Arşiv

  • Nisan 2024 (10)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Yapılmayacakları yapmaktan bir hayır çıkmaz

    Güven Sak, Dr.10 Haziran 2008 - Okunma Sayısı: 940

     

    Yine güzide memleketimizde tarihin hızlandığı bir dönemde yaşıyoruz. Arka arkaya bir sürü kritik karar/gelişme var. Üstelik bu kez dünyada daha önce bilmediğimiz işlerin olduğu bir dönemden de geçiyoruz. Bu, tarihin hızını bir kat daha artırıyor yalnızca. İşin vahameti ile birlikte ciddiyeti de artıyor. Bugün müsaadenizle olup bitenlere kuşbakışı bir bakalım. Sonra da neden bir an evvel tatile çıkmanın faydalı olacağını vurgulayalım. Tarihin hızlandığı dönemlerde hata yapma riski artar. 16 Mayıs tarihli yazımızda "Hava giderek sertleşiyorsa, acemi kaptanın öncelikle hayatının en karmaşık manevralarını, hayatında ilk kez yapmaya çalışmaktan kaçınması gerekir" demiştik. Bu çerçevede, "hükümetimizden beklediğimiz, ortadaki kriz durumu karşısında hiçbir şey yapmamasıdır" diye eklemiştik. Ama bakın hiç öyle olmadı. Ne diyelim? "Yapılmayacakları yapmaktan bir hayır çıkar sanmayın, çıkmaz." Buyurun bir bakalım efendim. Öncelikle Anayasa Mahkememiz türbanla ilgili anayasa değişikliği kararını iptal etti. Birdenbire önümüzde birden fazla yol açıldı. Mahkemenin ne yaptığından çok, bu yollar önemli, bu topraklardaki ortak geleceğimiz açısından. Ama işe bakın ki, nereye doğru gidileceği insanoğulları ve de insan kızlarının öfkelerine ne kadar hâkim olacaklarına bağlı. Üstelik herkesin öfkelenmek için pek rasyonel bir sürü gerekçesi var. Halbuki herkesin birincisi "dünyanın, bir yıldan kısa bir sürede, bir tek, kendi istedikleri biçimi alamayacağını kabullenme"si gerekiyor. İkinci olarak ise böyle dönemlerde hata yapma riski artarken hata yapma lüksünün daraldığını bilmekte fayda var. İşte yine öyle bir dönemdeyiz. Geçen hafta kritik kararlar arasında yalnızca Anayasa Mahkemesi'nin türban ile ilgili kararı yoktu. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da (TCMB) enflasyon hedefini değiştiriverdi. Üst üste iki kez tutturulamayan mevcut enflasyon hedefinin zaten inandırıcılığı yoktu. Değiştirilmemesi halinde TCMB'nin inandırıcılığı bir yara da oradan alacaktı. Ama doğrusu ya, hedefin böyle değiştirilmesinin de TCMB'nin kredibilitesini yeniden inşa sürecine pek bir katkısı olmadı. Hedef nasıl değişti? Bizim dilimizde şöyle bir elektronik postalaşma tadı kaldı, doğrusunu isterseniz: "- Abi, bizim bu enflasyon hedefini artık değiştirmemiz lazım. Malum bütçe çalışmaları da başladı. Şunu bir konuşsak. Biz ek'e yeni hedefleri koyuverdik. - Olur olur, hemen değiştirelim. Ama öyle işi uzatmayalım. Değiştiriverin gitsin. O dediğiniz rakamları da sevdim, bence tamam." Ortalık bir değil, birden fazla nedenle altüst iken, söyler misiniz, TCMB'nin yeni belirlediği hedeflerin inandırıcılığı acaba ne kadardır? O hedeflerin tutturulacağına dair güvence bu sistemin neresindedir? Hata yapma riskinin yükseldiği, hata yapma lüksünün süratle daraldığı bir ortamda bu e-posta tadındaki hedef değiştirme acaba neye hizmet etmiştir? Ortada aslında ciddi bir problem olduğu kanaatini güçlendiren haber ise yine geçen hafta geldi. Haftanın son işgününde vadeli kontratlarda petrol fiyatı 135 dolara fırladı. Petrol fiyatları 2008 içinde yüzde 40 artmış oldu böylece. Yıllık artış oranı ise yüzde 100'ü buldu. Alın size bir yeni rekor daha kırıldı. Şimdi bu durum aslında yalnız bizde değil, her tarafta para politikası göstergeleri üzerine bir kez daha düşünmeyi zorunlu hale getiriyor. Milletin enflasyonu ile merkez bankalarının çekirdek enflasyon göstergesi arasındaki uyumsuzluk, hammadde ve gıda fiyatlarının yapısal bir yükseliş sürecinde olduğu bir ortamda, bundan böyle, özellikle enflasyon hedeflemesi rejimi açısından, son derece önemli bir problem haline gelecek gibi duruyor. Eskiden merkez bankaları nasıl bakardı meseleye? "Canım siz bir kerelik arz yönlü şoklara değil, ekonomide kontrol edebildiğimiz enflasyon oranına bakınız" derlerdi. Milletin enflasyonundan gıda ve petrol fiyatları gibi kontrol edemediklerini çıkarırlardı. Ama öyle görünüyor ki, ortada bir kerelik şok değil, bir sürekli yükseliş eğilimi var bu kez. Böyle bir ortamda milletin enflasyonu ile çekirdek enflasyon arasındaki yapısal uyumsuzluk, milletin enflasyon bekleyişlerinin çekirdek enflasyona dayalı bir hedefin etrafına kilitlenebilmesini son derece güçleştirecek gibi duruyor. Durmuyor mu? Size de öyle gelmiyor mu? Önümüzdeki dönemde bunun yaratacağı problemi de giderek daha fazla yaşayacağız galiba. Bu nedenle de bu hedef değiştirme operasyonu, bize, gerekliliğini ne kadar anlarsak anlayalım, üzerinde yeterince çalışılmamış, fazlasıyla aceleye getirilmiş gibi geliyor. Tarihin hızlandığı dönemlerde üzerinde iyi düşünmeden radikal değişiklikler yapmanın bir âlemi yok. Peki, ne yapmak daha iyi olurdu? Daha önce de yazdık. Hani o "bizce hükümet hiçbir şey yapmamalıdır" derken yazdık. Amaç eğer TCMB'nin kredibilitesini yeniden inşa etmek ise hedef e-postalaşır gibi değişmemeliydi. Enflasyon hedefi, bir IMF anlaşması eşliğinde değiştirilmeliydi. Bu bir. O hedeflerin, aynı bile olsalar, IMF ile birlikte saptandığının altı kalın kalın çizilmeliydi. Bu iki. Anlaşmanın içine mali disiplinin temel öncelik olduğunun altını çizen, mali disiplin için bir dizi harcama ve/veya borçlanma limiti getiren bir Mali Sorumluluk Kanunu eşlik etmeliydi. Bu da üç. Yapılmayacakları yapmaktan bir hayır çıkmayacağını anlatmak için daha ne olması gerekmektedir? Son konuyu merak edenleri Ege Boran'ın TEPAV'ın Haziran 2008 bültenindeki yazısını okumaya davet ederiz. İyi haftalar efendim.

     

    Bu yazı 10.06.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır