Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Türkiye'nin bir tekstil politikasına ihtiyacı var (1)

    Güven Sak, Dr.22 Ağustos 2008 - Okunma Sayısı: 1224

     

    Geçen hafta "Ahir Zaman Hurafeleri Kataloğu"na yeniden kayıt düşmeye başlamıştık. Hurafemiz son derece reeldi. "Türkiye'de tekstil bitti abi" önermesi üzerine düşünmeye başlamıştık. Tekstili hazırgiyimden ayrı düşünmüyorduk. Vardığımız sonuç şuydu: Türkiye'de tekstil bitmezdi. Tekstil, hazırgiyimle birlikte ele alındığında, tek bir endüstri değil, bir endüstriler toplamıydı. Türkiye'nin Çin'den yükselen dalga nedeniyle ucuz işgücüne dayalı rekabette şansını yitirmiş olması, Türkiye tekstilinin bittiği anlamına gelmezdi. Türkiye tekstilde geniş bir küresel pazarlama ağına ve deneyime sahipti. Şimdi yapılması gereken tekstil-hazırgiyim değer zinciri içinde, katma değeri yüksek, hangi alanlara odaklanacağımıza karar vermekti. İlk yazıda geldiğimiz nokta böyleydi. Bugün müsaadenizle kaldığımız yerden devam edelim. Öncelikle bu yazımızda "tekstil bitmedi" ifadesini bir resimleyelim müsaadenizle. Bir sonraki yazımızda ise ne yapmalı konusuyla ilgili iki hususun altını çizelim ve bir sonuç çıkaralım. Grafik 2004 ve 2006 yılları için üç sektörümüzün küresel rekabet güçleri hakkında fikir vermek için çizildi. Yatay eksen Türkiye'nin ilgili sektördeki ihracatının dünya pazar payını, dikey eksen ise sektörün yıllık ortalama ihracat büyüme hızını gösteriyor. Balonun büyüklüğü ise ihracat hacmi hakkında karşılaştırma yapabilmeye imkân sağlıyor. Bakınız neler oluyor? Öncelikle tekstil, Türkiye için bir geleneksel sektör niteliğinde. Bu ne demek? Dünya ticaret hacmi içindeki payı yüksek ama ihracatın yıllık ortalama artış hızı göreli olarak düşük. Tekstil ve de hazırgiyim ayrı ayrı toplam dünya ticaretinde yaklaşık yüzde 5 paya sahip olan iki endüstriler toplamı. Bu birinci nokta. Hemen ikinciye gelelim. 2004 yılından 2006 yılına tekstil ve hazırgiyim dünya pazarlarındaki paylarını korumakla kalmamışlar, artırmışlar da. Bu ikinci noktamız olsun. Üçüncüsü, aynı zaman dilimi içinde televizyon üretimini de içinde barındıran telekom ve ses cihazları sektöründe önemli bir rekabet gücü kaybı olmuş. TV üretimi 2004 yılında dünya ticaret hacmi içinde yeri küçük ama yıllık ortalama ihracatın hızla arttığı bir yükselen sektör iken 2006 yılında payıyla beraber yıllık ortalama artış hızı da düşük bir "rekabet gücü azalan sektör" haline gelmiş. Ama bakın otomotiv ise öyle olmamış. Taşıt araçlarında dünyadaki pazar payımız yüzde 1,5'ten yüzde 2'ye çıkmış. Yıllık ortalama ihracat artışı da yükselmeye devam etmiş. Otomotiv hızla rekabet gücü artan, bir yükselen sektör olmaya aday duruyor. Peki, daha önce tekstilin, endüstri değil, endüstriler toplamı olarak görülmesi gerektiğini söylemiştik. 2004 yılından 2006 yılına rekabet gücünü koruduğu yukarıdaki balonlardan görülebilecek tekstil endüstrileri hep aynı malları mı ihraç etmiş? Hayır. Rakamlara baktığınızda tekstil içinde endüstriler arası dengenin değişmekte olduğuna hükmetmek mümkün görünüyor. Buyurun size iki adet rakam. Son dönemde dokunmuş halılardan tüfte edilmiş halılara doğru bir kayış gözlemleniyor. Tüfte edilmiş halı ihracatı 1996'da 17 milyon ABD Doları'ndan 2005'te 408 milyon dolara ulaşıyor. Türkiye, tüfte edilmiş halıda Çin'i geride bırakıyor. Bu ürün grubunda dünya liderleri Belçika, arkasından ise ABD ve Hollanda geliyor. Yani gelişmiş ülkelerin pazara hâkim olduğu bir mal grubunda Türkiye, ihracatını hızla artırmayı başarabiliyor. Bu son derece sevindirici bir gelişmedir ve tekstilin aslında bir endüstriler topluluğu olduğunun en somut göstergesidir. Tekstil endüstrileri kendi içinde bir dönüşüm içinde gibi görünüyor. Rekabet gücü aynı kalarak değil, değişerek korunuyor. Bu da bugünün dördüncü gözlemi. Son dönemde, kurdaki değerlenmeye karşın, sektörün kendi içindeki değişim ile korunan rekabet gücü devam ettirilebilir mi? Burada iki noktayı birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Birincisi, rekabet gücümüzü sürdürebilmek için tedbir alacak zamanımız var mı? Gelişmeler bize, sanayicilerimize bir nefes alma imkânı veriyor mu? İkincisi ise tekstil endüstrileri içindeki yeniden yapılanma süreci nasıl devam etmeli? Hangi konuların ön planda olacağı bir sürecin içindeyiz? Bu soruların yanıtlarını bir sonraki yazımızda vereceğiz. Ama sanırız meramımız yeterince açık: Türkiye'nin "kur yükselsin" demenin ötesinde ciddi bir tekstil politikasına ihtiyacı var. Farkında mıyız?


    Bu yazı 22.08.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır