logo tobb logo tobbetu

İş Dünyası Yeşil Dönüşüme Ne Kadar Hazır? TEPAV Kurucu Direktörü Güven Sak Bloomberg Businessweek Türkiye dergisine TEPAV raporunun çıktılarını anlattı.
Haber resmi
08/07/2022 - Okunma sayısı: 3921

 

 

TEPAV tarafından hazırlanan “Türk Firmaları Yeşil Dönüşüme Ne Kadar Hazır? Sınırda Karbon Düzenlemesi Kapsamındaki Sektörlerin Yeşil Mutabakat’a Hazırlık Görünümleri” başlıklı araştırma ile iş dünyasının en önemli gündem maddeleri arasında yer alan iklim değişikliği, yeşil dönüşüm ve Yeşil Mutabakat konularında, Yeşil Mutabakat kapsamında AB tarafından getirilen Sınırda Karbon Düzenlemesi’nden Türkiye’de en çok etkilenmesi beklenen alüminyum, çimento ve demir-çelik sektörlerinde faaliyet gösteren firmaların yeşil dönüşüme hazırlık seviyelerinin ölçülmesi hedeflenmiştir. Bu hedef doğrultusunda, demir-çelik, alüminyum ve çimento sektörlerindeki firmalar ile anket çalışması ve derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Mayıs 2022’de yayımlanan raporda, anket ve mülakat bulguları ile masa başı araştırması sonuçlarına yer verilmiştir.

Sürecin Türkiye’ye etkilerinin değerlendirildiği raporun çıktılarını TEPAV Kurucu Direktörü Güven Sak Bloomberg Businessweek Türkiye dergisine anlattı.

Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında Sınırda Karbon Düzenlemesinin gelmesiyle birlikte Türkiye’deki ihracatçı ilk etapta nasıl bir maliyetle karşı karşıya kalacak?

Güven Sak: Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında 2024 başında uygulamaya konması öngörülen Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM), başlangıç olarak karbon salımı yüksek beş büyük sektörde (demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre ve elektrik) üretilen ürünler AB ülkelerine ihracata konu olduğunda, bu ürünlere barındırdığı karbon yükü üzerinden bir tür gümrük vergisi uygulanmasını öngörüyor. Yani, ürün AB sınırları içinde üretilseydi ne kadar karbon vergisi ödenecekse, sınırdan girerken de ona eşdeğer bir karbon bedeli ödenmesi öngörülüyor. AB bu sayede karbon yoğun sektörlerdeki üretimlerin hem çevresel yaptırımların daha gevşek olduğu ülkelere kaçmasını önlemeyi (carbon leakage – karbon kaçağı), hem de çevresel kaygıları kendi sınırları dışında da yaygınlaştırmayı hedefliyor. Yine başlangıç aşamasında üretimin yol açtığı doğrudan salımlar, yani birincil emisyonlar, hesaba katılacak. Ancak bir sonraki aşamada hem ikincil-üçüncül emisyonların hesaba dahil edilmesi, yani tedarik zincirinin alt kademelerine inilip ham madde ve ara ürünlerin, kullanılan enerjinin de karbon ayak izine bakılması, hem de sektörel kapsamın genişletilmesi bekleniyor. Dolayısıyla SKDM’nin kapsamı hem derinleşecek, hem de genişleyecek.

Türkiye’deki ihracatçıların ve yasa koyucuların önünde birkaç olasılık var: Birinci olasılık, herhangi bir adım atmayıp SKDM kapsamında karşılarına çıkan maliyeti göğüsleyecek, bu esnada da muhtemelen ciddi bir rekabet gücü kaybına uğrayacaklar. İkinci olasılık, AB ile paralel ve bütünleşik bir Emisyon Ticaret Sistemi ve karbon vergilendirmesi altyapısı oluşturarak yine maliyetleri yükseltecek, ancak parayı ülke içinde tutacaklar. Üçüncü olasılık, ilk ikisinden birine ilave olarak gerçekten fiilen karbon ayak izini düşürmek için adım atacaklar. Burada bireysel çabalar kadar, belki daha çok, politika çerçevesi de önemli olacak. Dolayısıyla Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylamak, 2053 yılını net sıfır hedefi olarak açıklamak ve İklim Şurası gibi bir ortak akıl-fikir ve diyalog mekanizması başlatmak gibi geçtiğimiz yıl boyunca attığı önemli birkaç adıma yenilerini eklemesi gerekiyor. Yeni adımlar arasında AB’nin yaptığı gibi ara hedefler belirlemek, kömürden çıkış ve karbonsuzlaşma stratejisi oluşturmak, Ulusal Niyet Beyanı’nı güncellemek ve İklim Kanunu’nu geçirmek de bulunuyor.

 

Röportajın tamamına erişmek için tıklayınız.

 

 

Bu röportaj Bloomberg Businessweek Türkiye Dergisi'nde 03.07.2022 tarihinde yayımlanmıştır.

Yazdır

« Tüm Haberler