logo tobb logo tobbetu

AB ile İlişkilerin Seyri Emsalsiz Biçimde Olumsuz Avrupa Günü nedeniyle düzenlenen bir konferansta konuşan TEPAV AB Enstitüsü Direktörü Nilgün Arısan Eralp, inişli-çıkışlı tarihine rağmen Türkiye-AB ilişkilerinin hiçbir aday ülke için olmadığı kadar olumsuz gittiğini söyledi.
Haber resmi
09/05/2011 - Okunma sayısı: 2965

ANKARA - TEPAV Avrupa Birliği (AB) Enstitüsü Direktörü Nilgün Arısan Eralp, "Taraflar arasındaki ilişkilerin kurulduğu günden bu yana inişli çıkışlı bir seyir izlediği gerçeğini yadsıyamayacak olsak bile, ilişkilerin seyri daha önce katılım müzakerelerini yürüten hiç bir aday ülke için olmadığı kadar olumsuz" diye konuştu.

9 Mayıs 2011 Pazartesi günü Avrupa Günü nedeniyle Hacettepe Üniversitesi'nde düzenlenen "1999'dan Günümüze Türkiye-AB İlişkileri: Politika ve Uygulamada AB Etkisi" başlıklı konferansta konuşan Eralp, yaklaşık 11.5 yıldır üyeliğe aday konumunda olan ve "zaman zaman kağıt üzerinde" kalsa da yaklaşık 5.5 yıldır katılım müzakerelerini sürdüren Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin çok iyi olması beklenirken, gelinen noktada çıkmaza girildiğini söyledi.

Bu duruma nasıl gelindiği konusunda geçen sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunan Eralp, Türkiye'nin AB'ye uyum çerçevesinde Ağustos 2002'den sonra "sessiz devrim" olarak adlandırılan bir girişimle çok cesur adımlar attığını belirtti. Eralp, bu değişiklikler arasında idam cezasının kaldırılması, kültürel hakların tanınması ve düşünce ve ifade özgürlüğüne yeni güvenceler getirilmesi gibi temel maddeler bulunduğunu dile getirdi. Eralp, bununla birlikte yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, temel özgürlükleri güçlendirecek kapsamlı bir anayasa reformu, sendikal haklar, siyasi partiler kanunu, kadın hakları gibi Türkiye'nin süreçte yerine getirmediği alanlar olduğunu da ekledi.

Nilgün Arısan Eralp, müzakerelerin tanımı gereği aday ülkenin üyelik perspektifinin giderek belirginleştiği geri dönülemez bir süreç olması gerekirken, Türkiye için bunun tam tersi bir durumun söz konusu olduğunu ve daha önce hiçbir ülkenin müzakere sürecinin Türkiye'ninki kadar siyasi etki altında kalmadığını belirtti. Eralp, bu noktada müzakere sürecinde Kıbrıs sorunu ve Fransa vetosuyla gelinen noktaya, açılamayan çok sayıda müzakere faslına işaret etti. Artık Birlik'e katılım sürecinin Türkiye'deki ekonomik, siyasi ve sosyal dönüşüm üzerindeki etkisinin son derece sınırlı olduğunu vurgulayan Eralp, ilişkilerin bu aşamaya gelmesinde iki tarafın da sorumluluğu olmasına rağmen kötü gidişatın başlamasında AB'nin özellikle Güney Kıbrıs konusundaki tavrının rol oynadığını belirtti. Eralp, Türkiye'nin hatası olarak ise katılım sürecini içselleştiremeyerek reform sürecinin yavaşlatılmasını gösterdi.

İlerisi için konjonktür önemli

Bugün mali krizin etkisiyle sonunun geldiği düşünülse de Birlik'in hala dünyanın en büyük ekonomisi olduğunu söyleyen TEPAV AB Enstitüsü Direktörü, AB'nin tarihi boyunca karşılaştığı krizleri çözerek daha ileri bütünleşme aşamalarına geçtiğini hatırlattı.  Eralp, bununla birlikte AB Türkiye gündemindeki önemini ve yaptırım gücünü kaybederken, ilginç bir şekilde Türkiye'nin AB gündeminde ciddi bir yer kaplamaya başladığını ifade etti ve şöyle konuştu:

"AB dış politikada etkin bir aktör olabilmek için Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunun bilincinde. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki son gelişmeler bu ihtiyacı iyice belirgin hale getirmiş. Amerika Birleşik Devletleri'nin gitgide daha "içe kapalı" bir politika uygulaması ve AB'nin askeri alandaki kapasitesinin sınırlı olması bu ihtiyacı iyice artırıyor."

Eralp, bu tabloda ilişkileri çıkmazdan kurtarabilmek için cesarete ve önyargıdan arındırılmış bir vizyona ihtiyaç olduğunu, iki tarafın da özellikle konjonktürel gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni fırsatlardan yararlanmayı bilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

 

 

 

 

Yazdır

« Tüm Haberler