logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Güven Sak, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

19. yüzyıldan kalma mesele nasıl çözülür? 01/09/2012 - Okunma sayısı: 1612

Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in ulusal mutabakat çağrısına neden kulak asılmamıştır? Son dönemde PKK eylemliliği bir kez daha artış göstermiştir. Gaziantep’te bomba patlatılmasının ardından, duyduğumuz ve gördüğümüz her şey 1990’ların başında yaşadıklarımızı anımsatmaktadır. Herkes hüsran içerisindedir. Ancak bu kez, Çiçek’in mutabakat çağrısı farklıdır.

Çiçek aslen herkesi pozisyonunu tekrar gözden geçirmeye davet etmiştir. Çiçek’in çağrısı, geçmişte alınan pozisyonları tamamen unutarak Kürt meselesini tartışmak için yeni bir dil yaratmak üzerinedir. Çiçek, “10-15 yıl önce bu söylediklerimi bana öldürseniz söyletemezdiniz” diye de eklemiştir. Bana sorarsanız, Çiçek ulusal diyalog başlatmak için gerekli olan özelliklere sahiptir. Basın toplantısı sırasında İspanya, ETA, Ajuria Enea Paktı ve İspanya’nın anayasa yapım sürecine pek çok kez atıfta bulunmuştur. Yeni bir başlangıç yapmak için gerekli olan tüm referanslar orada durmaktadır.

Peki, çağrı neden kulak ardı edilmiştir? Buradan göründüğü kadarıyla, bu durum tamamen mecliste dört partiyle temsil edilen Türk siyaset elitinin yoksulluğuna delalettir. Kürt hareketinin son dalgasını ele alış konusunda aşikar ve mutlak bir fikir yoksulluğu söz konusudur. Türkiye bu kadim sorununa demokratik bir çözüm bulmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde pek çok Kürt ayaklanması yaşanmıştır. En sonuncusu yaklaşık 30 yıl önce başlamıştır ve halen devam etmektedir. Cemil Çiçek kesinlikle haklıdır: Herkes geçmişte aldığı pozisyonu gözden geçirmek durumundadır. Herhangi bir çözümün en temel önkoşulu budur.

Türkiye’nin dönüşüm sürecini de gözden geçirmenin zamanı gelmiştir. 30 yıl önce Cumhurbaşkanı Özal Türkiye’nin ekonomik dönüşüm sürecinin temellerini atmaya başladı. Yine 30 yıl önce, PKK ekseninde Kürt ayaklanması başladı. O zamanlar, Türkiye’nin toplam 3 milyar dolar değerindeki ihracatını tarımsal ürünler oluşturuyordu. Yine o zamanlar, Anadolu kentleri dış dünyaya kapalı, miskin ve küçük kasabalar gibiydi. Bugün, Türkiye’nin ihracat hacmi 130 milyar dolara ulaştı. Hem de artık otomobil ve elektronik ürünler üretiyoruz. İhracatın sofistikasyon düzeyi değişti. Anadolu’nun miskin kasabaları küresel ekonomiyle bütünleşmeye başladı. Hepimiz zenginleşmenin tek yolunun dış dünyaya açık olmak olduğunu öğrendik. Bu ekonomik dönüşüm beraberinde sosyal ve siyasi değişimi getirdi. 10 yıldır Ankara’da iktidarda kim var, bir bakın. 15 yıl önce bunun olacağını tahmin edebilir miydiniz? Edemezdiniz. Buraya kadar her şey güzel. Ancak, tüm bu ekonomik, siyasi ve sosyal dönüşüme rağmen PKK önderliğindeki Kürt isyanı hala bizimledir. O konuda hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir.

Türkiye geçtiğimiz 30 yılda hem muazzam bir başarı öyküsüne, hem de muazzam bir başarısızlığa imza atmıştır. Öyle ki, dünyanın küreselleştiği 21. yüzyılda Türkiye hala 19. yüzyıldan kalma ulus devlet inşa etme meseleleriyle meşguldür.

Geldiğimiz noktada, önümüzde iki seçenek var: Ya 19. yüzyıldan kalma bu meseleye yine 19. yüzyıldan kalma bir çözüm bulmak için nafile çaba harcayacağız, ya da 21. yüzyıla ait modern bir çözüm üretmeye çalışacağız.

Bugün, Türkiye’deki siyasi elitler meseleyi 19. yüzyıla ait önyargılarla ele almaya devam etmektedir. Hala bulunduğumuz noktadan nasıl ilerleyebileceğimize dair doğru dürüst bir fikirleri yoktur. Bu arada, siyasi elitle meclisteki dört siyasi partiyi kastediyorum. Cevabı bilmiyorsanız, halka çözüm yolunda önderlik edemezsiniz.

Acı, ama gerçek…  İşte bu nedenle akılcı fikirler kulak ardı edilmektedir. Türkiye, memnuniyetsizliğin kışındadır.

Bu köşe yazısı 01.09.2012 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları