logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Fatih Özatay, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Yanlış zamanda zorunda kalmak 09/10/2012 - Okunma sayısı: 1680

 

Düşük büyüme-yüksek cari açık-yüksek dış kaynak ihtiyacı' Türkiye için yeni bir olgu. Yeni ve önemli bir sorun.

Son iki yılda ekonomi politikasında hatalar yapıldı. Birincisi maliye politikasına ilişkin: 2010’un ikinci yarısı ile 2011’in ilk yarısını kapsayan dönemde temel kaygı çok yüksek düzeye çıkan cari işlemler açığı idi. Ek olarak bu yüksek açıktan doğan döviz ihtiyacı ağırlıklı olarak kısa vadeli dış borçlanma ile karşılanıyordu. Böyle bir ortamda, üstelik Türkiye büyüme rekorları kırarken maliye politikası bir türlü frene basmadı. Hızlı büyümeye bağlı olarak vergi gelirlerimiz arttı ama harcamalarımızı da arttırdık. Daha az harcama artışı olsaydı, çok hızlı büyüme, yerini hiç ‘hızlı’ büyümeye bırakacak ve cari açığımız ‘çok yüksek’ yerine ‘yüksek’ olacaktı. Şimdi düşen büyüme nedeniyle vergi gelirlerimiz yeteri kadar artmazken ve geçen yılda hızla artan harcamalar aynı tempoda artmaya devam ederken bütçemizi toparlamaya çalışıyoruz. Farklı bir ifadeyle, vergileri yükselterek insanların harcanabilir gelirlerini azaltıyoruz; yani düşük büyüme nedeniyle, iç talebi arttıracak, hiç olmazsa kısmayacak politikalara ihtiyaç varken iç talebi kısıyoruz. Dün, yanlış zamanda gaza bastık maliye politikasında, bugün yanlış zamanda frene basmak zorunda kalıyoruz.

İkinci hata Merkez Bankası (MB) ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan (BDDK) ortaklaşa geldi. MB, hızlı kredi genişlemesini önlemek için bankaların topladıkları mevduatın MB’de tutmak zorunda oldvukları kısmı, 2010’un son aylarından başlayarak arttırdı. Kredi artışını azaltmak için eşzamanlı olarak BDDK’nın devreye girmesi gerekiyordu; ne var ki MB’nin attığı ilk adımdan tam sekiz ay sonra (Haziran 2011’de) devreye girdi. Yani Avrupa’da işler kötüleşip kredi artışı kendiliğinden düşmeye başlamadan iki ay önce. Yanlış zamanda dense yeridir.

Üçüncü hata MB’den geldi. 2010’un sonlarından itibaren döviz kurunu arttırmaya çalışan ve böylelikle hem cari işlemler açığını hem de kısa vadeli dış borç girişini azaltmayı amaçlayan düşük ve oynak faiz politikası izledi. Kabaca Ağustos 2011 sonlarına kadar sürdü. Döviz kurunda oluşan yukarıya doğru eğilim enflasyonu da arttırmaya başladı. Ağustos 2011’in sonlarından başlayarak bu sefer Avrupa’nın karışması nedeniyle uluslararası risk alma iştahı azaldı, bizim gibi ülkelerden döviz çıkışları başladı ve MB’nin politikası nedeniyle zaten yükselmekte olan döviz kuru sıçradı. Ardından enflasyon da iki haneye yükseldi. ‘Normal bir zamanda’ uygulanabilecek kuru kademeli olarak arttırma politikası, uluslararası belirsizliklerin yoğun olduğu bir ortamda, yani yanlış zamanda uygulandı. Birkaç ay önce döviz kurunu arttırmaya çalışan MB, bu sefer döviz kurunu indirmek için döviz satmak zorunda kaldı.

Dördüncü hata yine MB’den geldi. İki haneye yükselen enflasyonun daha da yükselmesini engellemek için Kasım 2011 sonlarından başlayarak çok aktif bir para politikası izlemeye başladı. Kısa vadeli faizleri günlük olarak değiştirdi. Haziran 2012 sonuna kadar öyle aktif oldu ki raporlarında enflasyon bekleyişlerindeki bozulmayı önlemek için geçici, mesela ‘bir haftalık’ parasal sıkılaştırmadan (bir haftalık yüksek faizden) sık sık söz etti. MB’nin kısa süreli ‘oldukça’ yüksek faizlere izin vermesinin dışında, bu dönemin bir diğer özelliği ise kısa vadeli faizlerin tüm dönem boyunca yüksek düzeyde kalmasına da izin verilmesiydi. Yani Türkiye’nin büyüme hızı önemli ölçüde düşerken faizler yüksek düzeylerde kaldı. Yine, yanlış zamanda yanlış bir politika izlendi (izlenmek zorunda kalındı).

Geldiğimiz noktaya dikkat: Düşük büyüme hızı (yüzde 3 gibi) - Yüksek cari açık (milli gelirin yüzde 7.5’i gibi) - Yüksek dış kaynak ihtiyacı (milli gelirin yüzde 7.5’i gibi) - Rakiplerimizin hepsinden daha yüksek enflasyon (yüzde 7,5-8 gibi). Özellikle ‘düşük büyüme-yüksek cari açık-yüksek dış kaynak ihtiyacı’ Türkiye için yeni bir olgu. Yeni ve önemli bir sorun. Büyüme hızımızın bundan sonra ne kadar artacağı büyük ölçüde kısa vadeli sermaye girişlerine bağlı. Yani uluslararası belirsizliklerin artmamasına duacıyız. Artmazsa sermaye girişi olacak, daha yüksek cari açık verip büyüyebileceğiz çünkü. Son iki cümleyi birleştirip okursanız durum şu: Düşürmeye çalıştığımız cari açığın ve kısa vadeli sermaye girişinin artmasına duacıyız!


Bu köşe yazısı 09.10.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları