logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Hasan Ersel, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Mali istikrarsızlık ve makro sakıngan önlemler 03/01/2011 - Okunma sayısı: 2870


2007 krizi mikro sakıngan politikanın krizi engellemede yeterli olmadığını gösterdi.

Mali istikrarsızlık; mali sistemin şoklarla karşılaşıldığında, fonların etkin dağılımını sağlayabilme yeteneğini koruyamayıp, reel ve/veya hem de mali kesimde kırılmalara yol açmasıdır. Dolayısıyla mali istikrarın sağlanması iktisat politikası yapımcılarının en önemli görevlerinden birisidir. Şimdiye kadar bu amaçla alınan önlemleri hedefleriyle birlikte düşünmek görece kolaydı. Çünkü, mali istikrarın birisi makro ötekisi ise mikro düzeyde tanımlanmış iki bileşeni olduğu kabul ediliyordu. Bunlardan makro düzeyde olanı fiyat istikrarıydı. Bunu sağlama görevi merkez bankalarına verilmişti. Mikro düzeyde ise amaç bankaların mali yapılarının sağlıklı olmasıydı. Bunun sağlanması sorumluluğu ise bankacılık düzenleme ve gözetiminden sorumlu yetkelere verilmişti. Bu yetkeler, mali kuruluş düzeyinde olaya bakıyor, bir sorun görürse düzenleme yaprak ve/veya ilgili kuruluşu uyararak gerekli önlemleri almasını sağlıyorlardı. Bu bakış açısına da 'mikro-sakıngan' (microprudential) düzenleme/gözetim adı veriliyordu.

Önlem yetersiz kaldı

2007'de başlayan kriz mikro-sakıngan düzenleme/denetleme yaklaşımının krizleri önlemek açısından gerekli olmasına rağmen yeterli olmadığını ortaya koydu. Çünkü, bu yaklaşım bir mali kuruluşun davranışındaki değişikliklerin ekonominin kalanı üzerindeki etkilerini ihmal ediyordu. Basit bir örnek: Bir bankanın sermaye yeterlik oranının düşük olduğunu düşünelim. Bu oranı yükseltmesi istendiğinde söz konusu banka yeni sermaye koyabilir ya da riskli varlıklarının (örneğin krediler) bir kısmını elden çıkarır. İlkini yaparsa, sermaye piyasasında fon talebi artar. Mali piyasalarda yeni bir denge kurulur. Ama ikincisini yaparsa, bu bankadan kredi almış olan bazı müşteriler kredilerinin ya geri çağrıldığını ya da yenilenmeyeceğini öğrenirler. Bu onların mali durumunu etkiler; üretim, istihdam ve yatırım planlarını bozar. Belki de bazı mali yükümlülüklerini yerine getirmez duruma düşerler. Hele söz konusu banka büyükse ya da çok sayıda banka bu durumdaysa bu, mali istikrarsızlığa yol açar. Oysa mikro-sakıngan yaklaşım bankanın sermaye yeterlik oranının sağlanmasını yeterli kabul ettiği için bu iki yaklaşım arasında fark görmez.

'Makro-sakıngan' (macro-prudential) düzenleme yaklaşımı bu sorunu gidermeye yönelik. Bir yandan makro değişkenler mikro düzeydeki düzenlemelerin gerekçesi olurken öte yandan düzenlemeler makro sonuçları göz önüne alınarak yapılacak. Akla bazı sorular geliyor: Bu yetkiyi kim kullanmalı? Makro konulardaki uzmanlığı nedeniyle merkez bankası mı? Öyle olursa, mali istikrar amacıyla alınması gereken kararlarla fiyat istikrarını sağlamak için gerekenler arasında farklar ortaya çıkarsa ne olacak? Bu yetkiyi aldığında daha da güçlenecek olan bir merkez bankasının bağımsızlığına hükümetler tahammül edebilir mi?


Bu köşe yazısı 03.01.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları