Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Kredinin önemi

    Fatih Özatay, Dr.08 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 1046

    Bir ekonomideki kredi miktarı ve artış hızı ile büyüme hızı arasında çok yakın bir ilişki var. Milli gelirin yaklaşık yüzde 70'i özel kesimin tüketim harcamalarından oluşuyor. Tüketici kredileri olmasa, özel kesimin tüketim harcamaları sadece tüketicilerin o dönemdeki gelirine ve geçmiş birikimlerine bağlı olacak. Oysa tüketici kredisi varsa, gelecekte elde edileceği düşünülen gelire bağlı olarak şimdiden kredi alıp harcama yapmak mümkün oluyor. Dolayısıyla tüketici kredileri, özel tüketim harcamalarının cari dönemdeki gelir ve onda ortaya çıkan dalgalanmalar tarafından kısıtlanmasının önüne geçiyor.

    Özel kesim yatırım harcamalarının milli gelirimize oranı yüzde 20 dolaylarında. Yatırım harcamaları tüketim harcamalarına kıyasla çok daha şiddetli dalgalanıyor. Bu nedenle milli gelir içindeki payı düşük de olsa, büyüme hızına katkısı bazı dönemlerde tüketimin katkısından daha fazla olabiliyor. Şirketler kesimi için de çok önemli bankalardan alabildikleri kredi miktarı. Özellikle yapacakları yeni yatırımlar için.

    Şüphesiz herhangi bir ekonomi için yukarıda kredinin önemine ilişkin söylediklerim geçerli. Genel doğrular bunlar. Biraz daha özele, Türkiye'ye geleyim. Yapılan çalışmalar özel tüketim harcamalarında tüketici kredilerinin ve kredi kartları ile taksitlendirmenin, özel yatırım harcamaları içinse şirketlere açılan kredi tutarının çok önemli olduğunu gösteriyor. Bunlardaki bir azalış bu tür harcamaları (milli gelirin yüzde 90'lık kısmını) da azaltıyor.

    Şu rakamlar sanırım yeteri kadar ikna edici olacak. 2002-2007 arasında ortalama büyüme hızımız yüzde 6.8 oranında oldu. 2007'yi de katarsak bu hız yüzde 7.2'ye yükseliyor. Her ikisi de geçmiş büyüme hızlarımız ile karşılaştırıldığında çok yüksekler. Türkiye'nin tarihsel ortalama büyüme hızı yüzde 4.5-5 aralığında çünkü. Bu yüksek büyüme döneminde bankaların şirketlere ve tüketicilere açtıkları kredi miktarı da hızla arttı. 2002 sonunda bu kredilerin toplamının milli gelire oranı yüzde 10'un az biraz altındaydı. 2008'in altıncı ayında ise bu oran yüzde 29.8 düzeyindeydi. Milli gelire oranla 20 puanlık bir artış!

    Bir parantez açarak belirteyim. Bunca artışa karşın hala kredi piyasamız sığ. Çoğu AB üyesi ülkede bu oran bizim iki katımızdan fazla. Mali piyasalarımızı derinleştirmek adına alacak çok yolumuz var kısacası.

    Bu önem nedeniyle kredi kanalı üzerinde uzun bir süredir duruyorum. Küresel krizin şirketlerimize ve tüketicilerimize açılacak kredi miktarını nasıl azaltacağı ve bu gelişmenin bizim büyüme hızımızı nasıl düşüreceği üzerinde çok sayıda yazı yazdım. Bu saptamalardan yola çıkarak nasıl bir tedavi uygulanabileceği üzerinde de sayısız ahkâm kestim.

    Son altı haftadır reel sektöre arz edilen kredi miktarında düşüş var. Hem nominal hem de reel olarak. Bu azalma daha da artacak önümüzdeki dönemde. Kredi piyasasını yeniden canlandıracak önlemler alınmadıkça büyüme hızımızdaki düşüşü ki bunu 'ekonomimizin küçülmesini' diye de okuyabilirsiniz, önlemek mümkün olmayacak.

    Bu nedenle bütçe önceliklerini değiştirmemiz gerekiyor. Kısıtlı kaynaklarımızla bütçeden yapacağımız harcamaları, özel kesim tüketimi ve yatırım harcamalarını en fazla artıracak alanlara yönlendirmekte fayda var. O alan da herhangi bir kamu tüketim ya da yatırım harcaması değil, doğrudan kredi piyasasını ayağa kaldıracak önlemler: Yani, kredi kefalet sistemine dayanan bir fona kaynak aktarılması ve/veya bankalara (kredi açmaları koşuluyla) sermaye desteği verilmesi.
    İyi bayramlar...

    Bu yazı 08.12.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır