TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) bugün 14’te faiz kararını açıklayacak. Sanıyorum bir değişiklik bekleyen yok; yüzde 50’de kalacak politika faizi. Asıl ilginç gelişmeler, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinde, bankalara Türk Lirası verip karşılığında döviz aldığı swap tutarında ve bu iki işlemin bir sonucu olarak ortaya çıkan likiditede yaşanıyor. Bunların sonucunda para piyasası faizinin politika faizinden aşağıya doğru sapması ihtimali var.
Bu köşede, Merkez Bankası’nın bankalarla yaptığı swap işlemlerinin Türk Lirası mevduat faizlerinin makul bir düzeye çıkmasını engelleyen faktörlerden biri olduğunu defalarca belirttim. Ancak, net döviz rezervlerinin eksi düzeyde olması, uygulanmakta olan programın eksik bir program olmasıyla birleşince, enflasyonla mücadele açısından çok gereksinilen güvenin sağlanmasını zorlaştırıyordu. Türkiye’ye yeterli düzeyde dış kaynak girişi başlayana kadar, bu durumda, Merkez Bankası naçar swap anlaşmaları ile döviz rezervini artırmaya çalışıyordu. Geçici bir artıştı ama sonuçta bu yol seçilmişti. Birkaç aydır önemli miktarda azaldı swap stoku. Kasım ayının sonlarına doğru 65 milyar dolara kadar çıkmıştı. Sonra dalgalı bir seyir izledi. Nisan başında tekrar 58,5 milyar dolara yükseldi. O tarihten sonra sürekli azaldı ve salı günü itibarıyla 23,2 milyar dolara düştü. Anlamı şu: Bankalar nisan başından bu yana 35,3 milyar dolar tutarında dövizi Merkez Bankası’ndan geri aldılar, karşılığı ne kadar Türk Lirası ediyorsa onu Merkez Bankası’na verdiler -o kadar likidite piyasadan çekilmiş oldu.
Ama aynı dönemde Merkez Bankası doğrudan döviz alımlarını sıçrattı. Hesaplamalar rezervlerdeki artışın 54 milyar dolara ulaştığını gösteriyor. Bu gelişmenin arkasındaki temel unsurlar şöyle belirtilebilir. Yurtdışından gelen döviz, yerleşiklerin döviz cinsi mali varlıklarını Türk lirasına çevirmelerinin etkisi ve şirketlerin pahalı yerli para cinsinden kredi yerine döviz cinsinden kredi alıp hemen liraya dönmeleri. 54 milyar doların Türk lirası karşılığı ne kadarsa, o tutarda likidite sisteme girdi.
Sonuçta, nisan başından bu yana Merkez Bankası’nın net döviz varlıkları önemli miktarda yükseldi; karşılığında da sistemdeki Türk lirası likidite arttı. Mesela, pazartesi günü itibarıyla Merkez Bankası açık piyasa işlemlerinden bankalara 382 milyar lira borçluydu (bu kadar parayı bankalardan faiz ödeyerek çekmişti). Bu nedenle, BİST’teki para piyasasında faiz, faiz koridorunun alt sınırı olan yüzde 47’ye çok yaklaştı; yüzde 50 olan politika faizinin üç puan altına indi. Bir not: PPK faizinin iş görmesi (enflasyonla mücadele etmeye yaraması) için, PPK’nın açıkladığı politika faizinin, önce, BİST’teki para piyasasında bankaların birbirleriyle yaptıkları çok kısa vadeli borç alıp verme işlemlerinde gerçekleşen ortalama faizi, o yolla da mevduat ve kredi faizlerini etkilemesi gerekiyor.
Enflasyonda düşüş yakında başlayacak ama politika faizini düşürmek için henüz çok erken. Ama asıl önemli olan para piyasası faizi ve o da şu sıralara politika faizinin altında seyrediyor. Bu durumda, Merkez Bankası ne yapmalı? Sorunun cevabı öncelikle likidite fazlasının kalıcı olup olmayacağı ile alakalı. Bir süre gelişmeleri gözledikten sonra, Merkez Bankası likidite fazlasının kalıcı olacağını düşünüyorsa, bundan sonra politika faizinin koridorun alt sınırı (Merkez Bankası’nın bankalardan borç alma faizi -ters repo faizi) olacağını açıklamalı. Bu durumda, koridorun üç puan yukarıya kayması söz konusu olur. Diyelim ki bu kararı verdiğinde repo faizi (koridorun ortası) yüzde 50, o zaman yeni repo faizi yüzde 53 olacak. Koridorun üst sınırı yüze 56 alt sınırı ise yüzde 50. Ama bu artış tamamen ‘teknik’ bir nedenle gerçekleşecek, para politikasında sıkılaşma anlamına gelmeyecek. Bunun tersinin 2010 yılında yapıldığını hatırlayın; sistemde fazla likiditenin kalmaması ve artık bankacılık sisteminin kalıcı olarak Merkez Bankası’ndan borç alır duruma gelmesi sonucunda, yeni politika faizi repo faizi olmuştu ve repo faizi teknik nedenle aşağıya çekilmişti.
Bu teknik değişikliği konuşmak için erken gibi görünüyor. Yine de şimdiden olasılıkları düşünmekte yarar var. Daha ilginç olanı, elbette teknik nedenlerle değil de enflasyon Merkez Bankası’nın tahminleri ile uyumlu bir yol izlemeye başladığında faizin düşürülmesi olacak. Ne zaman? Ne ölçüde? Sanıyorum, yazın sonlarına doğru, özellikle de Ağustos enflasyonun açıklanmasından sonra bu tartışma gündemi kaplayacak. Elbette Merkez Bankası’nın işine karışılmaz ve programdan U-dönüş yapılmazsa.
Bu köşe yazısı 23.05.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024