The articles and opinions on the TEPAV website are solely those of the authors and do not represent the official views of TEPAV.
© TEPAV, all rights reserved unless otherwise stated.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Campus, Section 2, 06560 Söğütözü-Ankara
Phone: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV is a non-profit, non-partisan research institution that contributes to the policy design process through data-driven analysis, adhering to academic ethics and quality without compromise.
Değerlendirme Notu / Selim Koru
1818 yılında Emir Abdullah bin Suud, idam edilmek üzere İstanbul’a götürülüyordu. Sıradan bir mahkum değildi. Mekke ve Medine’yi on yılı aşkın bir süre boyunca işgal etmiş, Osmanlı Sultanını, yani Halifeyi, kafir ilan etmiş bir isyanın elebaşıydı. Osmanlılar, Abdullah’ı idam etmeden önce, Vahhabi anlayışı müziği yasakladığından, halkın önünde küçük düşürmek adına kendisine saz dinlettiler. Ancak en acımasız cezaları isyancıların dini liderlerine kestiler. Öyle ki, bunlardan bazıları, havan topunun ağzına konup patlatıldı.
İsyanın Osmanlıların damarına bastığı aşikardı. İsyancılar, Sünni İslam’ın, ilk kutsal metinlerin lafzına uygun şekilde anlaşılması gerektiğine inanan Selefi gelenekten geliyordu. Oysa Türkiye’nin ana akım Anadolu Sünnileri, İslam’ın gerçek anlamına varmak için akla önem veren Hanefi-Maturidi geleneğe bağlıydı. Bu gelenek, İslam uygarlığının matematik, tıp, astronomi ve sanat alanlarında doruğa çıktığı bir aydınlanma çağının ürünüydü. Osmanlılar kendilerini İslam medeniyetinin geleceği olarak görüyordu. Kendilerine kafir denmesine tahammülleri yoktu.