logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Güven Sak, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Oyakbank’ın ING’ye satışı neye alamettir 22/06/2007 - Okunma sayısı: 2874


Aslında memlekette şizofrence bir durum olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu vaziyet gazetelerimize, televizyon ekranlarımıza da yansıyor. Bir tarafta, finansal piyasalarımızdaki mutluluk verici bir hava var. Yeni Türk Lirası her gün değerlenme rekorlarını egale ediyor. Gazetelerin ilgili bölümlerinde bir mutluluk havası hâkim. Gazetelerimizin bir de siyasetle ilgili bölümleri var ki, orada etraf esasen simsiyah. Yazarlarımız seçimlerin zamanında yapılıp yapılmayacağından emin değil. Etraf felaket senaryolarından geçilmiyor. Senaryo çalışmalarına o kadar aç bir halde olmalıyız ki, elin oğlunun memleketinde birileri "mesela dedik.." diye "adı üzerinde" bir senaryo yazmaya kalksa, bakanlarımız bile tedirgin oluyor. Mesele gazete manşetlerini günlerce meşgul ediyor. Genelkurmayımız açıklama yapıyor. Sizce böyle bir ortama normal diye bakılabilir mi? Ama bakın normalmiş. Oyakbank'ın ING Bank'a satılacağı haberi bize kalırsa, Türkiye ekonomisinde işlerin yolunda olduğunu gösteren bir karine olarak değerlendirilmelidir. Evet, ekonomi ile siyasetin yollarının birbirinden bu kadar kesin ayrıldığı bir başka dönem yoktur. Ama ikinci küreselleşme dalgasının bizi getirdiği bu kıyıda, bu ayrışma son derece normal görünmektedir.

Sizce, bu ortamda, Oyakbank'ın ING'ye satışı neye alamettir? Bize kalırsa hem iyiye hem de kötüye alamettir. İyiye alamettir; çünkü Türkiye'nin geleceğine olan güven, yabancılar arasında devam etmektedir. Birileri "Demokrasi tehdit altında" deseler de devam etmektedir, bir başkası "laiklik tehdit altında" diye diretse de devam etmektedir. Biz ağaçlara bakmaktan ormanı gözden kaçırırken yabancılar gözlerini ormana dikmişlerdir. Ortadaki siyasi vıdıvıdılar, yabancı yatırımcıları fazla germemektedir. Biz zavallılar, Türkiye'nin geleceği ile ilgili derin endişelere kapılmışken, onlar orta vadede endişe edilecek bir durum görmemektedirler.

Ama bakın bu aynı zamanda kötüye alamettir. Çünkü yabancılar kendilerine ve Türkiye'ye güvenirlerken biz, kendimize ve Türkiye'ye güvenmiyoruz. İşte bugünün paradoksal olan yanı budur: Türkiye'de tüketici güveni sarsılırken yerleşik yatırımcılar, paralarını yurtdışına çıkartmayı tercih ederlerken iç tüketimdeki yavaşlama eğilimi, duraklama sinyalleri verirken yabancılar, Türkiye'nin geleceğine güvenmektedir. İşte bir an önce değişmesi gereken budur. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin yanlış yönetilmesi, Türkiye'nin kendisine olan güvenini sarsmıştır. Bankacılıkta yabancı sermayenin payı, bu son işlem de gerçekleşirse, yüzde 50'ye bir adım daha yaklaşacaktır. Yanlış yönetilen seçim süreci, Türkiye ekonomisinde yabancı payının daha da artmasına neden olmaktadır. İyidir, kötüdür ama olan budur.

Peki, yabancı yatırımcılar Türkiye'de neden banka almaktadırlar? Sakın, geri ödenemeyen kredilerin teminatı olan arazileri üzerlerine geçirip, memleketi parsel parsel alma planı yaptıklarını düşünmeyin. Gayet basit bir nedenle: Para kazanmak için. Biz ağaçlarla uğraştığımız için gözden kaçırıyor olabiliriz, lakin Türkiye kârlı fırsatların çok sayıda olduğu bir ülkedir. Alın bankacılık sistemini. Türkiye'de bankacılık sistemi çok küçüktür. Türkiye'nin bankacılık sistemi küçüktür ama başka ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye'de banka kredilerinin hacmi daha da küçüktür.

Grafik değişik ülkelerde banka kredilerinin milli gelir içindeki büyüklüğünü 2000 ve 2005 yılları için göstermektedir. Özel kesime sağlanan kredilerin milli gelir içindeki payı, 2005 yılında yüzde 26 seviyesindedir. Hindistan'da aynı oran yüzde 40'lardayken, İsrail'de yüzde 100'e ulaşmaktadır. Bu ne demektir? Önümüzdeki dönemde, banka kredi portföyleri hızla büyüyecektir. Dikkat edin ortada hızla büyüyecek bir piyasa vardır. Bu, şirketlerimiz için de iyi bir haberdir. Devlet iç borçlanma senetleri portföyünün hızla küçüldüğü bir dönemde bu oranın hızla büyümesini beklemek akla uygundur.

Yandaki 2000 ve 2005 karşılaştırması ise şunu göstermektedir: 2000'den 2005'e olan kredi genişlemesi milli gelir içinde kredi hacminin payını artırmış değildir. "Ödeyemeyeceğimiz hızda kredi açılıyor" diye merak etmeye gerek yoktur. Kredi genişlemesinden şikâyet etmenin de anlamı yoktur.

Bu durumda, yalnızca yabancıların değil, yerli yatırımcıların da bankalarla ilgilenmesini beklemekte fayda vardır. Ama bakın öyle olmamaktadır. Yerli ve yabancı yatırımcılar arasındaki algılama farklılığı devam etmektedir. Bu kötüdür. Ortada halen bir yabancı sermaye stratejisi yoktur. Bu daha da kötüdür.

 

hed

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı 22.06.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları