AB tarafı göreceğiz. AB-Türkiye ilişkilerinin özü ekonomiydi. AB fikrinin özü de ekonomi değil miydi? AB barışçı bir ortak yaşama alanı oluşturma projesi değil mi? Bu barışın temeli de ekonomi değil mi? Ama biz bir süredir bu perspektifi kaybetmiş durumdaydık. Son dönemde ön plana çıkan siyasi tartışmalar nedeniyle ağaçlar öne çıkınca ormanı görmez hale gelmiştik. Şimdi zaman ormanı yeniden hatırlama zamanı. Şimdi zaman AB-Türkiye ilişkilerinin iktisadi özünü yeniden ve daha açık bir biçimde görünür hale getirme zamanı. Brüksel'deki temaslardan anladığımız ilk nokta budur.

    Seçkinler projesi değil

    İkincisi, yukarıdaki perspektif çerçevesinde, AB projesinin Türkiye'de, artık, bir seçkinler projesi olmaktan çıkarılması gerekiyor. Esasen AB, Demir ve Çelik Birliği fikri olarak, ilk ortaya atıldığında bir seçkinler projesiydi. Son dönemde Avrupa Anayasası'nın reddi ve AB fikri üzerinde yoğunlaşan Avrupalı tartışmanın özü şuydu: AB projesinin seçkinleri aşan bir desteğe ihtiyacı vardı. AB projesinin demokratikleşmesi, projenin daha geniş kitlelere açıklıkla anlatılmasını zorunlu hale getirmişti. Şimdi aynı durum Türkiye için de geçerli. İşte bu amaç AB projesinin bir iktisadi proje olarak, görünür bir biçimde, yeniden inşasını da gerektiriyor. Bu Türkiye için güzel bir ufuk aslında ama yetmez. Üçüncüsü, artık Türkiye'ye apaçık bir ufuk gerekiyor. Olli Rehn'in geçenlerde bir Alman gazetesine söylediği gibi 2023 yılı, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılı, aslında güzel bir tarih. Üstelik de yakın. Ama kuru kuru bir gazete açıklaması yetmez. Türkiye, AB içindeki iktisadi politika tartışmalarında yer edinmelidir. AB Komisyonu, birliğin gelecekteki iktisadi rekabet gücüne ilişkin bir dizi çalışma yapmakta, bu çerçevede, faaliyetleri koordine etmeye çalışmaktadır. AB'nin gelecekteki yapısına yönelik iktisadi politikaların belirlendiği bu tartışmalarda artık Türkiye'nin de adı geçmeye başlamalıdır. Bizim anladığımız başlayacaktır da. Bu ne anlama gelir? Bu Avrupa'nın iktisadi geleceğinde, gelecekteki rekabet gücünde, bir üye ülke olarak Türkiye'nin yerini ve manasını da analize eklemek, planlara dahil etmek demektir. Bu olmadığı takdirde, ya AB'nin bugüne kadar yaptığı planların bir anlamı yoktur, yığınak yanlış yere yapılmaktadır ya da Türkiye'nin Avrupa'nın geleceğinde bir yeri yoktur. Eğer Türkiye'nin Avrupa'nın geleceğinde bir yeri varsa, bu yerin AB'nin iktisat politikası tasarımlarında giderek artan bir biçimde vurgulanması gerekmektedir.

    İktisadi mesajların önemi

    Sayın Hisarcıklıoğlu'nun temaslarından bizim anladıklarımız bunlardır. Bu anlattıklarımızın bize kalırsa üç anlamı vardır. Bir yandan Türkiye'nin Avrupa için iktisadi manası belirginleşecek, bu durumda, Avrupa kamuoyunda Türkiye imajı ehlileştirilebilecektir. Mademki AB projesi artık halka mal olmuştur. O vakit, tartışma, bir iktisadi proje olarak, genişletilmiş olacaktır. Türkiye'nin Avrupa için manası iktisadi terimlerle herkes için anlaşılır hale getirilmelidir. Bu iletişim politikası olarak hiç de kötü değildir. Öte yandan ise Türkiye'nin kendi rekabet gücünü artırmak için yapmakta olduğu planlar da bir anlam kazanacaktır. Türkiye'nin rekabet gücünü artırmaya yönelik çalışmaların "hızla değişen dünya karşısında Türkiye" perspektifi ile mi, yoksa "hızla değişen dünya karşısında AB'nin ayrılmaz bir parçası olan Türkiye" perspektifi ile mi yapılacağı önemlidir. AB iktisat politikaları içinde Türkiye'nin manası ile ilgili hemen başlayacak bir tartışma, AB'nin bize biçtiği rolü daha iyi tanımlamasına katkıda bulunmamızı da sağlayacaktır. Bu açıdan her iki taraf için de iyidir. Birbirimizi daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Bu da ikinci noktadır. Üçüncü nokta ise açıktır. Uluslararası bankacılık krizinin uluslararası iktisadi krize doğru evirildiği bir ortamda, AB çıpasının, bir iktisadi izleme mekanizması olarak yeniden inşası yalnızca faydalıdır. AB sürecinin manasının yeniden keşfine çıkılan bir dönemin tam başındayız. Öyle anlaşılıyor ki, Brüksel'den gelen mesajlar içinde iktisadi mesajların önemi giderek artacak bundan böyle. Ne diyordu ilahi: Hak şerleri hayreyler/Neylerse güzel eyler.

     

    Bu yazı 26.04.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır