Arşiv

  • Nisan 2024 (10)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    ‘IMF light’a ek ne yapabiliriz?

    Fatih Özatay, Dr.22 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 1078

    IMF  ile anlaştınız. Piyasada söylenen rakam dolaylarında, hatta daha fazla tutarda kredi aldınız. Diyelim bu miktar 30 milyar dolar. Çok güzel; bekleyişler bozulmadı, hata beklenenden fazla kaynak geldiği için olumluya da döndü. Üstelik üzerinde anlaştığınız program 'IMF light' da olsa, en azından anlaşma süresince uygulayacağınız ekonomik programınızın uluslararası ölçütler açısından kabul edilebilir bir program olmasını da garanti altına aldınız. Bu da güzel.

    Güzellikler bitmedi daha. Program 'IMF light' olduğu için istediğiniz bazı harcamalara da izin verecek. Bir ölçüde elbette. Tüm dünyada talebin daraldığı bir ortamda hiç olmazsa iç talebin kamu eliyle bir miktar artmasını sağlamış olacaksınız. Bunu, 'havayı' bozmadan yapacaksınız üstelik, çünkü IMF garantisi altındasınız. Bu da güzel elbette.

    Böylelikle, şu anda küçülmekte olan ve muhtemelen 2009'un ilk iki çeyreğinde de küçülecek olan ekonomimizin 2009'un ikinci yarısından itibaren büyümesini sağlamış olacaksınız. Muhtemelen bu anlaşma sayesinde 2009'un tümü dikkate alındığında küçülmekten kurtaracaksınız ekonomimizi, belki yüzde 1 dolaylarında bir büyüme sağlayacaksınız.

    Üstelik bunları yaparken, yüzde 7.5 düzeyindeki enflasyon hedefini de büyük olasılıkla tutturacaksınız. Böylelikle faizleri daha da indirebileceksiniz. Çok güzel.

    IMF parası nasıl kullanılacak?
    Ama güzellik göreli bir kavram. Daha güzeli olamaz mıydı? Diyelim daha güzeli var, peki ya çok daha güzeli var mı? 'Daha' ya da 'çok daha' güzelinden kasıt, daha fazla büyüme ve daha az işsizlik sağlayacak bir ekonomik program. Gelin bunun peşine düşelim.

    Şu saptamayla işe başlayalım. IMF ile bizi anlaşmaya iten temel nedenlerden bir tanesi büyük tahribata uğrayan küresel mali sistemin bizim gibi ülkelere eskisi kadar kaynak aktarmayacak olması. Peki, 'bize' de 'hangimize'? Kamunun önemli bir dış kaynak sorunu yok. Dış kaynak sorunu bir ölçüde bankalar için, ama asıl şirketler kesimi için var.
    "Canım, şirketler de kendi kaynaklarını kendileri bulsunlar" diyorsanız, tamam. Ama o zaman kaderinize razı olursunuz. Yüzde 1 dolaylarında bir büyümeye sevinirsiniz. Yok, yüzde 1 dolaylarında bir büyümeye sevinmek istemiyorsanız, o zaman oturup düşünmelisiniz. IMF'den gelecek para nasıl kullanılacak?

    Birinci alternatif: IMF'den gelen para Merkez Bankası (MB) hesaplarına girdi. Ne olacak? MB'nin döviz rezervleri artacak, aynı miktarda da dışarıya olan döviz borçları. Bunun getirisi ne olacak? Bir, uluslararası mali yatırımcılara eskisine göre daha fazla güvence vermiş olacağız. İki, Hazine dış borç geri ödemelerini daha rahat yapacak.

    İkinci alternatif: IMF'den gelen para Hazine'nin hesaplarına girdi. Hazine'nin hesapları MB'de. Yine MB'nin döviz rezervi arttı. Döviz cinsinden borcu da. Faydası ne? Yine yukarıdaki ilk iki fayda söz konusu olacak. Ama bu alternatifin ilkine göre bir avantajı var.
    Dış borç geri ödeyeceği zaman, Hazine MB'ye "benim hesabımdan şu kadar parayı dışarıya transfer et" diyebilecek. Oysa ilk alternatifte iç piyasadan lira cinsinden borçlanması ve bu parayı MB'ye götürüp yatırması gerekiyor ki, MB bunu dövize çevirip dışarıya Hazine'nin borcunu ödeyebilsin. Yani, IMF parası Hazine hesabına gelirse, iç piyasada daha fazla lira cinsinden likidite kalıyor.

    Elbette bu faydalar hiç yoktan iyidir. İyi de ne oldu asıl sorunun çözümüne? Şirketler kesiminin dış kaynak sorununu nasıl çözeceğiz? Her iki alternatif de bu sorunu çözmüyor. Muhtemelen bürokratlar şimdi başka bir alternatif arıyorlar.

    'IMF light' artı başka önlemler?
    Oysa bu sütunlarda daha önce defalarca okuduğunuz öneri bu işi çözüyordu. Yani, yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın MB'deki döviz mevduatlarını krediye döndürecek bir mekanizma tasarlanması önerisi. Yeri gelmişken bu öneriye karşı yapılan eleştirilere yanıt vereyim.

    Birincisi şu: Kimse kimseye karşılıksız para dağıtın demiyor. Adı üstünde; bu mevduatları krediye dönüştürecek bir mekanizmadan bahsediyoruz. Kredinin krediyi alan (burada şirket) açısından bir 'yükümlülük' yani 'borç' olduğunu bilmek için herhalde alim-i cihan olmak gerekmiyor.

    İkincisi: Bu öneri bu sütunlarda dile getirilirken riskleri de defalarca belirtildi. Bu risklerin başında bu önerinin MB'nin brüt döviz rezervlerini azaltması geliyor. Bu riske karşılık şunlar söylenebilir. Azalan sadece MB'nin döviz rezervleri değil, döviz borçları da aynı oranda azalıyor; dolayısıyla nette bir şey değişmiyor.

    Üstelik IMF'den döviz rezervlerini tahkim edecek kaynak geliyor. Ayrıca daha geçenlerde bankaların MB'de tutmak zorunda oldukları döviz cinsinden zorunlu karşılıklarda 2.5 milyar dolar kadar indirim sağlandı. İyi de yapıldı. Ama bu eylem sonucunda MB'nin brüt döviz rezervleri 2.5 milyar dolar azalmadı mı? Ne farkı var? Biraz düşünülürse zorunlu karşılıkları düşürme aleyhine az da olsa olumsuz bazı farklar olduğu anlaşılır; en iyisi geçeyim.

    Üçüncüsü: 300.000 mevduat sahibi var ve hepsiyle haberleşmek gerekir açıklaması. Elbette; mevduat sahibinin rızasının alınması gerekir bu hesaplar MB dışına çıkarılacaksa. Bu eleştirinin yanıtı da çok zor değil ama. Öncelikle şu: İlla bu hesapları MB dışına çıkarmak gerekmiyor. Bu mevduatları yine MB bilançosunda tutarak şirketler kesimine krediye dönüştürecek bir mekanizma üzerinde çalışılabilir; reeskont benzeri. Bu durumda kimsenin rızasını almak gerekmez.

    Diyelim ki MB bilançosu içinde tutmak alternatifinin yapılabilirliği yok. Allah aşkına 300.000 kişi ile haberleşmek çok mu zor? Bir; yüksek tutarda mevduat sahiplerinden başlar, aşamalı gidersiniz. İki; varsayalım ki aşamalı gidilmeyecek, hepsiyle görüşülecek. Hepsinin adresleri var, çoğunun telefonları da.

    Bırakın mektup yazmayı, MB çalışanlarının bazıları telefon başına oturtulsa kaç 'eleman-telefon-gün' gerekir ki? Bir kişi günde 100 telefon açsa, beş günde 500 telefon eder. 300.000 bölü 500 eşittir 600 kişi. Demek ki istenilirse yapılabilir. Üç; üstelik MB dışına çıkan (çıkmayı kabul eden) mevduata daha yüksek faiz ödenebilir ve yine yüzde 100 garanti verilebilir. Dört; gidip bütün bunlar başta Almanya olmak üzere hesap sahiplerinin yoğunlaştığı yerlerde anlatılabilir.

    Özetle önemli olan nokta şu: 'Normal' zamanlarda yaşamıyoruz. Şunu çalışma odalarımızda her an görebileceğimiz bir yere asmamız gerekiyor: "Olağanüstü dönemler olağanüstü önlemler gerektirir." Olağanüstü önlemler almak için ise mazeret değil çözüm üretmek lazım.

    Bu yazı 22.12.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır