logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Güven Sak, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Hisarcıklıoğlu’nun mesajı neyse ki ortada kalmadı 23/03/2007 - Okunma sayısı: 2003

 

Yanlış anlaşılmak, anlaşılmamaktan daha kötüdür. O nedenle "Allahım, beni yanlış anlaşılmaktan koru" diye şarkısı bile var. Peki, acaba bir kere yetmeyip, bir kez daha anlattığınız halde "ısrarla yanlış anlaşılma"ya ne demeli? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu geçenlerde IV. Ticaret ve Sanayi Şûrası'nda bir konuşma yaptı. İşte o günden beri "ısrarla" yanlış anlaşılıyor.

Konumuza geçmeden önce bir okuru aydınlatma açıklaması yapalım müsaadenizle. Bu satırların yazarı,  Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'nu 2001 yılı krizinin hemen ertesinde tanımıştır. Kriz ertesinde uygulanmakta olan iktisadi programı sahiplenmek için TOBB'un açık ve örtülü yürüttüğü faaliyetlere yakından şahit olmuştur. O zamandan beri, Sayın Hisarcıklıoğlu'nun yakın çalışma arkadaşları arasında yer almaktadır. Yine bu satırların yazarı, geçen yılın başından beri, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde rektör yardımcısı olarak çalışmaktadır. TOBB-ETÜ'nün Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'dur. Ayrıca Aralık 2004'ten beri aktif bir biçimde faaliyete geçen Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın (TEPAV) kurucu yönetici direktörlüğünü de yazarınız yapmaktadır. TEPAV'ın Yönetim Kurulu Başkanı da Sayın Hisarcıklıoğlu'dur.

İşte bu yakın çalışma ortamı nedeniyle nahoş bir "bozacının şahidi, şıracı" portresi çizmemek üzere, bu satırların yazarı Sayın Hisarcıklıoğlu ile ilgili tartışmalara girmemeye, bugüne kadar  özen göstermiştir. Ama bu kez, Türkiye ekonomisindeki dönüşüm süreci için yaşamsal gördüğümüz bir konudaki bu "ısrarlı yanlış anlaşılma" karşısında, bir iki cümle de biz söylemek istiyoruz. IV. Ticaret ve Sanayi Şûrası'nda, bugün yanlış anlaşılan konuşmayı, o gün, orada dinlemiş biri olarak, meseleyi bir de bizden dinler misiniz, efendim?

Sayın Başbakan'dan önce kısa bir konuşma yapan Hisarcıklıoğlu, bizim anladığımız, dört temel konuda mesaj verdi. Öncelikle işsizliğin Türkiye'nin bir numaralı gerçek meselesi olduğunu söyledi. TOBB Başkanı olarak, azalmayan işsizlikten bahsetmeyebilirdi. Öyle ya, bugün bir türlü azalmayan işsizlik, ekonomimizin, özellikle imalat sanayi ve hizmetler alanındaki tempolu istihdam yaratma kapasitesine rağmen, bir geçiş dönemi problemi olarak ön plana çıkıyor. Bugün var ama yarın kendiliğinden olmayacak. Ama sekiz dakikalık konuşma hakkını kullanırken TOBB Başkanı, Türkiye gündeminde, bir tek bu noktanın altını çizdi. Kimse nedenini merak etmedi. Halbuki etmeliydi.

İkincisi, bize kalırsa Sayın TOBB Başkanı, bugün var olup, yarın ortadan kalkacak olan bu geçiş dönemi işsizliğinin çözüm yolunun iş hayatına ilişkin mevzuat ve istihdam yükleri ile bağlantılı olduğunu söyledi. Ama ortada son derece ciddi bir geçiş dönemi problemi vardı. Bu nedenle İşsizlik Sigortası Fonu, kuruluş amacına uygun olarak, aktif bir biçimde devreye sokulmalıydı. Böylece yapısal reformların, önümüzdeki dönemde, devreye girmesini engelleyebilecek siyasi sonuçların ortaya çıkması engellenebilirdi. Herkes önerinin finansman yöntemine takıldı. Ama TOBB Başkanı'nın neden acil eylem gerektirecek bir işsizlik meselesinin altını çizdiği ile kimse ilgilenmedi.   Halbuki ilgilenmeliydi.

Üçüncüsü, TOBB Başkanı sınırları önceden belirlenmiş bir süre için (iki yıl için), yeni istihdam yaratacak işletmelerde istihdam maliyetlerinin sıfırlanmasını önerdi. Böylece çalışanın işverene maliyeti, çalışana ödenen 1'den 2'ye çıkmayacaktı. Mesela bu yaklaşım eleştirilebilirdi. Başlayan iktisadi dönüşüm sürecinin hızını yavaşlatıcı bulunabilirdi. Ama buraya da kimse takılmadı. Ekonomimizdeki değişim sürecini destekleyen bir kurumun, tavır değişikliği içine girip girmediğini kimse merak etmedi. Üstelik neden iki yıl için bugüne kadar savunduğu normdan saptığını da kimse sormadı. Bunun nereden kaynaklanabileceği ile ilgili olarak da kimse bir satır yazmadı. Halbuki son derece ilginç olabilirdi.

Herkes, TOBB Başkanı'nın getirdiği önerinin finansman biçimi üzerine konuşmaya başladı. Sayın Hisarcıklıoğlu, getirdiği öneriden doğacak kaynak ihtiyacının, İşsizlik Sigortası Fonu tarafından karşılanabileceğini söyledi. İşsizlere iş bulmak fonun amaçları arasında değil miydi? Öyleydi. Fonda zaten birikmiş 25 katrilyon yok muydu? Vardı. Fonun aylık faiz geliri 290 trilyon değil miydi? Aylık işsizlik ödemesi ise 30 trilyon değil miydi? Hepsi de öyleydi. Sayın Hisarcıklıoğlu, bu iki yıllık zaman zarfında, bir milyon kişinin işe alınması halinde, doğacak finansman yükünün İşsizlik Sigortası Fonu'nun yıllık faiz gelirinin yarısı bile olmayacağını söyledi. Bir kaynak gösterdi ve maliyetin büyüklüğünü gösteren bir nispet verdi.

Kimse bu rakamları görünce, "İşsizliğin bir türlü azalmadığı bir dönemde, bu fondan yapılan ödemeler neden bu kadar küçük" demedi. "Bu fonda bu kadar fazla para birikiyor olması acaba bir hesap hatası olabilir mi?" diye de merak etmedi. "Fondaki birikimin fazlalığı, acaba bu fonun tasarımı esnasında herkesin aklında kamunun finansman sorunu yattığı için olabilir mi?" demek de kimsenin aklına gelmedi.

Hiç kimse, "İşsizlerin iş bulmalarına destek olmak için yapılması gereken, istihdam maliyetlerini sıfırlamak değil, onlara beceri kazandırmak için kaynak ayırmaktır" da demedi. Halbuki iyi niyetli olarak tartışmaya girebilmenin birden çok yolu vardı. Ama o zaman, belden aşağıya yumruk atmak mümkün olmuyordu.

Herkes "Aman Allahım, sana şükürler olsun, dünya normalleşmeye başladı. TOBB aslına döndü. Yine küçük hesaplar yapmaya başladı. Üstelik işçinin parasını da yağmalamak istediğini açıkladı" diyerek haber ve yorum yazmaya başladı. Bir bölümü, ne olduğunu pek bilmediği, nasıl tasarlandığından haberdar olmadığı, "Ama madem var, o halde dokunmamak gerekir" diye düşündüğü, İşsizlik Sigortası Fonu'nu savunmaya başladı. Halbuki bu fon sosyal güvenlik kurumları gibi fon biriktirmek üzere tasarlanmamıştı. İşsizlerin iş bulmalarına destek olmak zaten temel göreviydi. En güzeli ise "Ama esasen alınması gereken tedbirin yapısal olması gerekir" diyenlerdi. İki yıllık sınırlı bir süre için getirilen, öneriyi getirenin, yalnızca bir geçiş dönemi için öngördüğü bir tedbir için bu değerlendirme kesinlikle birincilik ödülünü sizce de hak etmiyor mu? Bizce ediyor.

Sizi bilmem ama bendeniz bu tartışmaları, IV. Ticaret ve Sanayi Şûrası'nın yapıldığı 10 Mart tarihinden beri büyük bir ilgiyle ve eğlenerek izliyorum. Aklımda hep aynı sözler var: "Ne söyledim/Ne anladın/Bir garip hikâyedir". Ama bakın hikâye artık normal yoluna giriyor. IMF heyetinin yurdumuzu terk etmesi ile birlikte konu ile ilgili bürokratlar dün bu konuyla ilgili bir toplantıdaydılar. Dün itibariyle Sayın Hisarcıklıoğlu'nun önerisi, esas olarak, ortada kalmış gibi görünmüyordu. Kalmamalı da zaten. Çünkü son derece önemli. Üstelik bunu söyleyen bir tek o da değil. İktisat yazınında bu görüşü destekleyen çok sayıda çalışma da var. Meraklıları bu çalışmalardan iki tanesinin referansını aşağıda bulabilir. Keyifli okumalar.

Peki, buradan ne sonuç çıkarmak gerekir? Birinci nokta şudur: Sekiz dakikalık bir konuşma bu öneriyi anlatmak için yeterli değildir. Toplantıya ilişkin haberlerin başlıkları da önerinin anlatılamadığının en açık kanıtıdır. Konuşma metni okunduğunda insanın aklına yalnızca bir dizi soru gelmektedir. İkinci nokta ise açıktır: Basınımızda yorum yapanlar, ya merak sahibi değildirler, cevaplarını bilmedikleri sorulara rağmen "olsa olsa" yöntemi ile yazı yazmakta ve işlerini ciddiye almamaktadırlar ya da iyi niyetli değildirler. Ortadaki "ısrarlı yanlış anlaşılma"yı başka türlü izah edebilmek mümkün değildir.

Fidrmuc, Jan, 2000. Political support for reforms: economics of voting in transition countries. European Economic Review 44, 14911513.

Roland, Gérard, 2002. The political economy of transition. Journal of Economic Perspectives 16 (1), 2951.

 

Bu köşe yazısı 23.03.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları