Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Yeni başlayanlar için Türkiye’de sivil-asker ilişkilerini anlama kılavuzu: 2. Bölüm

    Nihat Ali Özcan, Dr.18 Ağustos 2011 - Okunma Sayısı: 2196

     

    1999 yılında generaller hükümetin Avrupa Birliği (AB) üyeliğini bir "devlet politikası" olarak benimsemesine tam destek verdiler. Bu yöndeki arzularını da söz konusu kararı "Milli Güvenlik Siyaset  Belgesi"ne ekleyerek gösterdiler. Bir başka deyişle, bu kararla birlikte AB'ye tam üyelik hakkı elde edildiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) AB'ye üye devletlerin ordularıyla aynı konumu ve rolü üstlenecek ve sivil-asker ilişkileri de bu normlara göre belirlenecekti.

    Geçtiğimiz on yılda generaller için en beklenmedik gelişmelerden biri şüphesiz Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)'nin iktidara gelmesidir. Karizmatik lider Erdoğan ve arkadaşlarının 2002 yılında toplumu derinden sarsan bir krizin ardından geniş bir ittifakla ve kitlelerin desteğiyle iktidara gelmesinden sonra generaller AB sürecinin kendi kontrolleri dışında gelişeceğinden endişe duymaya başlamıştır. O zamanki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, hem TSK'nın hem de siyasetin rolünün ve sorumluluklarının AB süreci tarafından belirleneceğine ve sürecin sorunsuz işleyeceğine olan inancıyla konumunu kendinden emin bir şekilde şartlara uyarlamıştır. Özkök'e göre, o ana dek belirli bir işleyişi olan sivil-asker ilişkileri nihayetinde AB üyesi devletlerin standartlarına erişecekti.

    Yüksek rütbeli subaylar arasında görüş farklılıkları derinleşirken Amerika'nın Irak'ı işgalinin ardından sivil-asker ilişkilerinin farklı bir yönde değişmesine yol açan önemli bir gelişme daha oldu. TSK, eski dostu Amerika ordusunun "ihtiyaç duyduğu veya hak ettiği " müttefik duruşu sergilemek istememiş veya sergileyememiştir. Bu duruş savaştan sora TSK için oldukça dramatik sonuçlar doğuran bazı gelişmeleri tetiklemiştir. Hükümet ise ince ve zekice bir hareketle Amerikan ordusunun Türkiye topraklarından geçmesine yetki veren muhtıranın kabul edilmemesinin faturasını TSK'ya ödetmiştir. TSK'nın yüksek rütbeli subayları tüm enerjilerini "komutanlar arasındaki" anlaşmazlık ve uyumsuzluktan kaynaklanan kargaşa sırasında harcamıştır. Sonuç olarak, TSK önemli destekçilerinden biri olan Pentagon'u kaybederken, AKP hükümeti konumunu daha da güçlendirmiştir.

    TSK'da sivil-asker ilişkileriyle ilgili bir diğer önemli gelişmeyi Genelkurmay Başkanı Ağustos 2004'de yaratmıştır. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, ordunun zirvesindeki güç mücadelesini sona erdirmek için radikal kararlar almış; bazı muhalif Komutanların emekliliğinden faydalanarak TSK içerisinde önemli değişiklik ve atamalara imza atmıştır. Bu değişikliklerle birlikte General Özkök Türkiye'nin 1999'da ilan ettiği AB stratejisine bağlılığını göstermiştir. Bu bağlamda, TSK içerisinde soruna yol açabilecek yapıları ve şahısları tasfiye etmiştir.

    Hükümet Özkök'ün çabalarını ilk başta uzaktan gözlemlediyse de sonraları, bazı dini gruplarla birlikte "TSK'yı kontrol altında tutacak" daha kapsamlı bir planın temellerini atmaya başladı.Muhaliflik yapması muhtemel generallerin hareket alanını sınırlandıracak bazı yasal düzenlemeler yapılmakla kalmadı, ayrıca merkezi bir strateji uygulanmaya başlandı.Önümüzdeki hafta bu konuları teker teker inceleyeceğim.

     

    Bu köşe yazısı 18.08.2011 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır