logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Hasan Ersel, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Yapısal dönüşüm istihdam oranını olumsuz etkiledi 26/03/2007 - Okunma sayısı: 2851

 

TÜİK'in imalat sanayii üzerine gerçekleştirdiği çalışma, 1997-2006 döneminde imalat sanayiinde işgücünden tasarruf edici önlemlerin önem kazandığını gösteriyor. Kamu kesiminde istihdam azaltılması önem kazanırken özel kesimde ise değişen koşullara uyum sağlamaya yönelik önlemler öne çıkıyor.

Türkiye'de imalat sanayii son 10 yıl içinde önemli değişiklikler geçirdi. Üretilen mallar değişti, dolayısıyla alt kesimlerin ağırlıkları farklılaştı. 10 yıl önce imalat sanayiinde görece önem taşıyan bazı alt kesimler, bugün önemlerini kaybettiler, diğerlerinin ağırlığı arttı. Bunun bir yansıması da istihdamda oldu. Bugün imalat sanayiinde işgücünün dağılımı 10 yıl öncesinden çok farklı. Bu farklılıklara kısaca göz atmak istiyorum. Veri kaynağım Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) "İmalat Sanayii Üretiminde Çalışanlar; Üretimde Çalışılan Saat ve Kısmi Verimlilik Endeksi- 2006 Yılı IV. Dönem" adlı bülteninde yer alan bilgiler.

Önce 1997 yılı temel alındığında, imalat sanayiinde istihdamın ne düzeye geldiğine bakalım. Tablo 1'de 1997 yılı değerleri 100 olarak alındığında imalat sanayiinde üretimde çalışan kişi endeksinin 2006 yılı ortalama değerleri, kamu, özel ve tüm imalat sanayii için verilmekte.

Tablo 1'deki veriler, kamu kesimi imalat sanayiinde üretimde çalışanların son 10 yılda yaklaşık yarıya indiğini gösteriyor. Ancak bu azalma özel kesim tarafından telafi edilmemiş. Tam tersine aynı dönemde özel kesim imalat sanayiinde de üretimde çalışan sayısı yaklaşık yüzde 10 azalmış görünüyor. Son üç yıla baktığımızda ise kamu kesimi imalat sanayiinde üretimde çalışanlar endeksi azalmaya devam ettiği halde, özel kesimde söz konusu endeks neredeyse sabit kalmış. O halde Türkiye'de son 10 yılda imalat sanayiinin istihdam yaratan değil, işgücü ihraç eden bir kesim olduğunu aklımızda tutmakta yarar var.

İmalat sanayiinde yapısal değişim

TÜİK verilerinde imalat sanayii, 22 alt kesimden oluşuyor. 2006 yılı itibariyle kamu kesimi imalat sanayiinde 7 alt kesimde üretimde çalışanlar endeksinin aldığı değer, kamu kesiminin genelde ulaştığı değerin üstünde. Bu, kamu kesimi imalat sanayiindeki dönüşümün bir yönden ifadesi. Söz konusu 7 alt kesimin kamu kesimi imalat sanayii içindeki önemi, üretimde çalışanlar ile ölçüldüğünde, artmış. Bu kesimler;

1) Gıda,

2) Basın ve yayın,

3) Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri,

4) Kimyasal madde ürünleri imalatı,

5) Ana metal sanayii,

6) Diğer ulaşım araçları,

7) Mobilya imalatı ve başka yerde sayılmamış diğer imalat sanayii.

Özel imalat sanayiindeki duruma gelince, burada ise 12 alt kesimde üretimde çalışanlar endeksinin aldığı değer, özel kesimin genelinin üstünde. Bu alt kesimler ise

1) Gıda,

2) Ağaç ve mantar ürünleri,

3) Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri,

4) Plastik ve kauçuk ürünler imalatı,

5) Metalik olmayan diğer mineraller,

6) Ana metal sanayii,

7) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat imalatı,

8) Büro, muhasebe ve bilişim makineleri,

9) Radyo, TV ve haberleşme cihazları imalatı,

10) Taşıt araçları ve karoseri imalatı

11) Diğer ulaşım araçları imalatı,

12) Mobilya imalatı ve başka yerde sayılmamış diğer imalat sanayii.

Sadece dört alt kesimin istihdam içindeki payı, hem kamuda ve hem de özelde artmış. Bunlar;

1) Gıda,

2) Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri,

3) Ana metal sanayii,

4) Mobilya imalatı ve başka yerde sayılmamış diğer imalat sanayii.

Buradan çıkan sonuç imalat sanayi genelinde istihdamın seyrinin belli kesimlere doğru olduğunu söylemenin pek kolay olmadığı.

İmalat sanayiinde verimlilik artışı

1997 yılından 2006'ya Türkiye'de imalat sanayiinde işgücü verimliliği ne kadar artmış? Tablo 2'de imalat sanayiinde üretimde çalışılan saat başına kısmi verimlilik endeksinin son üç yıldaki değerleri veriliyor. Yine başlangıç yılı olan 1997. Burada kısmi verimlilik ile kastedilen bir işçinin bir saat çalışması sonucunda üretime katkısı.

Tablo 2'deki rakamlar Türkiye imalat sanayiinde son 10 senede çalışılan saat başına ölçülen işgücü verimliliğinin, hem kamu kesiminde ve hem de özel kesimde küçümsenemeyecek biçimde arttığını gösteriyor. Ama daha ilginç olan, kamu kesiminde işgücü verimliliği artışının özel kesimin çok üzerinde olması. Son üç yılın ortalamaları karşılaştırıldığında çalışılan saat başına işgücü verimlilik endeksi 178.5 düzeyine ulaşırken özel kesimde 156.6 da kalmış. Başka bir deyişle, bu dönem içinde kamu kesiminde çalışanların verimliliği, özel kesimde çalışanlara oranla daha hızlı artmış. Acaba neden? Kamu kesimi kendisini değişen koşullara özel kesimden daha iyi mi uyarlayabilmiş? Öyleyse, bu kamu kesiminin gayretinin daha fazla olmasından mı, özel kesimin işi hafife almasından mı kaynaklanmış? Sanırım araştırmaya değer.

İstihdam artışı ve verimlilik

Acaba imalat sanayiinde ağırlık verimliliği yüksek kesimlere mi kaymış? İlk izlenim edinmek üzere, üretimde çalışan kişi endeksi ile verimliliğin ortalamanın üzerinde arttığı alt kesimleri karşılaştırdım. Kamu kesiminde sadece iki alt kesimde örtüşme var. Bunlar 1) Basın ve yayın ile 2) Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat imalatı. Özel kesimde ise örtüşen alt kesim yok! Yani, yüksek verimlilik düzeyine ulaşılan alt kesimler istihdam yaratmakta güçlü görünmüyor, istihdamın yükseldiği kesimlerde ise ulaşılan verimlilik düzeyi ortalamanın altında.

Bu sonuçlara ulaşma biçimimin olayın iç dinamiğini tümüyle yansıtmadığı düşünülebilir. Buna rağmen, ortaya çıkan tablonun üzerinde düşünmek gerekir. Türkiye'de imalat sanayiinde yapısal değişim yaşandığı anlaşılıyor. Eldeki bilgiler, 1997-2006 döneminde imalat sanayiinde işgücünden tasarruf edici önlemlerin önem kazandığını gösteriyor. Kamu kesiminde daha çok bu alandan çekilme nedeniyle istihdam azaltılması önem kazanmış gibi. Özel kesimde ise değişen koşullara uyum sağlamaya yönelik önlemler öne çıkıyor. Buraya kadarı anlaşılabilir gelişmeler. Hatta, "Keşke istihdam da düşmeseydi" diye bir cümle eklenerek olumlu da karşılanabilir. Ama istihdam ile ölçüldüğünde görece ağırlığı artan alt kesimlerin verimlilik düzeylerini yükseltmede görece geri kalmaları, yapısal değişimin her zaman toplumsal açıdan yararlı sonuç vermeyebileceğini de gösteriyor. Demek ki, yapısal değişim süreci yönetilmesi gereken bir süreç. Karşılıklı etkileşimi göz önüne alan bir çerçeve olursa, bazen, hem bireysel düzeyde ulaşılan sonuçların daha iyi olmasını sağlamak hem de bunların toplumsal katkısını artırmak olanaklıdır. İşte buna modern anlamda sanayi politikası deniyor.

 

Bu köşe yazısı 26.03.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları