Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    G-8 artı 5 değil G-20 olması başarıdır

    Güven Sak, Dr.14 Kasım 2008 - Okunma Sayısı: 1328

    Bu aralar herkes mucizelerden çare bekler oldu. Günün son mucizesini, 15 Kasım 2008'de Washington'da toplanacak olan G-20 Zirvesi'nden bekliyoruz. G-20, ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, Kanada, İtalya, Japonya, Rusya ve AB'den oluşan G-8'in (AB'ninki ile birlikte 9 temsilciden müteşekkil) gelişmekte olan ülkeleri de içeren, genişletilmiş bir versiyonu. Toplantı aslında G-8 artı 5 için olacak gibi duruyordu ama ibre sonunda G-20'yi gösterdi. Artı 5, Brezilya, Çin, Güney Afrika, Hindistan ve Meksika'dan ibaretti. Ama 8 artı 5 yerine 8 artı 11 oldu. G-20 olunca, Arjantin, Avustralya, Endonezya, Suudi Arabistan, Güney Kore ve Türkiye saydıklarımıza eklenmiş oldu. Bunu Türkiye için bir başarı olarak not etmekte fayda var. Mesela İspanya çok istemesine rağmen sistemin içine giremedi. Aslında G-20 toplantıları gayet düzensiz bir biçimde her yıl bir ülkenin dönem başkanlığında yapılıyor. Bu zirve ise Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush'un çağrısı üzerine bir durum değerlendirmesi yapmak üzere toplanıyor. Toplantı, orta vadede bakıldığında, son derece önemli olmakla birlikte, G-20 Zirvesi'nden hemen bir sonuç, acil bir çözüm yolu beklememek gerekiyor. Ne küresel kriz ne de Türkiye ile ilgili bir çıkış yolu beklememiz gereken bir zirve bu G-20'nin 2008 yılı Washington Zirvesi. Olursa ne mi olur? Vallahi, mucize olur. Gelin bakın neden öyle olur. G-20 ilk toplantısını 1999'da yapmış. Yani, ne zaman? 1997 Güneydoğu Asya ve de Rusya krizlerinden sonra. Küreselleşme sürecini gelişmekte olan ülkeler olmadan yönetmek zorlaşmaya başlayınca. Her sene farklı bir ülke dönem başkanlığı yapıyor. G-20 çalışmaları kapsamında, devlet başkanları, maliye bakanları ve merkez bankası başkanları her yıl düzenli olarak toplanıyor. 2008'de Brezilya'nın başkanlığında bir araya gelen G-20, 2009'da İngiltere başkanlığında faaliyetlerini sürdürecek. Tamamen istişari nitelikte toplanan G-20'nin kuvvetli bir sekreteryası ve de organizasyon formu bulunmuyor. İşte bugünlerde, galiba tam da böyle bir örgütlenme sürecinin başlangıcındayız. Çünkü küresel ölçekte bakınca artık bize, tüm ulus devletlerin politikalarını koordine etmek için bir mekanizma lazım. G-20 Zirvesi'nin neden önemli olduğu TEPAV'ın konu ile ilgili olarak yayımladığı politika notunda zaten özetleniyor. Müsaadenizle biz Washington'daki zirveden kısa vadede neden bir sonuç çıkmayacağı üzerine odaklanalım. Bunun esasen iki temel nedeni var: Birincisi, zirve, iki ay erken toplanıyor, toplantının ev sahipliğini iki ay sonra hiçbir sorumluluğu kalmayacak olan Başkan Bush yapıyor. Açıktır ki, Başkan Obama'nın liderliğinde yapılmayan bir toplantıdan, özellikle, kısa vadede, fazla bir sonuç beklememek gerekiyor. Öncelikle bu zamanını tamamlamış iktidarın, bu krize ilişkin söyleyeceği fazla bir şey yok. Doğrusu ya, halen ortada somut bir plan da yok. Bu da bizi kısa vadede G-20 Zirvesi'nden neden bir sonuç beklememek gerektiğine ilişkin ikinci noktaya götürüyor. İkinci nokta gayet açık: Halen, krizi aşmak için bırakalım, küresel düzeyde, ülkeler arasında ne yapılacağını, daha ABD'de ne yapılması gerektiğine ilişkin ayrıntılı bir plan bile bulunmuyor. ABD'deki tartışmaları izliyor musunuz? Kongredeki Demokrat çoğunluğun lideri Pelosi otomotiv şirketlerine destek olunması gerektiğini söylüyor. Ocak ayının sonunda başkanlığı devralacak olan Obama, bu savı destekliyor. Ama yönetim sessiz kalıyor. Paulson, daha yeni, eski planı değiştirmekten bahsediyordu. Önümüzdeki dönemde ne yapılacağına ilişkin tam bir kafa karışıklığı olduğunu göstermiyor mu, ortadaki tartışmalar? Gösteriyor. Şimdi bu tartışmaların olduğu yerde G-20 Zirvesi'nden nasıl bir sonuç bekliyoruz, kısa vadede? Ortada bir politika olmayınca, o politikanın küresel koordinasyonu için yapılacak toplantının da fazla bir anlamı kalmıyor, bu satırların yazarına kalırsa. Peki, o zaman bu toplantı niçin yapılıyor? Orta vadeli bir hedefle, herhalde. Orta vadede, politika çerçevesi şekillenince, bunun koordinasyonu için G-20 son derece uygun bir platform olacak. Amerikan dış politikası, sanki şimdiden, bir nevi hasar kontrolü çalışması içinde. Dünya, ABD kaynaklı, kul yapısı bir kasırganın etkisi altında. Bazı ülkeler etkiyi hissediyor. Kasırganın Atlantik Okyanusu'nu aşıp Avrupa'ya ulaşması bir yıl sürdü. Bize gelişi için herhalde daha bir altı ay bekleyeceğiz. Herkes kasırganın vuracağı anı, kaderini bekler gibi bekliyor. Bu ortamda, eldeki istişare mekanizmalarının azami kullanımında ve hazırlık yapıyormuş gibi yapmakta fayda bulunuyor. Türkiye G-20 Zirvesi'nden ne beklemeli? Öncelikle altını çizerek vurgulayalım; bu toplantı, Türk dış politikası açısından bir başarı gibi duruyor. Zaten dış politika alanı son dönemde ülkemizin yüzünü ağartıyor. İsrail-Suriye görüşmelerinden, Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine gelişmeler ortada. Aslında Washington'da, gelişmekte olan ülkelerle 8 artı 5'lik, daha dar bir toplantı tasarlanırken meselenin G-20 bünyesine taşınması ve Türkiye'nin böylelikle resme dahil olmasının sağlanması, esasen, Türkiye'nin de katkısıyla tasarlanmış bir hamle. Bu olumlu. İkincisi, G-20'de en az gelişmiş ülkelerin sesi ve savunucusu olacak bir Türkiye önümüzdeki dönemdeki yapılanmada önemli bir rol oynayabilir. Mevcut durumda, oyunun bu aşamasında G-20'nin belirleyici bir rolü yok ama çok yakında olabilir. Üçüncüsü, merkezde ne yapılacağına ilişkin bir görüş birliğinin olmaması hem kötüdür hem de iyidir. Kötüdür, çünkü kısa vadede kasırgayı öylece beklemeye devam etmek zorunda kalacağız. İyidir, çünkü çevrenin merkezi etkileyebilmek için imkân alanı genişlemektedir. Ortaya Türkiye için orta vadeli bir fırsat alanı çıkmaktadır. Küreselleşmenin nimet-külfet dengesini düzeltecek adım atmak için bir politika alanıdır bu. Küreselleşme süreci ile ilgili yönetişim mekanizmasını demokratikleştirme fırsatıdır. Zaman, açılan fırsat kapısını iyi kullanma zamanıdır. Peki, kısa vadede, fonlama imkânları açısından G-20 Zirvesi'nden bir sonuç beklenmeli midir? Hayır. Onun bununla hiçbir alakası yoktur. Oradaki norm ortadadır. Yalnızca IMF'ye ve ABD Merkez Bankası'na "başvuran ülkeler" likidite imkânlarından yararlanmaktadır. Bu, dün olmayan bir imkândır. Zaman açılan fırsat kapısını iyi kullanma zamanıdır. İmkân bir başvuru uzaklığındadır. Telefona sarılan kazançlı çıkar. Hiç değilse kaderimizi beklerken içimiz biraz daha rahat olur

    Bu yazı 14.11.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır