Arşiv

  • Nisan 2024 (10)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Beklenenler ne yazık ki gerçekleşiyor

    Fatih Özatay, Dr.04 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 1018

    Şöyle bir durum düşünün: Döviz kuru artıyor, faizler yükseliyor ve borsa endeksi aşağıya gidiyor. Bu gelişmeler bazı şirketleri, mali yatırımcıları ve tüketicileri olumsuz yönde etkiliyor. Elinde tuttuğu hisseyi satıp bir şeyler satın almak isteyen zararlı çıkıyor. Kur yükselişi döviz cinsinden borçları olanların canını sıkıyor. Faiz artışı da değişken faizle borçlanmış olanları ya da yeni kaynak arayışındakileri üzüyor.

    Düşünmeye devam edelim. Bu gelişmelerden yararlanacaklar da var. Düşük fiyattan hisse almak isteyenler, döviz cinsinden ve değişkenli faizle borç vermiş olanlar... Borsadaki düşüş, kurdaki ve faizdeki artış küresel olumsuz koşullar nedeniyle gerçekleştiyse, kürede işler rayına girdikçe bu olumsuzlukların yavaş yavaş ortadan kalması beklenir. Süreç içinde bazı ekonomik birimler kaybeder, bazıları da kazançlı çıkar. Sonuçta toplulaştırıp baktığınızda, yani makro düzeyde incelediğinizde çok da dert edecek bir durum olmayacaktır. Üretim ve işsizlik düzeyine olumsuz yansımalar hem sınırlı olacak hem de bir süre sonra ortadan kalkacaktır.

    Ekonomi kısa bir süre bozuk raylarda hoplaya zıplaya gidecek, ama zamanla kendi dinamikleri çerçevesinde tekrar düzgün raylarla buluşacak ve işler 'rayında' gidecektir.
    Bu anlamda elbette 'kriz inişe geçmiş' olacak, bu karda kışta (gerçi henüz ortaya çıkmadı) sizin de 'işi gücü bırakıp' yeni bir önlem paketi düşünmeniz, açıklamanız ve de uygulamaya koymanıza gerek kalmayacaktır. Ama durum böyle değil. Ne yazık ki değil. Küresel krizden Türkiye'nin çok olumsuz yönde etkileneceğini daha önce defalarca belirttim: Üç kanaldan... Birinci kanal kredi kanalıydı. Şirketlerimiz ve bankalarımızın vadesi 2009'da dolan önemli miktarda dış borçları var. Normal koşullarda geri ödemelerinden daha fazla miktarda borçlanmaları, böylelikle hem yükümlülüklerini yerine getirmeleri hem de taze kaynak bulmaları beklenirdi. Oysa böyle olmayacak, vadesi gelen borçlarından daha az borçlanabilecekler. Ödemeler dengesine ait en son eylül rakamları var; bu olumsuz gelişme henüz gözlenmiyor.

    Ancak daha salı günü basında bir bankamızın vadesi gelen borcunun yüzde 80'ini karşılayacak miktarda yeni dış borç bulduğu övünülerek anlatılıyordu. Korktuğumuz gerçekleşiyor.

    Kredi kanalından yansıyacak olumsuzluk bir de yurtiçi kredi miktarının azalması şeklinde olacak. Şirketler ve tüketiciler eskisinden daha az kredi kullanabilecekler bankalarımızdan. Pazartesi günkü yazımda verdiğim grafik ve rakamlar bunun son beş haftadır gerçekleşmeye başladığını gösteriyor. Önümüzdeki aylarda bu olumsuz gelişme daha da şiddetlenecek. İkinci kanal ihracat kanalıydı. Büyük ekonomiler daralıyor; bu ülkelerin vatandaşlarının geliri bir önceki yıla göre düşüyor. Dolayısıyla tüketim harcamaları azalacak, en azından eski hızıyla artmayacak. Tercümesi şu: Bizim ürettiğimiz mallara olan talepleri de azalacak. Üstelik herhangi bir ekonomide gelirin düştüğü dönemlerde öncelikle büyük meblağ tutan tüketim harcamalarının azaldığını biliyoruz; otomobil, beyaz eşya gibi...

    Oysa bizim ihracatımız içinde çok önemli bir yer tutuyor bunlar. İhracatta beklediğimiz bu olumsuz gelişme, ne yazık ki son iki ayın ihracat rakamları tarafından doğrulanıyor. Bir yıl öncesinin aynı dönemine göre ihracat ekim ayında yüzde 2, kasım ayında ise yüzde 22 oranında azaldı. Üstelik kasım ayı ihracatı bu yıl gözlenen en düşük ihracat düzeyini temsil ediyor.

    Üçüncü kanal belirsizlik kanalıydı. Bu ortamda, üstelik çoğu ülke önlem üzerine önlem alırken bizde bir ekonomik önlem paketi açıklanmadığı için, yatırımcıların ve tüketicilerin ekonomiye duydukları güvenin azalması beklenirdi. Bu da gerçekleşiyor. Hem CNBC-e, hem TCMB, hem de TÜİK-TCMB anketleri bu sevimsiz gelişmeyi açık biçimde ortaya koyuyorlar. Mesela TCMB'nin reel kesim güven endeksi kasım ayında 54.6'ya düştü. Bu inanılmaz ölçüde düşük bir oran (100'ün üstü güvenin arttığını, 100'ün altı ise düştüğünü ifade ediyor).

    2009'da bizi çok düşük bir büyüme hızı bekliyor. Ekonominin küçülmesi riski de az değil. Bu risk gerçekleşmese bile, düşük büyüme hızı işsizliğin sıçraması anlamına geliyor. Bir de küçülme riskinin beraberinde getireceği işsizlik düzeyini düşünün.

    Bu yazı 04.12.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır