Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Challenger nasıl düştüyse, bankacılık krizi de öyle çıktı

    Güven Sak, Dr.23 Şubat 2008 - Okunma Sayısı: 1314

     

    Uluslararası bankacılık krizi, finansal piyasaların giderek karmaşıklaşan ve de etkinleşen işleyişinden kaynaklanan bir 'normal kaza'dır. Challenger uzay mekiğini düşüren nasıl bir 'normal kaza' ise bankacılık krizi kazası da öyledir.

    Şimdilerde herkes etrafına bakıp, uluslararası bankacılık krizinin büyüklüğü karşısında, bir suçlu arama telaşı içinde görünüyor. Bernanke suçlu. Neden? Krize geç müdahale etti. New York Sigorta Başmüfettişi Eric Dinallo suçlu. Neden? İşi olmayan meselelerle uğraşıyor. Üstelik Wall Stree Journal'a inanırsanız, bir nevi servet düşmanı. Amerikan Kongresi harıl harıl bu kriz işinin nereden çıktığını anlamaya çalışıyor. Herkesi tek tek çağırıp dinliyor. Daha komplo teorileri ortalığı sarmadı. Bekleyin onlar da gelir. Yeni Siyonist ve hatta İslamcı ve dahası Marksist-Leninist buzağılar öküz altında aranır. Öyle ya bu kadar büyük bir felaket kendi başına normal yollardan olmuş olamaz. Halbuki tam da öyle olmuş olabilir. Hatta genellikle öyle olur. Uluslararası bankacılık krizi, finansal piyasaların giderek karmaşıklaşan ve de etkinleşen işleyişinden kaynaklanan bir "normal kaza"dır. Challenger'i düşüren nasıl bir "normal kaza" ise uluslararası bankacılık krizi de bir "normal kaza"dır. Son derece kaçınılmaz ve aynı derece de öngörülemezdir.

    Bir mıh bir orduyu bozguna uğratabilir

    Charles Perrow'un "normal kaza" ya da "sistem kazası" yaklaşımını biliyor musunuz? Perrow bu yaklaşımını ilk kez 1984'te formüle etmiş. Kendisi Yale Üniversitesi'nden bir sosyolog. Karmaşık organizasyonların işleyişi üzerine çalışıyor. Buna göre karmaşık sistemlerde birden fazla küçük hatanın öngörülemeyen etkileşimi normal olarak kazaya yol açıyor. Normal olarak yol açıyor, çünkü zamanlaması açısından öngörülebilir olsa bile gelişmeler, sistemin karmaşıklığı açısından bakıldığında kaçınılmaz ve nedenler son derece basit.   Sistem birçok küçük parçanın karşılıklı etkileşimine dayanıyorsa, her bir parça diğerine bağlıysa, bunların bir tanesinde ortaya çıkan bir problem diğerlerine büyük bir hızla sirayet ediyor. İşlevini yerine getiremeyen parça, işlevini yerine getirmekte olanları da devre dışına çıkartıyor. İş felaketle sonuçlanıyor. Yerinden fırlayan bir kapı parçası, uzay mekiği Challenger'ın fırlatıldıktan 73 saniye sonra patlamasına neden oluyor. Aynı atalarımızın Perrow'dan çok önceleri dediği gibi. Hatırlıyor musunuz? "Bir mıh, bir nal; bir nal bir at; bir at bir adam; bir adam bir orduyu devirir". Eğer ortada birbirine sıkıca bağlı parçalardan oluşan, karmaşık bir sistem varsa, düşen bir mıh bir ordunun bozguna uğramasına neden olabilir. Olan tam da budur. İşte şu anda herkesin gözlerini yeniden New York Eyaleti Sigorta Başmüfettişi Eric Dinallo'ya çevirmiş olmasının nedeni tam da bu karşılıklı bağımlılık halidir. Dinallo tahvillerde "gelir akımı sigortalaması" ile uğraşan şirketleri kurtarmak için ortaya atıldığından beri neredeyse bir hafta geçti ama iş bir türlü bağlanamadı. Nedir buradaki problem? Tahvil satın alanlara, aldıkları tahvilin gelir akımını eğer tahvili ihraç eden ödeyemezse, ödeme sözü veren bir şirket finansal sistem içinde nasıl bu kadar kilit bir rol oynayabilir?

    Fiyatlandırma garanti verene göre yapılıyor

    Oynayabilir çünkü tahvili satın alanlar bir prim karşılığında gelir akımını garantileyenin sözüne uyarak güven içinde oturmaktadırlar. Tahvili ihraç edenin bilançosu ile hiç ama hiç ilgilenmemektedirler. İlgili tahvil arada o garanti veren olduğu için, tahvil ihraç eden şirketin kredi değerliliğine bakılarak değil, garantiyi verenin kredi değerliliğine göre fiyatlanmaktadır. Tahvil ihraç eden, gelir akımını garantileyene belli bir prim ödemesi yaparak, daha ucuza borçlanmaktadır. Alan da memnundur, satan da. Ama sonra birdenbire bankacılık krizindeki batıklar nedeniyle o "gelir akımı sigortalaması" ile uğraşan şirketler zarar etmeye başlayınca, herkes birdenbire telaşlanmaktadır. Çünkü zarar eden sigorta şirketinin kredi değerliliği notunun en yüksekten (AAA+) aşağılara doğru inmesi gerekmektedir. Bu durumda, garanti verdiği tahviller, ihraç eden şirketin değil de bu sigortacının notuna bakılarak değerlendiği için tüm portföylerin yeniden değerlenmesi gerekecektir. Ortalık birden karışır. İşte o anda, Eric Dinallo kapıdan girer ve bu konu üzerinde düşünmekte olduğunu söyleyerek dünyayı ilk kez kurtarır. Şimdi gözler hâlâ üzerindedir. Bu sigorta şirketleri aslında belediye tahvillerinin gelir akımlarını garantilemekte iken, birden bu yeni ve karmaşık finansal enstrümanların gelir akımlarını garanti etmeye de giriştiler. Şimdi ortadaki resmi bir kafanızda canlandırınız: Banka, bilançosuna ve gelir akımlarına bakmadan herkese borç para dağıtmaktadır. Neden? Çünkü riski sırtında taşıyacak değildir. Menkul kıymet haline getirip, bir başkasına satacak, bilançosundan çıkartacaktır.  

    Mevcut sistemde kaza geliyor diyor

    Bu yeni menkul kıymeti alan, gelir akımlarının kaynağındaki şirket veya kişinin bilançosu ile ilgilenmemektedir. Neden? Çünkü arada bu menkul kıymetin gelir akımlarını sigortalayan bir şirket bulunmaktadır. Kredi değerlilik notu AAA+'dır. Bu menkul kıymet piyasalarda fiyatlanmamaktadır. Çünkü piyasası yoktur. Garanti edenin kredi değerlilik notuna bakılarak, menkul kıymeti bilançosunda taşıyan bankanın çalışanlarının kendi belirlediği bir formüle göre "kafadan" fiyatlanmaktadır. Bu fiyata göre bankanın değeri artmakta, banka yöneticileri tam da bu değer artışı nedeniyle bankayı iyi idare ettikleri için ikramiye almaktadırlar. İkramiyeyi alınca, kredi verecek yeni yoksullar bulmak için etrafı araştırmaktadırlar. Krediyi verince, yeni ikramiyeleri garanti olacaktır. Şimdi elinizi vicdanınıza koyup bir bakınız. Bu sistemde kaza kaçınılmaz değil midir? Öyledir ve de normaldir. Gelelim ikinci vicdan sorusuna: Sizce bu sistem yeniden eskisi gibi işlemeye başlar mı? Bizce başlamaz. Üçüncü soru: Peki, eğer hiçbir şey eskisi gibi olmazsa, Amerikan ekonomisinin 2008'i hasarsız atlatması düşünülebilir mi? Bize kalırsa düşünülemez. Dördüncü soru: Peki, "2008'in ikinci yarısı bahar" varsayımı normal midir? Krizin daha genişleme evresinde olduğu düşünülürse, bize kalırsa 2008'in ikinci yarısındaki bahar daha çok bir "olsa iyi olur" dileğidir. Efsanedir. Gelelim krizin bundan sonra nasıl derinleşeceği meselesine. Oradaki soru pek basittir. Kaza ihtimali yine normaldir. "Gelir akımı sigortalama şirketleri"nin kredi değerlilik notunun kırılması ne anlama gelir? Bilançolarda "kafadan" fiyatlanan menkul kıymetlerin yeniden fiyatlanması kaçınılmaz hale gelir. Çünkü o menkul kıymetler garanti verenin notuna göre fiyatlanmaktadır. İşte Eric Dinallo'nun engellemeye çalıştığı ama yaklaşık bir aydır çözmeyi başaramadığı mesele budur. İşte sistemde karşı taraf riskini artırıp, güven krizine neden olan da budur. Daha göreceklerimiz vardır. Tedbir almakta fayda vardır.

     

    Bu yazı 23.02.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır