TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
OECD 2000'den beri her 3 yılda bir, farklı ülkelerden seçilen, 15 yaşındaki yaklaşık 400 bin öğrenciyi bir teste tabi tutmaktadır. Türkiye 2003 ve 2006'da yaklaşık 5000 öğrenci ile bu testlere katıldı ve sonuçlar hiç de iyi değil.
Biz demiyoruz, PISA testi sonuçları böyle diyor. Gelin biraz daha somutlayalım: 2003 ve 2006 yılı PISA testi sonuçları Türkiye'nin ilköğretim müfredatını gözden geçirmesi gerektiğini göstermektedir. Eğer bu gözden geçirmeyi son derece dünyevi bir biçimde bir an önce gerçekleştiremezsek, ülkemizde kişi başına geliri 10-15 bin dolar seviyesine çıkartabilmemiz, eğer bir petrol rezervinin üzerinde oturmuyorsak ya da kişi başına geliri 30-40 bin dolar olan bir ülkeyi işgal etmeyi düşünmüyorsak, hayaldir. Konumuz ilköğretimdir, ancak zorunlu din ve ahlak bilgisi dersleri ile zinhar alakalı değildir. Konu doğrudan doğruya matematik ve fen bilimleri müfredatına ilişkindir. Memleketin hastanesi neyse postanesi de öyle olur misali, ilköğretim müfredatının, genç dimağlara "problem çözme kabiliyet"ini aşılayamadığı ülkelerin küresel yarışta başarılı olma şansı yoktur. Türkiye'nin 2003 ve 2006 yılı PISA sınavı sonuçlarının karşılaştırılması, Milli Eğitim Bakanlığımızın (MEB) üzerine düşen görevi yapamadığını göstermektedir. Milli Eğitim Bakanlığımız şu anda Türkiye ekonomisinin büyümesinin önündeki engellerden bir tanesi görünümündedir. Gelin bu hafta sonunda bu konuyu bir çerçeveye oturtalım. Bir ülkenin iktisadi büyümesi tek bir faktöre dayalı değildir. İktisat literatürü bize büyüme sürecinde herkese, her kuruma düşen bir rol olduğunu göstermektedir. Marifet, herkesin elinden gelen çabayı tam da gerektiği yerde ortaya koyabileceği organizasyon yeteneğini sergileyebilmektedir. Türkiye ekonomisinin tempolu bir biçimde büyümesini isteyenlerin, öncelikle, bu işin ortak bir çaba, kurumlar arasında yoğun bir işbirliği gerektirdiğini idrak etmesi gerekmektedir. Sayın Başbakanımızın geçenlerde önümüze koyduğu kişi başına geliri 10 bin dolar olan ülke olma ideali doğrudur. Ancak hedefin doğru olması, o hedefe doğru ilerlendiği anlamına gelmez. Nitekim Türkiye'nin halihazırdaki vaziyeti tam da böyledir. Siz MEB'in bu hedefe kilitlenmiş olduğuna dair bir emare görüyor musunuz? PISA sınavı sonuçları gerçekleri ortaya koymaktadır. Neyse bekleyiniz, bundan sonraki PISA testinin tarihi 2009'dur. Oradan duruma bir kere daha bakarız.
Kilit meselemiz eğitimdir
Şimdi diyeceksiniz ki, nedir bu PISA. Tam adıyla Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı- Program for International Student Evaluation sınavı sonuçları? Efendim, OECD 2000'den beri her 3 yılda bir, farklı ülkelerden seçilen, 15 yaşındaki, yaklaşık 400 bin öğrenciyi bir teste tabi tutmaktadır. Testlere dünya ekonomisinin yüzde 90'ını oluşturan 57 ülkenin öğrencileri katılmaktadır. Türkiye, 2003 ve 2006'da yaklaşık 5000 öğrenci ile bu testlere katılmıştır. Sonuçları karşılaştırdığınızda, OECD üyesi Meksika ve Türkiye'nin başarı düzeyi OECD ortalamasından belirgin bir biçimde aşağıdadır. Meksika, PISA matematik sınavlarında 2003 ile kıyaslandığında, 2006'da, ortalamasını 24 puan yükseltmiştir. Buna karşılık Türkiye'deki artış ise 7 ile sınırlı kalmıştır. Bu performans iyi değildir. Özellikle testin amacı dikkate alındığında yukarıdaki değerlendirme daha da doğrudur. PISA testinin amacı öğrencinin müfredatı ne kadar iyi bildiğini, ne kadar geniş bir malumat hazinesine sahip olduğunu ölçmek değildir. Amaçlanan öğrencinin o malumatı ne kadar bilgiye dönüştürebildiğini, ne kadar günlük yaşamda uygulamaya aktarabilecek kadar içselleştirebildiğini ölçmektir. Bu çerçevede, testin hedefi, öğrencinin problem çözme kabiliyetini değerlendirebilmektir. Sınav; okuma, fen bilimleri ve matematik alanlarında düzenlenmektedir. Türkiye gerçeğini görmek isteyen herkesi OECD web sitesine davet etmekte fayda vardır. Vaziyetimiz iddialarımızla kıyaslanabilir durumda değildir. Eğitimimiz kalite özürlüdür. Milli gelir içerisinde eğitime ayırdığımız kaynak düşük olmadığı halde eğitimimizin kalite özürlü olması ortada bir müfredat sorunu olduğunu göstermektedir. Öncelikle bu gerçeği tespit etmekte fayda vardır. Genç nüfusa sahip Türkiye'nin Avrupa Birliği yakınsama sürecindeki iddiasını da bu sınav sonuçları desteklememektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik sürecinin kilit meselesi eğitimdir. Bu da başlangıcımızın ikinci tespitidir. Şimdi gelelim, PISA sınav sonuçları ile ülke ekonomilerinin gelişmişlik düzeyi arasındaki ilişkiye. TEPAV iktisatçılarından Ozan Acar'ın çalışmasına bu sütunlarda geçenlerde değinmiştik. O yazıda, kişi başına gelir artışının ancak ekonominin üretim yapısında bir değişiklikle mümkün olduğunu söylemiştik. (http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=91425&YZR_KOD=6 )
Hangi işgücüne dayalı ihracat
Kişi başına geliri yüksek olan ülkelerde orta ve yüksek becerili işgücüne dayalı ihracatın toplam ihracat içindeki payı da yüksek oluyordu. Ne demek orta ve yüksek becerili işgücüne dayalı ihracat? Daha kaliteli bir üretim sepetinden bahsediyoruz burada. Daha kaliteli; çünkü öncelikle daha becerili bir işgücü gerektiriyor. Üretim sepeti daha kaliteli olan ülkelerde kişi başına milli gelir de daha yüksek oluyor. Müsaadenizle TEPAV web sitesindeki çalışmadan iki grafiği daha ödünç alalım bugün. Şekil-1'de orta ve yüksek becerili ihracatın toplam ihracat içindeki payının yüksek olduğu ülkelerde aynı zamanda her 1000 çalışan içindeki araştırmacı sayısının da yüksek olduğu gösteriliyor. Bu ne demek? Üretim sepetinin kalitesinin yüksek olduğu ülkelerde, Ar-Ge faaliyetleri zaten yapılıyor demek. Kişi başına geliri yüksek olan ülkeler aynı zamanda daha fazla Ar-Ge yapan elemana sahip olan ülkeler. Bu ülkelerin yaptıkları ihracatın giderek artan bir bölümü orta ve yüksek becerili işgücü gerektiren ihracat. Daha ne diyelim? Peki, bizim Başbakanımız da kişi başına gelirimizin artması gerektiğini söylüyor. Kişi başına gelirimizi artırabilmek için bizim de orta ve yüksek becerili ihracatın toplam ihracatımız içindeki payını artıracak adımlar atmamız gerekiyor. Bu ne demek? Üretim desenimizi buna uygun hale getirmek demek. Bunu yapabilmek için de Ar-Ge faaliyetlerine ve inovasyona daha fazla ağırlık vermemiz lazım. Peki ama nasıl? TÜBİTAK'a aktarılan fonları artırmak yeterli mi? Hayır. Önce o araştırmaları yapabilecek nitelikli işgücünü eğitmemiz lazım. Kişi başına geliri yüksek olan ülkeler Ar-Ge faaliyetlerine ağırlık verebiliyorlar çünkü onların milli eğitim sistemi bizimkinden daha "milli". Onların müfredatı bizimkinden daha kaliteli. Kaliteli müfredat kaliteli talebe, kaliteli talebe ise kaliteli işgücü demek. Bizim problemimiz ise tam da burada. Milli Eğitim Bakanlığımız Türkiye'nin muasır medeniyete ulaşmasında, kişi başına gelirin artmasında kilit bakanlıklardan biridir. Ama bunun farkında değildir. PISA sınav sonuçları işlevini yerine getiremediğini göstermektedir. Türkiye'nin sorunu müfredat sorunudur, efendim.
Bu yazı 08.03.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024