Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Krizle mücadele planı, üç sayfadan yüz on sayfaya çıkarken şekillenmektedir

    Güven Sak, Dr.30 Eylül 2008 - Okunma Sayısı: 1144

     

    İyi bayramlar, efendim. Ramazan bayramı denmesi gerektiğine inananların da, Şeker Bayramı diyenlerin de bayramı kutlu ve de mübarek olsun. Bayram bayramdır, adına ne dediğiniz önemli değildir. Bugün, konumuz yine bankacılık krizi. Daha doğrusu, şekillenmekte olan krizle mücadele planı. Atlantik'in ötesinde ortam gayet hareketli ve de hararetli, bu bayram süresince. Rehavete kapılmanın değil, en çok uyanık olmanın zamanıdır. Gerçi biz fevkalade hazır olduğumuz için, istirahata çekilebiliriz elbette. Biz yine de devam edelim. Geçen pazar yapılmasında fayda olan, bu pazar itibariyle, en sonunda, tamamlandı. Amerikan hükümeti ile Amerikan Kongresi uluslar arası bankacılık krizine müdahale edecek bir plan üzerinde anlaştı. Şimdi üzerinde anlaşmaya varılan plan, Kongre'nin iki meclisinden, sırayla, geçecek. Olması gerekenlerin sırayla olmaya devam ediyor olması iyidir. Plan ile ilgili ayrıntılı değerlendirmeyi, planın her iki meclisten geçmesine bırakalım, müsaadenizle. Bugün Amerikan yönetimi ile Kongre arasındaki tartışmaya ilişkin üç noktanın altını çizelim. Birincisi, olayın yönetişim ile ilgili yönü. Geçenlerde bizim ve onların demokrasilerini karşılaştırmıştık. Bugün yasa yapma süreci ile ilgili bir noktanın altını çizelim. İkincisi, böyle bir düzenleme ile iş bitecek mi? Buradan nasıl bir yeni aşamaya geçeceğiz, bir ona bakalım. Üçüncüsü, pazardan sonraki ilk günün tepkileri pek de bazılarının beklediği gibi olmadı. İsterseniz bir de bu konuyla kısaca ilgilenelim. Buyurun efendim. Dönemin yeni süper starı Amerikan Hazine Bakanı Paulson bundan yaklaşık on gün önce, krizle mücadele planı ile ilgili kanun taslağını Kongre'ye gönderdiğinde, ortadaki taslak yalnızca üç sayfalıktı. Ne oldu? Pazar günü itibariyle kanun taslağı 110 (yazıyla, yüz on) sayfa oldu. Üstelik üzerinde de uzlaşma sağlandı. Burada ne olduğunun altını çizmekte fayda var. Hükümet, meclise bir kanun taslağı gönderiyor. Konu, meclis salonunda tartışmaya inmeden önce, bir nevi, uzlaşma komisyonu devreye giriyor. Gelen taslağı yüz on sayfalık uzun ve ayrıntılı "gerçek" bir plana dönüştürüyor. Ne yapıyor Kongre? Hazine Bakanlığı'ndan gelen bir fikirler dizisini, işler bir mekanizma haline getiriyor. Aynı zamanda sistemin içine bir dizi demokratik kontrol mekanizması yerleştiriyor. Ne istemişti Paulson? "700 milyar dolarlık kamu kaynağını, öncesinde kimseye sormaksızın, sonrasında ise, kimseye hesap vermeksizin" harcama yetkisi istemişti. Kongre, şimdi bu kamu kaynağının nasıl kullanılabileceğine ilişkin mekanizmalar tasarlıyor. Ayrıca 700 milyar hatta daha fazlasını harcamak için bir kere de yetki vermiyor. Aşamalı bir limit tanıyor. "Önce belirli bir tutar bitecek, sonra bakan, başkana hesap verecek, başkan bir limit artırma gereğine inanırsa, yeniden Kongre'ye gelecek." Bu iyi mi? Göreceğiz. Dedik ya, ayrıntıları sonra konuşacağız. Bugün birkaç fırça darbesiyle izlenimlerimizi bir paylaşalım. İlk tespit şudur: Amerikan Kongresi, bir parlamentonun yasa çıkarırken nasıl çalışması gerektiğini bize göstermektedir. Gözleri olup görmeyenler, kulakları olup duymayanlar dışında, bu yasa çıkarma sürecinde herkes için dersler vardır. Kriz her yeri sarsarken, demokratik kontrol mekanizması olması gerektiği gibi çalışmaktadır. Dikkatinizi kalın kalın altını çizerek çekelim: Kongre, "hayır" diyerek, bir kanun taslağını geri göndermemektedir. Biz de olsa, "hayır" der, işin içinden çıkıverirdi. Hâlbuki orada, tam tersine, yeterince kontrollü olmadığını düşündüğü bir harcama yetkisinin kullanım ilkelerini, hükümetle birlikte, ayrıntılı bir biçimde tasarlamaktadır. Demokratik kontrol işte budur. İşte bu memlekette bu yoktur. Bu ilk noktadır. Gelelim ikinci tespite: Bu yasa, esasen, iki işlev görecektir. Öncelikle piyasaya dayalı bir yöntemle banka bilançolarındaki hasarın büyüklüğünü ortaya çıkaracak ve de tek tek bankaların ne kadar sermayeye ihtiyaçları olacağını ortaya çıkaracaktır. Altını çizelim, bu yasa, Kongre'den çıktığı haliyle, bir yeniden sermayelendirme yasası olmayacak gibi görünmektedir. 2001'de bizim geri satın alma ihaleleri tam da o işe yaramıştı ama, Kongre bunu zorlaştırmak için devrede görünmektedir. O halde, hasar görünür olunca, bankalara ya sermaye eklenecek ya da bankalar kamu kontrolüne geçecektir. İkinci olarak ise, bu yasa ile "şehir şebeke suyuna karışan kanalizasyon sızıntısı" giderilecek, sistemin içinde "güven krizi"ne yol açan ve de bankaların birbirleri ile ilişkiye geçmesini imkânsız kılan etki sistemin içinden temizlenecektir. İkinci tespit, bu çerçevede, şöyledir: Bu yasa, piyasaların işleyişini engelleyen "zehirli menkul kıymetleri" sistemin içinden temizleyecek ve de banka banka hasarı görmemize imkân sağlayacaktır. Hasarı görmek demek, hasarı onarmak üzere adım atmaya başlamaktır. Bu iyidir. Üçüncü tespit pazartesi günkü vaziyetten çıkarılmalıdır. Piyasalar, öyle anlaşılmaktadır ki, bundan sonrasına hazırlanmaktadır. Hasarın tespit edileceği ve de bankaların tek tek sermaye bulacağı dönem bir yüksek faiz dönemi olacaktır. Bundan sonrasının ilk göstergelerinden biri, HSBC'nin Hong Kong'da kredi verme faiz oranını yükseltmiş olmasıdır. Bu etki kürenin her tarafında dalga dalga hissedilecektir. Dünyanın her tarafındaki borsalar açısından bakıldığında, bu krizle mücadele planı koşulsuz bir sevinç vesilesi değildir. İlk tepkilerin gösterdiği, bu yeni döneme hazırlık yapıldığıdır.   Elbette, bizi burada, Türkiye'de, ne olacağı ilgilendirmektedir. Türkiye, "vuruş anı"na çok mu hazırlıklıdır. Krizi fırsata çevirmeye hazır mıdır? Hadi, canım siz de! İyi bayramlar, efendim.

     

    Bu yazı 30.09.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır