logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Güven Sak, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Bakın Hintliler galiba aynen öyle yapmış 19/05/2007 - Okunma sayısı: 2637

 

Bugünlerde kitapçılarda dolaşınca bizim gözümüz her nedense ilk önce Çin ve Hindistan'ı anlatan kitaplara takılıyor. Nedeni malum. Son on yıldır dünyamızda kalıcı bir biçimde değişen ne varsa, Güneydoğu Asya'da olup bitenlere borçluyuz. İlle de olumlu yönde değişenlerden bahsetmiyoruz, olumsuzlar da aynı bölge kaynaklı. Global büyümenin pozitif ve yüksek olmasının lokomotifi bu bölge; dünyada enflasyon diye bir problem kalmadı ise kesin buradan bir katkı var; petrol fiyatlarındaki artışın yapısal temeli de bu bölgede olup bitenler ve ayrıca en çok toplumsal gösteri de galiba buralarda oluyor. Bunlar ilk akla gelenler. Arada bir hepsinin deodoran ya da cep telefonu kullanmaya başlayabileceği ihtimalini düşünüp ürkmüyor da değiliz. Bu ihtimalleri bize sayılar düşündürüyor. Bakın mesela cep telefonunun bölgedeki yayılma hızına. Çin'de ayda 3.000.000 (yazı ile üç milyon) kişi, daha yeni, cep telefonu kullanmaya başlıyormuş. Yılda ne eder? 36 milyon. Arkası da geliyor. Aynı biçimde ayda 2.5 milyon Hintli de cep telefonu sistemine katılıyormuş. E, orada da bir insan bolluğu var.

 

hedTürkiye ve Hindistan

Gözümüz Çin ve Hindistan'ı anlatan kitaplara takılıyor takılmasına da bunların arasından gerçekten ilgili ülkede olup bitenleri anlamanızı ve hissetmenizi sağlayacak olanları bulabilmek hakikaten çok zor. Ama bugün okuma izlenimlerimizi sizinle paylaşacağımız kitap bir istisna. Hem de hoş bir istisna. Birisi Hindistan'ı severek ve hiç abartmadan hissederek yazmış. Kitabın adı: "Tanrılara Rağmen: Çağdaş Hindistan'ın Garip Yükselişi" (In Spite of the Gods: Strange Rise of Modern India). Yazarı İngiliz Financial Times gazetesinin eski Güney Asya muhabiri Edward Luce. Kitap 2006 yılının ikinci yarısında İngiltere'de yayımlanmıştı. ABD baskısı ise daha bu yıl yayımlandı. Biz ABD baskısını okuduk. Bizdeki kopyayı da İstanbul'dan Trabzon tariki ile Batum'a giderken yolda bir yerlerde, daha iki gün önce kaybettik. Doğrusu ya, okuduklarımızdan çok şey öğrendik.

Öncelikle Hindistan'ın, garip bir şekilde, çeşitli yönlerden Türkiye'ye benzediğini fark ettik. Birincisi, Hindistan, bağımsızlık sonrası dönemin ilk başbakanı Nehru'nun üç temel prensibi üzerine kurulmuş bir ülke: Laiklik, çoğulculuk ve kamu mülkiyetini öne çıkaran, bir nevi sosyalizm anlayışı. Dikkat edilirse, burada özgürlükçülük ve demokrasi gibi kavramlar yok. Seçimler var ama. Bir şey daha var: Güçlü bir merkezi bürokrasi. Hani son dönemde Türkiye'de sıkça kullanılan "bürokratik oligarşi" kavramı ile anlatıldığı gibi bir bürokrasi. Bir ilginç not daha size: Üstelik İngilizlerin kurduğu haliyle, mensupları hiç değiştirilmeden devralınan bir bürokrasi. Nehru, bir İngilizden daha fazla İngiliz olduğu için herhalde, bağımsızlık mücadelesini İngilizlere karşı, Gandhi ile birlikte yürütüp, İngilizleri kovduktan sonra, iki İngiliz kurumunu olduğu gibi korumuş: Biri İngilizce, diğeri ise ülkedeki İngiliz bürokrasisi. Bizde olduğu gibi bürokrasi orada da kurucu bir işlev görmüş.

Liberalizmle tanışma

İkincisi ise bu başlangıçtaki sistemin değişiminin oldukça yeni oluşu. Liberalizasyon süreci 1991 yılında başlamış. Bizimkinden sonra. Onlarınki 1991 yılında başladığında, devlete ait tek bir televizyon kanalı varmış, 2005 yılında ise 150'ye ulaşmış. Aynen bizde olduğu gibi. Zaten devlet planlama teşkilatları da bizimki ile aynı zamanlarda kurulmamış mıydı? Dün işbölümündeki yerimiz birlikte öyleydi. Şimdi ise böyle oldu. Herhalde onun  için sistemlerimiz birlikte kurulup, neredeyse birlikte değişmeye başlamış.

1991 yılında o zamanın Maliye Bakanı şimdinin başbakanı Dr. Manmohan Singh reform sürecini başlatmış. Sonra iktidardan düşmüş, ancak reformlar devam etmiş. 2004 yılındaki seçimlerden sonra ise Dr. Singh lideri olduğu Kongre Partisi'nin yanına komünistleri de alarak, başlattığı reform sürecinin dümeninin başına bu sefer başbakan olarak geçiyor. Dr. Singh Hindistan ekonomisinin büyüme performansından memnun ama temel problemin yarı-becerili işgücüne iş bulmak olduğunu söylüyor. Hindistan'da beceri sahibi işgücü için problem yok. Ama çağa uygun becerilerle donatılmamış olan geniş kitleler için problem var. Size bu durum bir yerlerden tanıdık geliyordur herhalde.

Yükselen değer mühendislik

1950 sonrasının büyük mühendislik fakülteleri atağı sayesinde, Hindistan yılda tam 1.000.000 (yazı ile bir milyon) mühendise diploma veriyor. Bu rakamın ABD ve AB'de 100.000'er civarında olduğunu vurgulayalım. Ama bu 1 milyonu eşitlemek için de ek eğitim programları tasarlanıyor.

Hindistan'ın hızla büyüyen servis sektöründe mühendisler, iktisatçılar, İngilizce öğrencileri rahat ve yüksek maaşlı işler buluyorlar. Servis sektörü milli gelirin yüzde 54'ünü oluşturuyor. Kalan yüzde 28 ve yüzde 18'ini ise sırasıyla, sanayi ve tarım sektörleri oluşturuyor. Halbuki nüfusun yüzde 70'i hâlâ köylerde yaşıyor.

"Dil ağrıyan dişe gidermiş" deyişini hatırlatır bir biçimde, biz, Luce'nin malumatfüruş kitabını okurken, hep aynı soru kafamızda dolanıyordu: "Acaba Hindistan küresel ekonomiye entegrasyonunu tasarlarken kendi entegrasyon biçimi ile ilgili, milli bir tedbirler setini dikkate almış mıydı?" Hatırlayacaksınız, biz, Türkiye'de böyle bir şey yapmadık. Ama onlar, galiba, daha dikkatliler. Mesela yabancı süpermarket zincirlerinin ülkeye girmesine izin vermemişler. Mesela, Wal-Mart yaklaşık 2 milyar dolarlık mal satın aldığı Hindistan pazarına girebilmek için yıllardır uğraşıyor. Buna rağmen, beceri sahibi olmayanların büyük işsizliğinden yakınan Hindistan, geleneksel bakkalları kapanmaya itecek bir süreci başlatmamak için direniyor. Kim bilir belki oralarda birileri yabancı süpermarket zincirlerinin global etkinlik arayışları sonucunda, ülke pazarına yabancı tüketim mallarını daha rahat sokabildiğini de düşünmüştür. Bu durumun ülke sanayiine etkilerini de düşünmüş olabilirler. Belki yalnızca zaman kazanmak veya bir geçiş süreci tasarlamak istemişlerdir. Ama yaptıkları bu. Belki Dr. Singh reformların başlangıcından sonra, 1999 seçimleri ile iktidara gelen Hindistan Halk Partisi deneyiminden ders almıştır. Reformlarıyla geniş kitleleri rahatsız etmekten korkmuştur. Kim bilir?

Entegrasyon projesi var mı

Yanlış anlaşılmasın. Biz demiyoruz ki, süpermarketler kapatılsın. Herkesin küresel ekonomiye entegrasyon yolu bir diğerinden farklı olabilir. Onların yolları onlara, bizimkiler bize. Problem şurada: Sizce bizim küresel ekonomiye entegrasyonda, içeride tasarlanmış, bir yolumuz var mı? Bizce yok.

Yalnızca düşündürmeyen aynı zamanda eğlendiren ve Hindistan'ı size tanıtan bir kitap okumak isterseniz, buyurun lütfen. Buradan başlayın. Bizce hemen tercüme edilmeli.

 

Bu köşe yazısı 19.05.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları