Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    'Ne yapalım, kazan ölüverdi' yaklaşımı da yanlıştır

    Güven Sak, Dr.07 Ekim 2008 - Okunma Sayısı: 1133

     

    Bayramı, Amerika Birleşik Devletleri'nin iktisadi krize müdahaleye ilişkin nasıl bir politik karar alma süreci içinde olduğunu izleyerek geçirmiştik. Bu hafta sonu ise sıra Avrupa'daydı. Bakalım Avrupa Birliği'nin politik karar alma süreci nasıl işleyecek ya da acaba işleyebilecek mi? Baksanıza, hafta sonu Paris'te yapılan dörtlü zirveden bir karar çıkmadı. Biz şimdi Hypo Real Estate, Fortis ve Dexia gibi "ufak" örneklere bakıyoruz. İş daha bu düzeydeyken karar alamayanlar, bakalım, mesele büyüdükçe, ne yapacaklar? Göreceğiz. Almamız gereken ilk ders şudur: İktisadi krize müdahale politik bir karardır. Siyasetçilere düşen bir görevdir. İsterseniz buradan Türkiye'ye dönelim. Türkiye, bu günlerde, "evet evet, dün kazanın doğurduğuna inanmış, iman etmiştik, şimdi de öleceğine inanıyoruz" ruh haline girmiş görünmektedir. Bu iyi değildir. Dün, en yetkili ağızlardan çıkan "Bize bir şey olmaz abi" yaklaşımı nasıl yanlış idiyse bu günlerde ortalığı saran "tevekkül" havası da yanlıştır. Evet, Türkiye ekonomisinin bu küresel fırtınadan etkilenmemesi mümkün değildir. "Kazanın ölebileceğini" idrak etmek, düne göre bir ilerlemedir. Ama ortadaki "kazanın mutlaka öleceğine iman havası" yanlıştır. Bu durumda yapılması gereken, mütevekkil bir biçimde "çarpışma ânı"nı beklemek değil, "sadme"nin etkisini hafifletecek bir tedbirler bütününü tasarlamak ve herkesi bunun işe yarayacağına inandırmaktır. Müsaadenizle biz bugün "sadme"nin şiddetini belirleyecek olan faktörlere bir yakından bakalım. Bakalım ki, "sadme"nin biçimi üzerinde, "çarpışma anı" üzerinde daha dikkatli düşünebilelim. Hem de altını çizelim: Bu krizin daha da derinleşmesi mümkündür. Elin aptesti ile namaz kılmaktan kaçınmakta fayda vardır. Bize kalırsa, ABD finansal sistemi kaynaklı iki faktör kısa ve orta vadede krizin derinliği açısından önem taşımaktadır. Bunlardan orta vadeli olanı, öncelikle ABD'de, daha sonra ise Avrupa'da konut kredisi piyasasının yeniden işlemeye başlamasıdır. Ya da işlememeye devam ederek, krizi ticari bankaların bütününe taşımasıdır. Daha kısa vadeli olan, ikinci faktör ise hedge fonlarının geleceğidir. Bu iki faktör Türkiye ekonomisi açısından bakıldığında gerek çarpışma ânı gerekse sadmenin şiddeti açısından önem taşıyacak gibi durmaktadır. İsterseniz ikincisinden başlayalım. Bu finansal kriz, malumatın ve bunun bilgiye dönüştürülmesinin karar alma süreci için ne kadar önemli olduğunu açıklıkla ortaya koymuştur. Hedge fonlar ya da büyük kurumsal yatırımcıların getiri oranlarını yükseltmek için rağbet ettiği, yüksek riskli yatırım fonları bu krizin en büyük kayıplarından biri olacak gibi görünmektedir. Hafta sonu Paris'teki Avrupa Birliği toplantısı, siyasetin bu tür kurumlar hakkında ne düşündüğünü ortaya koymuştur. Ama bundan daha önemli olanı, hedge fonların eylül ayını son derece kötü geçirmesidir. Kuralların sürekli değiştiği bir süreçten geçiliyor olması bu tür kurumlara faydalı olmamış görünmektedir. Programlanmış işlemlerin giderek güçleştiği bir ortamda, bu tür fonlar yatırım stratejisi geliştirememektedir. Bu çerçevede, açığa satış işlemlerinin yasaklanması bu tür fonlara yararlı olmamıştır. Şimdi bu olumsuz gelişmenin bir etkisinin olmasını beklemek gerekmektedir. Bu tür fonların öncelikle, getirilerini pozitife çevirmek için atacakları adımlar, ayrıca, büyüklüklerinin ne kadar değişeceği, ne kadar küçülecekleri, Türkiye dahil pek çok ülkenin sermaye piyasalarında fiyatları ve de herhalde kur gelişmelerini etkileyebilecektir. Kısa vadede, hedge fonu endüstrisinin geleceğine ilişkin gelişmeler önemli gibi durmaktadır. Dikkate alınması gereken ikinci faktör ise ABD'de ve Avrupa Birliği ülkelerinde konut kredisi piyasasının geleceğidir. Konut kredisi piyasasındaki etkiyi ikiye ayırmak gerekmektedir. Bir yanda, ABD kaynaklı, en yoksulları ev sahibi yapma amaçlı konut kredileri (subprime) vardır. Subprime ve buna dayalı menkul kıymetleri bilançolardan temizlemek için gereken operasyon kasım ayında ABD Hazine Bakanı tarafından artık başlatılacaktır. Ama konut kredisi piyasasının asıl problemi "normal" konut kredilerine ilişkin olan bölümüdür. Bu tür krediler, oradaki banka bilançolarının yaklaşık dörtte birini oluşturmaktadır. Bu kredilerin durumu, 2001'de bizim tecrübe ettiğimiz probleme benzemektedir. Burada sorun şudur: Bankalar konut ipoteklerini garanti olarak kabul edip, kredi açmış durumdadırlar. Konut fiyatları, bu piyasaya akan kredilerle şiştikçe, artan konut değeri de garanti olarak kabul edilip, yeni krediler açılmıştır. Şimdi konut piyasasına kredi akımının kriz ile birlikte durması konut fiyatlarını aşağı itmektedir. Bu durum normal ticari bankaların bilançolarında daha önce orada olmayan bir riskin birikmesine ve sorunun daha da büyümesine neden olmaktadır. Dolayısıyla konut piyasası yeniden işlemeye başlamadan, bankacılık krizinin bitebilmesi mümkün değildir. Sorunlu varlıkların temizlenmesi operasyonu uzar, konut fiyatlarındaki düşüş, ticari bankaların bilançolarında esasen sorunlu olmayan kredileri de sorunlu hale getirirse sorunun boyutu daha da büyüyecektir. O nedenle konut piyasasındaki gelişmelerin de yakından izlenmesi gerekmektedir. Bu iki faktör, Türkiye ekonomisinde etkiyi daha sert hissetmemize neden olacaktır. Krizin daha da derinleşebilmesi mümkündür. Siyasetin hazırlıklı olmasında fayda vardır.

     

    Bu yazı 07.10.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır