Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Sonu var mı?

    Fatih Özatay, Dr.17 Mart 2021 - Okunma Sayısı: 1662

    TCMB’nin yeni bir Para Politikası Kurulu kararı alacağı haftadayız. TCMB’nin ne yapması gerektiği hakkında rivayet muhtelif. Önemli miktarda faiz artırılması gerektiğini savunanlar var. Çıkış noktaları şöyle özetlenebilir:

    “Şubat ayı enflasyonu %15.6 oldu. Temel göstergeler biraz daha yüksek bir enflasyona işaret ediyor. Dünyada emtia fiyatları artıyor. ABD’de uygulanan ekonomi politikasına ilişkin kaygılar uluslararası yatırımcıların yükselen piyasa ekonomilerine ilişkin risk alma iştahlarını olumsuz etkiliyor. Bu nedenle, son zamanlarda lira değer kaybetme eğilimine girdi. Üstelik en fazla değer yitiren para birimi oldu. Risk alma iştahındaki son azalma öncesinde enflasyonun bahar aylarında %17’ye yükselmesi, sonra da düşmesi ve yılsonuna gelindiğinde yüzde 12 civarında bir düzeye inmesi tahmin ediliyordu. Bu koşullar altında bile bahar aylarındaki yükselişin havayı bozmaması için sınırlı bir faiz artışı yapılmalıydı. Oysa risk alma iştahındaki son gelişmeler nedeniyle oluşan kur artışı, enflasyonu tahmin edilenden daha yukarıya itebilir. Öyleyse TCMB belirgin bir faiz artışı yapmalıdır”.

    Yenilerde (4 Mart’ta) yazdığım yazıda TCMB’nin önündeki zorluğa değinmiştim. Bahar aylarında yükselecek enflasyon, faiz artırılmaması halinde, TCMB’nin enflasyonla mücadele etmekte pek de istekli olmadığı izlenimi verebilecekti. Oysa o tarihte (daha 12 gün öncesi) döviz kuru düşük bir düzeyde oldukça sakin bir seyir izliyordu. Ayrıca yılbaşından o yana reel bir kredi artışı da yoktu. O koşullar altında, enflasyonun yılsonuna doğru belirgin biçimde düşmesi beklenirdi. Dolayısıyla, TCMB’nin, faiz artırmasına gerek olmadığı gibi enflasyonda düşmenin belirginleşmeye başlamasıyla faiz indirimine gitmesi gerekebilirdi. Buradaki zorluk, önümüzdeki birkaç aydaki enflasyon artışının geçmiş gelişmelerin bir sonucu olduğunun ve mevcut koşulların sürmesi halinde faiz artışına gerek olmadığının ikna edici biçimde anlatılıp anlatılamayacağıydı. Yazıdaki ‘anahtar sözcük’ ise ‘mevcut koşulların sürmesi halinde’ idi. Döviz kurunda son zamanlarda gözlenen artış eğilimi ‘mevcut koşulların’ ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. ‘Mevcut’, çok kısa sürede ‘namevcut’ oluveriyor.

    Peki, TCMB faiz artırmalı mı? Bu soruyu yanıtlamayacağım çünkü çok daha önemli bir soru var: Statükoyu değiştirecek kapsamlı bir ekonomik program açıklanacak mı? Statüko ne? Şu: Uluslararası finansal aktörler, yükselen ekonomiler içinde, sürekli iflas açıklayan Arjantin’den sonra riski en yüksek ülke olarak Türkiye’yi görüyorlar. Bu nedenle yurtdışından oldukça yüksek bir faiz ile borçlanabiliyoruz. Üstelik finansal yatırımcıların risk alma iştahlarındaki her bozulma risk primimizi daha da yükseltiyor ve döviz kurunu artırıyor. Çünkü ekonomimizde önemli kırılganlıklar var. Bu kırılganlıkları ortadan kaldıracak mıyız? Bunu amaçlayan bir ekonomik program yürürlüğe konulmadıkça “risk alma iştahı azalır-kur artar- enflasyon yükselme eğilimine girer: TCMB faiz artırsın; ortalık biraz yatışır-bir süre sonra risk alma iştahı azalır- kur daha da artar-daha önceki döngüde yükselmiş enflasyon daha da yükselme eğilimine girer: TCMB biraz daha faiz artırsın…” Sonu var mı bunun?

     

    Bu köşe yazısı 16.03.2021 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır