logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Fatih Özatay, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Not artırımının düşündürdükleri 07/11/2012 - Okunma sayısı: 2134

 

Son bir hafta içinde önemli gelişmeler oldu. Pazartesi günü kredi notumuz 'yatırım yapılabilir' seviyesine yükseltildi. Ekim ayı enflasyonu olumlu bir düzeyde kaldı. Bir yıl öncesinin aynı ayına kıyasla, eylül ayı ihracatımızda artış gerçekleşti. Buna karşılık TİM verilerine göre ekim ayında ihracatımız düştü. Altın ve enerji dışı ithalatımız ise eylül ayında yine bir yıl öncesinin aynı ayına göre azaldı.

Bize kredi notu veren çeşitli kuruluşlar var. Kredi notumuzu yükselten bu kuruluşlardan bir tanesi: Fitch. Buna karşılık, Moody's geçtiğimiz günlerde yakın zamanda kendisinden bir not artışı beklememiz gerektiğini ima eden bir açıklama yaptı. Bir diğer önemli not veren kurum Standard&Poor's ise henüz bir görüş belirtmiş değil. Diğer kuruluşlardan bir not artışı henüz gelmemiş olmasına karşın, Fitch'in not artırımının Türkiye'ye etkileri olacak. İki soru: Bu etkiler neler olabilir?

Ekonomi politikası değişir mi?

Merkez Bankası araştırmacıları kaliteli çalışmalarını sürdürüyorlar. İbrahim Burak Kanlı ve Yasemin Barlas, 1990'dan bu yana kredi notu 'yatırım yapılabilir' seviyeye çıkarılan ülkelerde ne tür ekonomik değişiklikler olduğunu inceleyip, ortak özellikler belirlemeyi amaçlamışlar (Merkez Bankası Ekonomi Notları 12/25, 21 Eylül 2012). Merkez Bankası'nın internet sayfasından ulaşılabilecek bu çalışmaya göre, bu ülkelere yönelik sermaye girişlerinde belirgin bir artış gözleniyor. Ancak bu artış, doğrudan yabancı yatırımlardan çok portföy yatırımları ve kredi kanalları yoluyla gerçekleşiyor. Yerli para değerleniyor. Dışarıdan sağlanan kaynakların maliyeti düşüyor, borçlanma vadelerinde ise belirgin bir değişiklik olmuyor. Yurtiçi kredi artışı hızlanıyor ve kredi faizleri düşüyor. Cari işlemler dengesi bozuluyor. Dış borç artıyor.

Elbette tüm bu sonuçların birebir Türkiye'de de görülmesi gerekmiyor. Ama Avrupa ve ABD'ye ilişkin mevcut durumda bir kötüleşme ve Suriye-Türkiye ilişkilerinde yeniden bir ısınma olmadığı sürece, notumuzun 'yatırım yapılabilir' düzeye gelmesi, hele bir başka kredi kuruluşunun da benzer bir not vermesi halinde, Türkiye'ye yönelik dış kaynak girişini artıracak. Döviz kuru düşüş, cari işlemler açığı ise artış baskısı altında kalacak. Bunlar neredeyse kesine yakın 'ihtimaller'.

Bu durumda özellikle Merkez Bankası'nın ne yapacağı önemli. Ekim ayında hem tüketici enflasyonunda hem de bazı mal ve hizmetlerin fiyatları dışlanarak elde edilen temel enflasyonda (I göstergesi) düşüş gerçekleşti. Yıllık tüketici enflasyonu yüzde 7.8'e, temel enflasyon ise yüzde 6.1'e indi. Özellikle temel enflasyondaki aşağı doğru eğilim dikkat çekici: Nisan ayından bu yana 2.1 puan azalma var. Merkez Bankası mevcut gidişatın 2013 hedefi ile uyumlu olduğunu düşünüyor. Son zamanlarda petrol fiyatlarında gevşeme var. Döviz kuru bir süredir ılımlı biçimde düşüyor. Büyüme tarafından ise enflasyona gelen bir baskı yok: Yılın ilk üç çeyreğinde büyüme oldukça düşük bir düzeyde (yüzde 3'ün biraz altında) kaldı. Eylül ayı ihracat ve ithalat verileri, TİM'in ekim ayı ihracat verileri ile ekim ayı kapasite kullanım oranları, bu gidişatta ekim ayında da bir değişiklik olmadığına işarete ediyorlar. Kasım ve aralıkta olsa olsa biraz kıpırdanma gözlenebilir; o da enflasyonu yükseltici yönde bir baskı yaratmaz.

Dolayısıyla, enflasyon açısından bakıldığında, hem bu gelişmeler hem de not artırımı nedeniyle döviz kurunun düşmesi ihtimali Merkez Bankası'nı rahatlatıyor. Bu koşullar, Merkez Bankası'nın 'finansal istikrar' başlığı altında toplanabilecek diğer amaçlarına daha fazla ağırlık vermesine yol açacak koşullar. Yani, kredi arzındaki artışın kontrolden çıkmaması ve liranın daha fazla değerlenmemesi (döviz kurunun düşmemesi) giderek ön plana çıkan amaçlar olacaklar. Bunlara, büyüme oranımızın önce daha fazla düşmemesini ve sonra da potansiyel düzeyine yükseltilmesi amacını da ekleyebiliriz.

Bu durumda, ilk olarak kullanılabilecek politika aracı 'rezerv opsiyon mekanizması' olacak gibi görünüyor. Türkiye'ye yönelik döviz girişinin artmasına paralel olarak, bu mekanizma, gelen dövizin mümkün olduğunca kura baskı yapmamasını sağlayacak biçimde kullanılabilir: Lira cinsi mevduatlar karşılığında Merkez Bankası'nda bulundurmak zorunda oldukları karşılıkları lira yerine döviz olarak tutmayı tercih ederse bankalar, giderek daha fazla döviz tutmalarına yol açacak şekilde rezerv opsiyon katsayısının (ROK) artırılması gündeme gelebilir mesela. Merkez Bankası'nın internet sayfasında yer alan bir başka önemli araştırma notu (Koray Alper, Hakan Kara ve Mehmet Yörükoğlu tarafından kaleme alınan 12/28 numaralı Ekonomi Notu) bu açıdan önemli bir bilgi sunuyor bizlere.

İkinci olarak faiz koridoru önem kazanacaktır. Not artırımı olmasaydı bile ilk Para Kurulu Toplantısı'nda üst sınırın biraz daha aşağıya çekilmesi söz konusu olacaktı. Not artırımına bağlı olarak sermaye girişlerinin yoğunlaşması halinde asıl olarak faiz koridorunun genişliği ve alt sınırı önem kazanacak. Kura baskı arttıkça alt sınırın keskin biçimde düşürülmesi gündeme gelebilir. Üçüncüsü, aynı zamanda, sermaye girişlerini caydırmak için faiz belirsizliğini artırmak üzere, bankalar arasındaki işlemlerde gerçekleşen gecelik faizin, bu alt sınır ile politika faizi arasında günlük olarak belirgin biçimde dalgalanmasına izin verebilir Merkez Bankası (tıpkı 2010'un sonları ile Ağustos 2011 arasındaki dönemde olduğu gibi). Politika faizinde şimdilik bir indirim zor görünüyor: Ancak enflasyonun kalıcı biçimde düşeceği belli olursa böyle bir indirim gerçekleşebilir.


Bu köşe yazısı 07.11.2012 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları