Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Bağdadi ve istihbarat tartışmaları

    Nihat Ali Özcan, Dr.09 Kasım 2019 - Okunma Sayısı: 989

    Geçen hafta DAEŞ lideri Bağdadi Türkiye sınırına beş kilometre mesafede, Suriye topraklarında, ABD askerlerinin operasyonuyla öldürüldü. Bağdadi’nin İdlib’de saklandığı yerleşke, birkaç bina ve avlu duvarından oluşuyordu. Bölgede benzerlerine sık sık rastlamak mümkün. Operasyon başarıyla sonuçlanmış olsa da hâlâ çeşitli yönleri ve muhtemel sonuçları üzerinde tartışmalar sürüyor.

    Özellikle bir kısım analist/konuşmacı, her seferinde, Bağdadi’nin saklandığı yerin konumuna bakarak onu Türkiye ile ilişkilendirmeye çalışıyor. Türkiye’nin Bağdadi’yi koruduğunu ima ediyorlar. En “büyük kanıtları” ise Bağdadi’nin sınıra beş kilometre mesafede gizlenmiş olması. Amaç açık. Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturarak zor durumda bırakmak.

    Bir ülkede iç savaş uzun yıllardır sürüyorsa, Suriye gibi, çoğu bölgelerde devlet otoritesi kaybolmuş demektir. Örgütler, aşiretler, savaş ağaları, suç örgütleri otorite haline gelirler. Medyada, sosyal medyada dolaşımda olan askeri, siyasi haritalar asla saha gerçeğini tam olarak yansıtamaz. Çünkü haritaların gösteremediği bir canlılık, hayat vardır. Siyasi ve idari sınırlar belirsiz, bölgeler arası geçirgenlik bir hayli yüksek ve nüfus hareketleri süreklilik kazanmıştır.

    Birçok insan, detay vermeyen, büyük ölçekli, renkli haritalara bakarak, mesafe kavramını, coğrafyayı, otorite ilişkisini, hedefin niteliğini göz ardı ederek, Bağdadi dâhil, her şeyi gördüğünü zannetmektedir. Türkiye’nin de böyle görmesi gerektiğini düşünmekte ya da düşündürülmektedir. Dahası, örgütlerin, savaş ağalarının, suç örgütlerinin, istihbarat teşkilatlarının var olduğu, aldatmanın zirve yaptığı, kuyrukların her daim birbirine değdiği bir bölgeden söz ettiğimiz de unutuluyor. Böyle bir alanda hiç kimse her şeyi gördüğünü iddia edemez, kimse kimsenin doğrularına da kefil olamaz.

    Propaganda makinelerinin Türkiye’yi hedef aldığı böyle bir ortamda gerçeklerin göz ardı edilmesi elbette sürpriz değil. Çoğu insanın zannettiği üzere, İdlib, her yönüyle Türkiye’nin denetiminde, kontrolünde olan bir bölge de değildir. Etrafında tespih tanesi gibi dizilmiş seyrek “askeri gözlem” noktalarının bulunması, Türkiye’nin buraları çevreleyerek kontrol ettiği anlamına gelmez. Dahası, içeride her şeyiyle bilmiyor olmakta bir eksiklik değildir. Kaldı ki İdlib, içindeki cihatçılar nedeniyle, Türkiye kadar, bölgedeki tüm istihbarat örgütlerinin de radarındadır. Haliyle, cebin içinde olup bitenden her şeyi ile Türkiye’nin sorumlu tutulması, iyi niyetli bir yaklaşım olmaz. Öte yandan, Türkiye’nin de durumdan vazife çıkartarak “sorumsuz sorumlu” görüntüsü vermesi üzerinde düşünülmesi gereken naif bir tutumdur.

    İdlib, Suriye’de devletlerin denetimi dışında kalan son alandır. Devletlerden kaçan bir teröristseniz, elbette ki bu korunaklı ve gizlenmeye elverişli bölge tercihiniz olacaktır. Dahası, cebinin içinde 4 milyona yakın sivil insan, onlarca farklı silahlı grup bulunmaktadır. Yerel nüfus kadar, diğer çatışma bölgelerinden göç etmiş mülteciler çok sayıda yabancı terörist savaşçıya “kaybolmaya uygun ortam” sağlar. Çünkü kimin kim olduğu kolayca tespit edilemez. Yerel haber kaynakları bile çoğu zaman bu konuda aciz kalır. Dahası, nüfus kompozisyonu da her gün değişebilmektedir. Haliyle, gizlenmek kolay, bilgi toplayıp istihbarat üretmek zordur.

    Bu çerçevede Bağdadi’ye yönelik istihbaratın samanlıkta iğne aramaya benzediği ortada. ABD istihbaratı Bağdadi’yi bularak bunu başarmıştır. Bu sürpriz değildir. Asıl sürpriz, bulamaması halinde olurdu. Terörle mücadele istihbaratının hedefinde fiziki şeylerden, mekânlardan, silahlardan çok, toplum içinde yaşayan sıradan insan görünümlü “teröristler” bulunur. Bu nedenle, bölgede yaşayan insanların kimliklerinin, ilişki ve hareketlerinin detaylı bilinmesi gerekir. Bu ise para, yetişmiş insan ve teknolojik kapasite demektir. Örneğin, ABD’nin yıllık istihbarat bütçesi yaklaşık 74 milyar dolardır. (Bir mukayese için, Rusya’nın tüm savunma bütçesinin 62 milyar dolar olduğu düşünülürse, işin büyüklüğü daha iyi anlaşılır). Çalışan personel sayısı 200 bindir. Türkiye’de ise Milli İstihbarat Başkanlığı’nın bütçesi 400 milyon dolar civarındadır.

    Son olarak şunu söyleyebiliriz. Böyle bir operasyon ABD istihbaratının Bağdadi ve etrafını, bağlantılarını uzun süreden beri izliyor olmasını gerektirir. Bu süreçte, iddia edildiği gibi, Türkiye’nin Bağdadi ile ilişkisine dair emarelere denk gelinseydi, ipin ucu asla bırakılmazdı. Çünkü bunu, içeride ve dışarıda kamuoyuyla paylaşmaktan keyif alacak büyük bir kitlenin varlığından haberdarız.

     

    Bu köşe yazısı 08.11.2019 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır