Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Olayların önünden gitmeliyiz ama geride kalıyoruz

    Güven Sak, Dr.17 Ekim 2008 - Okunma Sayısı: 1157

     

    Geçmişi tartışmanın hiç kimseye yarar getirmeyeceği bir süreçteyiz. Şimdi artık olayların önüne geçmek gerekiyor. Gelin bugün iki adet tespitle başlayalım: Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri'nde başlayıp, şimdilerde dünyayı saran bu yangın, daha Türkiye'ye gelmemiştir. Hissettiğimiz yangının ateşi değil, uzaktan gelen dumanıdır. İkincisi, bugüne kadar buraya gelmemiş olan yangın, artık buraya gelme yolundadır. Türkiye'de hesapları, bu çerçevede, yapmakta fayda vardır. İlk sonuç açık değil mi? IMF ile anlaşma yapmaya artık ihtiyaç kalmadığını düşünmemekte fayda vardır. Asıl bugün, dünden daha fazla IMF ile anlaşma yapmak önem taşımaktadır. Eğer hâlâ bugüne kadar sürdürdüğümüz reaktif tavrı devam ettirirsek, bir süre sonra zaten hiçbir adım atmamıza gerek kalmayacaktır. Ne olacaksa olacak, sarılması gereken yaralar açık açık görülebilir hale gelecektir. Marifet, yaralar açılmadan, yaraların açılmasını önlemek üzere proaktif tedbir geliştirmektedir. Bugün gelin bu bahse bir giriş yapalım. Bankacılık krizleri banka bilançolarında iki tür hasara yol açar genellikle. Birincisi, "krize neden olan hasar"dır. Bugünlerde dünyanın her tarafında çözüm bulunmaya çalışılan konu tam da bu "krize neden olan hasar"dır. Bu hasar, banka bilançolarından temizlendiğinde, bankaların yeniden birbirine güven duymaları mümkün hale gelir. Sistem yeniden işlemeye başlar. Ancak yeniden işlemeye başlayan sistem artık eskisi gibi değildir. Banka bilançolarını idare edenlerin başından son derece korkulu bir yangın geçmiştir. Dün normal olarak yaptıkları işlemlerin hepsi artık onlara son derece riskli gelmektedir. Bir türlü dün davrandıkları kadar rahat olamazlar. Herkes kendini kasar da kasar. İşte bu davranış biçimi, bizi, sonunda, ikinci tür bilanço hasarına götürür: Bu da "krizin neden olduğu hasar"dır. Krizde neden olan hasarı temizlemek için yapılanlar sonunda mutlaka krizin neden olduğu bir bilanço hasarı getirir. Türkiye 2001'i hatırlar mısınız? O tarihte krize neden olan hasar, devlet iç borçlanma senetlerinin (DİBS) banka bilançolarında taşınma biçiminden gelmişti. Gecelik borçlanmayla iki yıllık bonoyu bilançoda taşımak bankayı bir dizi riske açık hale getiriyordu. Risk, bir gün realize oluverdi. Sonra bankalarımız, "krize neden olan hasar"ın ağırlığıylla şirketlerin, kredi sözleşmelerini yenileyecek mecali kendilerinde bulamadılar. Krizin neden olduğu hasar buradan çıktı. Birdenbire kredileri geri çağrılan şirketler borçlarını ödeyemediler, kriz hem reel sektörü bir yangın gibi sarıverdi hem de banka bilançolarında yeni bir hasara yol açtı. İşte o vakit, İstanbul Yaklaşımı devreye giriverdi. Kamu katkısı ile şirketlerin borçları yeniden yapılandırıldı. Alınan tedbir proaktifti. Şimdi Amerika'da "krize neden olan hasar"dan "krizin neden olduğu hasar"a geçme aşamasındalar. Krizin neden olduğu hasarı yönetmek için banka bilançolarına sermaye enjeksiyonu sonunda yapıldı. Ama bu arada bankalar bir süredir, kendi bilançoları için önem taşıyan, konut kredisi verecek halde değiller. Onlar verseler bile, tasarruf sahipleri bu ortamda bekleme modunda. Konut piyasasına akan krediler kesildiğinden beri ev fiyatları artamıyor. Artmak ne kelime aşağıya iniyor. Aşağıya inince, daha önceden açılmış konut kredileri de sorunlu kredi haline geliyor. Bunlara yönelik yargısal işlem, evlerin satılmasına, satılan konutlar ise ev fiyatlarının daha hızlı düşmesine neden oluyor. Krize neden olan hasar, şimdilerde krizin neden olduğu hasarı tetikliyor. Bu işin çözümü konut kredileri piyasasında bir kredi yeniden yapılandırma programıdır. Amerika, bir nevi, İstanbul Yaklaşımı ihtiyacı içindedir. Nitekim ona da yakında başlarlar. Ortalığı saran resesyon tartışmasını çözmenin tek yolu İstanbul Yaklaşımı'dır. ABD ve Avrupa'yı saran Gordon Brown Yaklaşımı proaktiftir. Krizin sonucunda ortaya çıkacak, yaraları sarmak yerine, yaranın oluşmasını engellemek hedeflenmiştir. Şimdi yine olası resesyona karşı da proaktif bir tavır gerekir: Zaman, bir nevi, İstanbul Yaklaşımı ile banka borçlarını yeniden yapılandırma zamanıdır. İşte, ondan sonra dahi, kriz, emin adımlarla Türkiye benzeri ülkelere doğru yürümeye devam edecektir. Bunlardan, proaktif bir politika yaklaşımıyla olayların önüne geçmeyi başaranlar, bu yıkıntıdan üretim kapasitelerini koruyarak çıkacaklardır. Kalanı ise ciddi bir biçimde yaralanacaktır. Proaktif olmaya hazır mıyız acaba?

     

    Bu yazı 17.10.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır