Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    'Bize bir şey olmaz abi' yaklaşımı yanlıştır

    Güven Sak, Dr.01 Şubat 2008 - Okunma Sayısı: 1014

     

    Küresel bankacılık krizi Batı'da manşetleri ele geçirdikçe, bizim buralarda yaygınlaşma eğilimi gösteren "Bize bir şey olmaz abi" yaklaşımı hayra alamet değildir. Böyle durumlarda "eşeği önce sağlam kazığa bağlayıp, sonra Allah'a emanet etmek" gerektiğini sık sık hatırlamakta fayda vardır. Bu bir nevi karanlıkta ıslık çalmak mıdır? Yoksa "işte 2001 krizinin yedinci yıldönümünde yine yandık bittik, mahvolduk" ekolüne bir tepki midir? Her neyse memlekete bir faydası yoktur. Gün serinkanlı olup, olası hasarı azaltmaya yönelik tedbirleri şimdiden alma günüdür. Türkiye'nin bu dönemi hasarsız atlatması mümkün değildir. Ortadaki başıboşluk havası ise alenen kötüdür. Bu satırların yazarı o yaklaşımla en çarpıcı biçimde bir berberde tanışmıştı. Muhabbet her nasılsa (berberlerde her konu her yere çıkabilir, belli olmaz) AIDS ve ustura temizliğinden açılınca, berber "Bize bir şey olmaz abi, bizim elimiz sudan sabundan çıkmıyor zaten" demişti. Böylece AIDS'le mücadele konusunda dünyanın daha keşfetmemiş olduğunu sudan bir yöntem olduğunu da öğrenmiştik. Şimdilerde etrafı saran bankacılık krizi tartışmalarına sorumlu mevkilerde oturanların aynı tepkiyi veriyor olmaları olsa olsa hazindir. Şimdi gelelim soruya: "Küresel bankacılık krizi Türkiye'yi olumsuz etkiler mi?" Cevap tek kelimeliktir: Evet. Türkiye ekonomisi 2001 krizi sonrasında alınan tedbirler sayesinde, dünya ekonomisinin daha da ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu dönemi tanımlayacak en iyi ifade şöyle olabilir: "Türkiye, 2001 yılından beri küresel ekonomiye ticari entegrasyonunu hızlandırmıştır." Makroekonomik istikrarın Gümrük Birliği Anlaşması ile birleşmesi, küresel entegrasyon sürecini hızlandırmıştır. Bu dönemde dış ticaretimizin yaklaşık üç katına çıkmış olması bunun en somut göstergesidir. Dünya ekonomisinde olup bitenler bizi yakından ilgilendirmektedir. Kendimizi gelişmiş ülkelerin kaderinden ayırabileceğimizi zannetmek hayal görmektir. Bu özellikle 2008 yılı için böyledir. 2008 yılında doğru adım atar, hasarı minimize edebilirsek, 2009 yılı için kendimize şans yaratmış oluruz. Bu temel tespittir. Gelin kaçınılmaz olanları sıralayalım: Birincisi, 2008 yılında Amerikan ekonomisinin yavaşlamaması diye bir seçenek yoktur. İkincisi, 2008 yılında bankaların risk iştahlarının öncesine göre daha kapalı olacağını görmek için banka analisti olmaya gerek yoktur. Bu kadar bilanço hasarı ve işlem yaptığınız "karşı taraf"ın yükümlülüklerini zamanında yerine getirip getiremeyeceğine ilişkin soru işareti varken, bizim gibi ülkelere yönelik fon akımlarının debisini azaltma ihtimali, azaltmama ihtimalinden daha yüksektir. Bu da üçüncüsü. Şimdi bunlar ortadayken, "Canım aslında biz bu işten kârlı da çıkabiliriz" diye yan gelip yatmak, olsa olsa ayıptır. Peki, bu kriz bizim buralarda ne tür bir hasara yol açabilir? Gelin buradaki kaçınılmazları da alt alta sıralayalım. Gerekirse analizi sonradan uzun uzun anlatırız. Öncelikle Türkiye'de 2001 yılındaki gibi bir kriz beklememek gerekmektedir. TL'deki değer kaybı olsa olsa kısa vadeli olur ve 2001 yılı ile kıyaslandığında son derecede sınırlı kalır. Bu bir. İçerideki fonların dışarıya doğru çıkmak yerine TL enstrümanlar arasında form değiştirmesini beklemek gerekir. Bu yüzyılın krizlerinin nasıl olacağına örnek Haziran-Ağustos 2006'daki çalkantıdır. Olsa olsa onun daha şiddetlisi olur. Sonuç: Fonlar hisse senedi ve tahvilden çıkar, kısa vadeli araçlarda ve TCMB hesaplarında park eder. Ama TL'de kalır. Bu iki. Dolayısıyla kur etkisi sınırlı ve geçici ama faiz oranı etkisi daha ciddi ve üstelik kalıcı olur. Bu da üç. Avrupa Birliği ülkelerindeki yavaşlama kanalıyla dış ticaretimiz de bu süreçten etkilenir. Bu dört. Türkiye'de hasar enflasyonda artış ve büyümede yavaşlama biçiminde kendisini gösterir. "Yüzde 5 büyür müyüz?" derken yüzde 2,5'e razı olmak zorunda kalırız. Bu da beş. Ne mi olur? Vallahi kötü olur. Sosyal problemlerin dönüşüm sürecini baltalaması ihtimali son derece artar. Türkiye 19. yüzyılın sonundaki birinci küreselleşme dalgasından istifade edememişti. Bu kez ikinci küreselleşme dalgasını da kaçırırız. İlkini kaçırırken aynı zamanda küçülmüştük, hiç merak etmeyin, yine öyle olur. Peki, vaziyetimiz ümitsiz midir? Vaziyet ciddidir ama ümitsiz değildir. Buradan çıkış tahmin ettiğinizden daha kolaydır. Ona da daha sonra geliriz.

     

    Bu yazı 01.02.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır