The articles and opinions on the TEPAV website are solely those of the authors and do not represent the official views of TEPAV.
© TEPAV, all rights reserved unless otherwise stated.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Campus, Section 2, 06560 Söğütözü-Ankara
Phone: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV is a non-profit, non-partisan research institution that contributes to the policy design process through data-driven analysis, adhering to academic ethics and quality without compromise.
Öyle görünüyor ki Cumhuriyetimizin 101. yılını kutlarken ekonomideki en büyük sorunlarımızdan biri verimlilik sorunu. Birkaç alıntı. Anadolu Ajansı’nın 13 Kasım 2015’teki haberi: “Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) asgari ücretteki artışın maliyetlere yansıması rekabet gücünü azaltacaktır.” 2021 yılı asgari ücret belirleme toplantısı açılış konuşmasında TİSK Genel Sekreteri, “üzülerek söylüyorum ki, 2021 yılı için belirlenecek asgari ücretin işverene maliyeti kayıt dışına yönelimin şiddetini de belirleyecektir” diyor.
2021 yılında geçerli olan net asgari ücret ile TÜRK-İŞ’in hesapladığı dört kişilik ailenin açlık sınırını karşılaştıran grafiğe bakalım. O yıl asgari ücret sadece yılın başında artırılmış. Başlangıçta asgari ücret açlık sınırının üzerinde. Ama nisanda açlık sınırı asgari ücreti geçiyor ve aradaki fark giderek açılıyor. Aralık ayında gelindiğinde artık asgari ücret açlık sınırının sadece yüzde 69’u. Benzeri vahim tablo 2022, 2023 ve 2024’te de gözleniyor. Üstelik 2022 ve 2023’te iki artış var.
Türkiye’nin çalışanlarının önemli bir kısmının asgari ücretle geçindiği bir ülke olduğu dikkate alındığında, bu kadar düşük bir ücretle yol alması mümkün değil. Böyle bir ülke mutlu insanların yaşadığı bir ülke olamaz. Bazı fabrikaların Mısır ve Pakistan gibi ülkelere taşındığı haberleri giderek artıyor. Biz Pakistan’daki ya da Mısır’daki düzeyde ücret kazanan çalışanların olduğu bir ülke olamayız. Oluruz da o zaman gelişmemiş bir ülke olarak kalmaya mahkûmuz anlamına gelir. Yüksek gelirli ülkeler ligine çıkmak demek aynı zamanda yüksek ücret verebilmek anlamına gelir.
6 Ağustos 2024’te Bloomberg’de yer alan haberde Türkiye İhracatçılar Birliği (TİM) Başkanı’nın “Türkiye’de şu anda en ucuz şey döviz. Karpuzdan da ucuz ” sözleri yer alıyor. Döviz cinsinden borçlanarak büyüyebilen ve toplam girdiler içinde ithal girdilerin payının yüksek olduğu Türkiye gibi bir ülkede döviz kurundaki değişiklikler enflasyonun temel belirleyicisidir. Enflasyonu düşürmek için düğmeye basıldığında, öncelikle yerleşiklerin döviz cinsinden mali varlıklara olan taleplerini azaltmak, farklı bir ifadeyle TL cinsi mali varlıklara olan talebi artırmak gerekir.
Bu, ancak itibarı yüksek bir ekonomi programı ile olur. Bir yandan TL cinsi mali varlıkların getirileri enflasyonun üzerine çıkılmalı diğer yandan uygulanmakta olan ekonomi programı hem kapsamlı olmalı hem de programın yarıda kesilmeyeceğine dair güven sağlanmalıdır. Bu koşullar altında bir süre sonra yabancıların da TL cinsi varlıklara talebi yükselir. Sonuçta döviz talebi düşer, arzı artar. TL değerlenir; döviz kuru artışı enflasyonun altında kalır. Bundan kaçış olmaz. Aksi durumda enflasyon düşmez. Zira TL’ye güven sağlanamamış demektir. Üstelik yüksek enflasyonlu bir ülke, her daim dış şoklara ve dolayısıyla kur sıçramasına açık bir ülke olur. Sıçrayan kur da bir yandan TL cinsi artan borçlar diğer yandan aşırı yükselen ithal girdi maliyetleri nedeniyle üretimi olumsuz etkiler; ekonomi daralabilir.
Hem asgari ücretten hem de enflasyonla mücadele etmenin bir gereği sonucu ortaya çıkan değerli TL’den şikâyet aslında ekonomide büyük bir verimlilik sorunu olduğunun kanıtıdır. Önümüzdeki yıllarda çözmemiz gereken en büyük ekonomik sorunların başında verimlilik sorunu gelmektedir. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Bu köşe yazısı 29.10.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
N. Murat Ersavcı
27/03/2024
N. Murat Ersavcı
07/12/2022
N. Murat Ersavcı
06/03/2022
Güven Sak, PhD
26/01/2022
Güven Sak, PhD
30/11/2021