Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Türkiye’nin tercihi: Fırat’ın batısı mı? Doğusu mu?

    Nihat Ali Özcan, Dr.16 Ocak 2019 - Okunma Sayısı: 1064

    Türkiye bir yandan Suriye sınırına yığınak yaparken, bir yandan da Fırat’ın doğusunu ABD ile alışılmışın dışında bir tarzla (!) sosyal medya üzerinden müzakere ediyor. Göreceli sessizliğin hâkim olduğu İdlib’den gelen haberler de bazı işlerin ters gittiğini söylüyor. Nitekim son bir hafta içinde İdlib askeri haritası büyük ölçüde değişti. 
    Değişimin sürpriz olduğunu söylemek pek mümkün değil. Türkiye’nin, büyük bir “cesaretle” giriştiği, İdlib’de bulunan muhalif grupları “sadeleştirme” hamlesinin bir dizi zorlukla karşılaşacağı en başından itibaren ihtimal dâhilindeydi. Nitekim kitaba göre “çatışmalara barışçıl çözüm” çok da kolay bir iş değildi. Özellikle müdahili çok, çatışan grup sayısı fazla ise.

    İdlib cebinin “en güçlü” grubu Heyet-i Tahriri Şam, Türkiye’nin girişimine ayak diretiyor. Çünkü mevcut durumun sürdürülemez olduğunu biliyor. Nitekim Suriye’de muhaliflerin aleyhine değişen siyasi ve askeri tablo, HTŞ gibi örgütleri büyük bir umutsuzluğa sürüklemiş durumda. Artık askeri yöntemlerle ülkenin tamamına egemen olmak, rejimi yok ederek yerine radikal siyasi bir model inşa etmek zor.

    Genelde İdlib’in, özelde HTŞ’nin kontrol altında tuttuğu arazinin küçük olması, coğrafi konumu, Rusya’nın baskısı, önce askeri, ardından da siyasi zafer vaat etmiyor. Üstelik lojistik desteğin kısıtlı olması da büyük sorun. HTŞ toprağa bağlı, sınırları belli, egemen bir İslami devlet kurma idealinin “imkânsız siyasi hedef” olduğunun farkında. Bu durumda örgüte yeni bir çıkış stratejisi gerekliydi ve ipuçları da ideolojisin de gizliydi.

    HTŞ, siyasi sınır gözetmeyen, bu dünyadan umudunu kesmiş, hiç olmazsa öbür dünyayı kurtaracak, ölümü kutsayan yeni bir stratejinin izleyicisi. Strateji, esas olarak dünyevi normları dışlayan, siyasi hedefleri muğlak, mutlak bir “cihat” anlayışına işaret ediyor. Söz konusu anlayışın fikir babasının El Kaide olduğu ise bir sır değil.

    Bu bakış açısıyla, örgüt, Türkiye’nin İdlib’de yer alan silahlı grupları “sadeleştirme” operasyonunu sekteye uğrattı. Müzakere yerine, savaşın dilini, gücünü kullanarak birçok silahlı grubu elimine etti. Böylece yeni stratejisini uzun süre ayakta tutacak, etkili kılacak alanları ele geçirdi. Bu ona, sadece İdlib’de değil uzanabildiği her yerde eylem yapabileceği yeni imkânlar sunacaktır. Haliyle, önümüzdeki günlerde örgütün yaygın ve farklı terör eylemlerini görmek sürpriz olmasa gerek.

    Gelişmeler İdlib kaynaklı insani kaygıların ve güvenlik sorunlarının yeniden gündeme taşınacağını gösteriyor. Bu sadece ön cephede olan Türkiye’nin değil, Avrupa ve Rusya’nın da sorunu. Nitekim güvenlik güçlerinin ön almak için Adana’da HTŞ’ye karşı operasyon düzenlemesi göstergelerden biri. Dahası, TSK’nın geçen yıl kurduğu askeri gözlem noktalarının durumudur. Değişen güvenlik ortamına bağlı olarak kuvvetleri zayıf, konumları elverişsiz ve fonksiyonları tartışmalı hale gelmiş bulunuyor. Bu nedenle, ciddi manada güvenlik riskiyle karşı karşıyalar.

    Mevcut tablo, Türkiye’nin, Suriye’de askeri bir operasyona girişebileceğini söylüyor. Fırat’ın doğusu, Trump sayesinde gündemde fazlaca yer tutan, medyatik ve uzun vadeli sorun. Batısı ise hızla kontrol dışına çıkabilecek karakterde ve ivediliği olan güvenlik sorunu. Hangisini tercihe zorlanacağımızı kısa sürede göreceğiz.

     

    Bu köşe yazısı 15.01.2019 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır