Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Chavez, devrimi korumaya çalışmaktan devrim yapmaya vakit bulamıyor

    Güven Sak, Dr.16 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 903

    Avila Dağı neredeyse 3000 metre yüksekliğinde. El Avila'nın üzerindeki yolun bir tarafı Karayip Denizi, öte tarafı ise Caracas şehri. Caracas, Venezüella'nın başkenti. Caracas, son 10 yıldır, Chavez'in başkenti. Aslında daha dün gibi geliyor ama Chavez iktidara geleli tam 10 yıl oldu. İktidarının 10. yılında Chavez, bir kez daha, Venezüella anayasasını değiştirmeye çalışıyor. Mevcut anayasaya göre kendisi bir daha başkan seçilemiyor. Halbuki o, "devrimin selameti için" herhalde, 2 seferden daha fazla başkan seçilebilmek istiyor. Venezüella halkı, daha geçen yıl, bu konuda yapılan referandumda, başkana "hayır" demişti. Öyle görünüyor ki, 2009'un başında konu yine referanduma götürülecek. Başkan, bugünlerde dünyadaki ekonomik krizle filan ilgilenmiyor. Venezüella şimdilik meşgul. Seçime gidiyor. Başkan Chavez, uzun iktidar yıllarının ardından, her politikacıyı esir alan "kibir sendromu"na yakalanmış görünüyor. Enerjisini devrim yapmak yerine kendi iktidarını korumaya adamış gidiyor. Bugün uzun bir bayram arasının ardından, kaldığımız yerden devam edelim müsaadenizle. Öncelikle geçmiş bayramınız isterseniz mübarek, isterseniz kutlu olsun. Bu hafta bizim canımız asla memleket meselelerine dalmak istemiyor. Zaten ortada dalınacak bir derinlik de bulunmuyor. Böyle anlarda akıl sağlığını korumak için yapılması gereken, başka diyarları dolaşmaktır. Nitekim bakın biz de öyle yapıyoruz. Bugün konumuz Venezüella'dır efendim. Maiquetia Havalaanı El Avila'nın Karayip Denizi tarafında kalıyor. Havaalanından kent merkezine giden yol yalnızca 30 kilometre. Gelgelelim kente varmak için, en az 1.5 saatinizi arabada geçirmeniz gerekiyor. Bakın bu Venezüella ile ilgili akla takılan ilk nokta. Kentte trafik problemi inanılmaz boyutlarda. İstanbul'dan bile kötü duruyor problem. Nedeni kentteki araba sayısı. Neredeyse herkesin bir arabası var. Ortalıkta en çok SUV (sports utility vehicle) dolaşıyor. Hani şu çok benzin yakan, kocaman cipler Venezüella'nın alamet-i farikası gibi. Neden böyle? Gayet basit bir nedenle: Petrol üreticisi Venezüella'da petrol sudan katbekat ucuz. Suyun bir litresi 55 Amerikan Senti, petrolünki ise yalnızca 9 Sent. Bu şu demek 50 litrelik bir depoyu bu ülkede yaklaşık 4.5 Amerikan Senti'ne doldurabiliyorsunuz. O ne demek? Yaklaşık 7 YTL demek. Venezüella'da petrolün fiyatı yok, esasen bedavaya dağıtıyorlar. Petrol gelirleri nedeniyle bizdeki gibi vergi de gerekmiyor. Kente giderken yine hemen göze takılan ikinci izlenim ise barrio'larla ilgili. Barrio'lar bizim gecekondulara benziyor. Ancak bizimkiler bunların yanında toplu konut projesi gibi kalıyor. Rengârenk, birbirinin üzerine yapılmış, yolu olmayan, merdivenlerle birbirine bağlanan evler havaalanından kentin merkezine kadar uzanıyor. Ortadaki tezadı görebiliyor musunuz? Kocaman kocaman ciplerin tıkadığı trafik ve barrio'ları aynı karede canlandırabiliyor musunuz? Bir yanda zenginlik, bir yanda sefalet. Ülkenin yüzölçümü Türkiye'den büyük; yaklaşık 1 milyon kilometrekare. Nüfusu ise yalnızca 25 milyon kişi. Bunların 5 milyona yakını Caracas'ta yaşıyor. Nüfusun beşte biri ABD'de yaşıyor gibi. Refah seviyeleri orada. Kalanı ise çok aşağılarda. Üçüncü izlenim ise ilk ikisini takip ediyor: Kent içindeki son derece lüks konutların hepsinin etrafı kalın duvarlarla çevrili değil ama hepsinin etrafında dikenli ve hatta elektrikli teller var. Etrafa bakınca, bir güvenlik endişesinin varlığı insanın gözüne giriveriyor. Toplumun iki kesimi arasındaki gelir uçurumu hayatı zorlaştırıyor. Bu üç gözlemi yan yana koyduğunuzda, hem Chavez'in, yoksulların çığlığı olarak neden seçildiği anlaşılıyor hem de azıcık kafanız karışıyor. Şimdi gelin bakın neden insanın kafası karışıyor? Özellikle şu bir türlü açılmayan trafik hadisesi Chavez'in Bolivarcı sosyalizmi (El Socialismo Bolivariano) ile ilgili iki tespiti insanın aklına hemen düşürüyor. Birincisi, petrolün bu kadar ucuz olması, sonuçta, zengin olanların, SUV'larıyla daha rahat gezebilmelerini sağlıyor. Halkın parası zenginlere gidiyor. Peki, Bolivarcı sosyalizm neden o arabaların benzin parasını ödüyor? Bunun yerini alacak, toplu taşıma projelerine neden kaynak aktarılmıyor? Hadi bunu iktidarının ilk 5 yılında yapamıyor. Peki ama 10. yılda neden bu yolda bir adım ortada görünmüyor? İnsan böyle bakınca, bu Bolivarcı sosyalizm konusunda şüpheye düşüyor. İkincisi, petrolün bu kadar ucuz olması, otomobil kullanımının bu kadar teşvik edilmesi, küresel ısınma sürecine doğrudan katkıda bulunuyor. Peki, bu Bolivarcı sosyalizm "neoliberal küresel yıkım politikaları"nı engellemek için neden Venezüella'dan bir adım atmıyor? Dedik ya, bizim kafamız karıştı. Nedir Venezüella'nın sorunu? Bolivarcı sosyalizm daha bir türlü uygulama aşamasına gelemiyor. Yıllar geçiyor ama ortada bir "devrimci" sonuç görünmüyor. Halk dün nasıl yaşıyorsa yine öyle yaşıyor. Petrol fiyatları 150 dolar iken kolay olan iyileştirmeler bakalım 30 dolarlık petrolle nasıl gidecek? Görünen şimdilik şudur: Devrimi, yani iktidarı korumaya çalışmaktan devrim yapmaya vakit kalmıyor! Chavez'in durumu buna benziyor. Hayat her yerde aynı biçimde işliyor. Türkiye'de belirgin bir gariplik bulunmuyor. Kibir sendromu her ülkenin politikacısını yakalayabiliyor. Her yerde, iktidarı korumaya çalışmaktan ihtilal yapmaya; bu anlamda, dünyayı değiştirmeye, zaman kalmıyor. Hazin ama gerçek.

    Bu yazı 16.12.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır