Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Ekonominin Büyüme Hızından Bana Ne

    Hasan Ersel, Dr.02 Ocak 2013 - Okunma Sayısı: 2890

    Gözlemler, “ulusal gelirin”[i] büyüme hızı ile kendi refahlarındaki değişme arasında bir ilişki olmadığını düşünen pek çok insanın, daha kibar biçimde olsa da, başlıktaki ifadeyi paylaştığı yönünde. Üstelik bu insanların önemli bir kısmı yanılmıyorlar da. Ulusal gelir arttığı (buna kısaca iktisadi büyüme diyoruz) halde kişilerin refahı düşebiliyor. Buna da en az iktisatçılar şaşar. Çünkü GSYH ile ölçülen ulusal gelir bir refah göstergesi değildir.[ii] GSYH, bir ekonomide, belli bir dönemde üretilen tüm sonul mal ve hizmetlerin piyasa değerinin ne olduğunu gösteren bir kavram. İktisatta, ulusal gelirdeki (pratikte GSYH’daki) değişmenin toplumun refahındaki değişmeyi göstermeyeceğini biliniyor. Buna rağmen, bu bağıntının varlığına dayanan çıkarımlara, özellikle basında, çok rastlıyoruz.[iii] Bunun bir önemli nedeni ise GSYH tahminlerinin uzunca süredir yapılıp kamu oyuna sunulmasına karşılık “toplumsal refah” ve benzeri kavramları ölçmeye yönelik çalışmaların görece yeni olması. Toplumsal refah kuramsal temellerinin çok daha karmaşık ve anlaşılması güç olması da buna eklenebilir. Ancak, GSYH kavramının da, ne anlama geldiği pek bilinmeden kullanılmasındaki yaygınlığı da yabana atmamak gerekir. Bütün bunlara rağmen, dünya basınında her gün çok sayıda GSYH ilgili haber, yorum ve yazı çıkıyor: “GSYH arttı/ beklendiği kadar artmadı/düştü/ filan ülkede daha hızlı arttı” gibi…

    Türkiye’de de durum dünyanın kalanından farklı değil. Bilebildiğim kadarıyla, Türkçe’de ulusal gelir ile toplumsal refah arasında ilişki kurulmasının iktisat kuramı açısından karşılaştığı sorunları etraflı bir biçimde inceleyen ilk yazı Uluatam (1963)’dür. Yani yarım yüzyıl önce… Ben bu yazıyı hazırlarken Refik Erduran’ın, Sabah gazetesinde bu ilişkinin kurulamayacağına ilişkin bir köşe yazısı yayımlandı, Erduran (2012). Basınımızda bu tür yazılara fazla rastlanmıyor, ama görüldüğü üzere yok da değil. Buna karşılık, Medya Takip Merkezinin 25 Aralık 2012 tarihli basın bültenindeki verilere göre “son bir yıl içinde” iktisadi büyüme 267 133 haber ve yazıya konu olmuş.

    Özetle, ulusal gelirdeki artışı ifade eden iktisadi büyüme yaşamımızın her noktasında karşımıza çıkıyor. Yaşamımızın “olmazsa olmazları” arasına girmenin ötesinde en önemlisi olma konumuna gelmiş durumda. Üstelik bu kavramın refahımızdaki değişmeyle ilişkilendirilemeyeceği bilinmesine rağmen.[iv] İnsanların refahlarını bir yana bırakıp bir muhasebe kavramıyla bu kadar meşgul olmaları, ya da olmak zorunda bırakılmaları, garip değil mi?

    Ancak bu noktada bir hataya düşmemek gerekiyor. Ulusal gelir kavramının sistematik bir çerçeve içinde ortaya konulması ve buna ilişkin bilgileri iktisadi çözümleme yapmaya uygun bir biçimde kamu oyuna muntazam açıklanması son derece önemli bir gelişmedir.[v] Ulusal gelir tahminleri iktisat politikası yapımcılarının, iktisadi araştırmacıların ve giderek tüm iktisadi karar birimlerinin çok yararlandıkları verilerdir. Dolayısıyla, bazen “GSYH’yı çöpe atalım” gibi heyecanlı başlıklara rastlansa da, GSYH’ye eleştirel gözle yaklaşanların neredeyse tümü de ulusal gelir tahmini yapılmasının önemi konusunda görüş birliği içindedir. Bu bağlamda milli gelir tahminlerinin daha sağlıklı ve kapsamlı yapılmasını sağlayacak yöntemler geliştirilmesi çabaları, uluslararası işbirliğini içerecek biçimde devam etmektedir.[vi]

    GSYH Kavramına Kapılmanın Sakıncaları

    GSYH kavramının tanınması, deyim yerindeyse günlük yaşamımıza girmesi, üç sakınca doğurmuştur. Bunlardan ilki, ulusal gelir kavramının sınırlılıklarını göz ardı edilerek daha geniş bir alanda kullanmaya çalışılmasıdır. İkinci sakınca ise, iktisat alanındaki ciddi çalışmaların bu kavramla ilişkilendirilebilir alanlara (makro iktisat vs.) kaymasıdır. İlk sorun, doğru değişken seçilmemesinden kaynaklanan, bir yöntem hatası olarak düşünülebilir. Dolayısıyla, bir anlamda, bu tür sorunların anlaşılması daha kolaydır. Ancak ikinci durumda böyle bir hata söz konusu değildir. Bir araştırmacıya da “niçin filan konuyu çalışıyorsun da falan konuyu çalışmıyorsun?” biçiminde bir soru sormanın da pek anlamı yoktur. Araştırmacı, ya seçtiği konuyu ilgi duyduğunu ya da elde veri olmadığı için öbür soruyla ilgilenemediğini söyleyecektir.

    Üçüncü sakınca ise, başta hükümetler olmak üzere, herkesin, iktisadi başarı göstergesi olarak GSYH artışını kabul etmesidir. Kişi başına GSYH’sı yüksek olan ülke başarılıdır, ülkesinin GSYH’sını hızla artıran hükümet hem bununla övünebilir, hem de övgü toplayabilir. Öte yandan özel karar alıcılar (şirketler, hane halkı) da iktisadi ortamı değerlendirirken GSYH’daki hareketlere bakarlar. Özetle, yaşamımızı GSYH’ya göre düzenleriz. Tabii böyle olunca da, hükümetler GSYH’yı olumsuz yönde etkileyecek kararlar almaktan kaçınabilir, buna karşılık GSYH’yı artırmak uğruna insan yaşamını etkileyen diğer konuları ihmal edebilirler. Üstelik takdir de toplarlar.

    GSYH’yı artırmanın temel amaç olarak kabul edildiği bir toplumda neler gözden kaçabilir? GSYH artarken gelir dağılımı çok bozulabilir (Örneğin son 30 yılda ABD’de gözlemlendiği üzere). GSYH’nın önemli bir bileşeni olan yatırımlar arttığı halde, bu artış sermaye stokundaki aşınma ve eskimeyi karşılayacak düzeyde olmayabilir; ülkenin fiziksel sermaye stoku yine de düşebilir. (Örneğin, kısa sürede bozulan yolu yerine yenisinin yapılması alt yapı sermaye stokunu artırmaz. Ama ülke yatırım yapmış görünür.[vii]) GSYH rakamı, bunu sağlayan iktisadi faaliyetlerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini hesaba katmaz. Dolayısıyla GSYH büyümesi, gelecek yılların büyümesini düşürmek karşılığında sağlanmış olabilir (gelecek nesilleri etkileyecek sağlık sorunlarının ortaya çıkması, doğal kaynakların aşırı tüketilmesi nedeniyle ilerisi için doğal kaynak kıtlığı yaratılması gibi). Yani büyüme “sürdürülebilir” olmayabilir. Nihayet GSYH rakamı toplumun refahı, mutluluğu ve huzuru konusunda bilgi vermez. Bu konularla ilgilen[e]meyen bir toplum ise çok şeyi gözden kaçırıyor demektir. Ama sorunlar var olmaya devam edeceklerdir. Sorunları görmezlikten gelerek birikmesine yol açan bir anlayış ise toplumu sarsan gelişmelere (toplumsal ve siyasal çalkantılar, iktisadi krizler) yol açma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

    GSYH’nın Ötesine Geçmek

    GSYH’nın sınırlılığı sadece iktisat kuramcılarının ilgisini çekmekle kalmadı. Uzunca bir süredir yukarıda değinilen sorunları ele alabilmek için farklı neler yapılabileceği konusunda çeşitli ülkelerde ve uluslararası kuruluşlarda çalışmalar yapılıyor. Bunların bir kısmı ulusal geliri hesaplamada GSYH’den daha kapsamlı, daha doğru kavramlar kullanmak. Örneğin piyasa dışı üretimin (kadınların ev içi çalışmaları) hesaba katılması, teknolojik gelişme vs. Diğer çalışmalarda ise doğrudan bir toplumsal refahı ve/veya toplumsal refahtaki değişmeyi tahmin etmeye yönelik göstergeler türetmek. Bu çerçeve içinde yapılan çalışmaları üç ayrı başlık altında toplamak olanaklı, Constanza ve. diğ (2009, s.10-21):

     

    1) GSYH’da düzeltme yapmaya yönelik göstergeler geliştirmek. (“Sürdürülebilir İktisadi Refah Endeksi”, “Yeşil GSYH” gibi)

    2) GSYH’yı kullanmayan göstergeler türetmek (“Gayri Safi Ulusal Mutluluk”, “Ekolojik Ayak İzi” gibi)

    3) GSYH’yi de içeren bileşik endeksler geliştirmek (“Beşeri Gelişme Endeksi” gibi)

    GSYH’nın eldeki soru listesi göz önüne alındığında yanıtlayamadığı sorunların önemi anlaşıldıkça bu çalışmalar daha da artacak gibi görünüyor. 2008’de yapılan bir çalışmada ülkelerin iktisadi, siyasal, toplumsal ve çevresel başarımlarını sıralamaya ya da değerlendirmeye yönelik 178 bileşik indeks listelenmişti, Bandura (2008). Aradan geçen süre içince bu rakam, kuşkusuz daha da artmıştır.

    GSYH’nın sınırlılığı denildiğinde ne anlaşılmalı? Kuşkusuz her ülkede bu kavramın arkasındaki muhasebe işlemlerini yapabilmek için gerekli bilgileri toplamada ve değerlendirmede pek çok sorunla karşılaşılmaktadır. Bu da GSYH tahminlerinin arzu edilen düzeyde sağlıklı olmasını zorlaştırmaktadır. Ancak bu durum geliştirilebilecek her gösterge için de geçerli olacaktır. Dolayısıyla, öncelikle, GSYH’nın yerine ya da onu desteklemek üzere geliştirilecek kavramların neye yönelik olası gerektiği konusunda açıklığa kavuşmak gerekmektedir. Böyle bakıldığında da doğrudan toplumsal refah ile ilişkilendirilebilecek göstergeler türetilmesini savunanların haklı oldukları ortaya çıkıyor. Konu kısaca şöyle ortaya konulabilir:

    GSYH tanım gereği bir ülkede yerleşik üreticilerin bir dönemde yarattığı gelirlerin (ücret, kâr, faiz vs.) toplamına eşit. Başka bir değişle GSYH, sonul üretimin maliyetini gösteriyor. Örneğin kamu hizmetleri bu alanda çalışanlara yapılan ödemelerle ölçülüyor. Ama bu yöntem, örneğin, ulusal güvenliğin sağlanmasından doğan fayda ya da ödeme yapılanların, aslında, “gizli işsiz” konumunda olmalarında doğan fayda kaybını hesaba katmıyor. GSYH sanki bir yarar maliyet çözümlemesinin “maliyet” ayağı gibi. Oysa bir ekonomideki bir değişikliğin (örneğin bir iktisat politikası kararının uygulanmasının) sonuçlarını görebilmek için, bir yarar/maliyet çözümlemesi yapmak gerekiyor. GSYH böyle bir çözümlemenin “maliyet” ayağı için bilgi veriyor ama “yarar”, yani “toplumsal refah”, ayağına ilişkin bilgileri vermiyor.

    İşte bu noktadan hareket eden uluslar arası kuruluşlar[viii] 19-20 Kasım 2007 tarihlerinde “GSYH’nın Ötesine Geçmek” başlıklı bir konferans düzenlediler. Bu konferans yeni çalışmaları özendirdi. Bunlardan en önemlisi, 2008’de Fransa’nın o dönemdeki cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafında kurulan “İktisadi Başarımın ve Toplumsal Gelişmenin Ölçülmesi Komisyonu” (kısaca Stiglitz Komisyon) oldu. Başkanlığını Joseph E. Stiglitz’in yaptığı komisyon raporunu 2009 yılında tamamladı, [Stiglitz, Sen ve Fitussi (2010)]. Bu çalışma hem Avrupa’da ve hem de ABD’de önemli ölçüde yankı buldu.[ix]

    Değerlendirme ve Bir Öneri

    “GSYH’nin ötesine geçme” görüşü gelişmiş demokratik ülkelerde ortaya çıktı. Bu bir rastlantı değil. Çünkü bu görüş kişilerin ve buradan hareketle toplumun refahını ön plana çıkarmayı amaçlıyor. Bu konuda toplumsal duyarlılığın en yaygın olduğu ülkeler demokratik ülkeler. GSYH artışının refah artışı anlamına gelmediğine de, özellikle son yıllarda yaşanan kriz nedeniyle, yakından tanık olanlar da bu ülkelerde yaşayan insanlar. Gelişmiş demokratik ülkelerde bu konuda artan duyarlılık konunun ülke yetkeleri ve uluslararası örgütler düzeyinde ele alınmasını sağladı. Çalışmaların kazandığı ivmeye bakılırsa, bu konuda genel kabul gören göstergelerin kamuoyunu GSYH kadar, belki daha fazla, etkilemesi olasılığı hiç de az değil.

    Türkiye demokratik gelişmiş ülkeler grubunda yer almıyor. Ancak bu bizlerin refahını daha iyi ölçecek göstergeleri geliştirmemize engel olmamalı. Çünkü, kararlarımızı alırken toplumsal refah boyutunu ihmal edersek, belki bir süre GSYH’mızı artırırız ama sürdürülebilir büyümeyi sağlayamayabiliriz. Daha da kötüsü vardığımız noktada toplumsal refahımız, başladığımız noktanın altında bile olabilir. Bu tür olası sonuçlardan kendimizi koruyabilmek için bu tür göstergeleri, olabildiğince çabuk, türetip, kamuoyunun kullanmasını sağlamak gerekiyor. Bu amaca yönelik olarak Stiglitz komisyonu raporu üzerine çalışmalar yapılıp bunların tartışmaya açılmasının iyi bir başlangıç oluşturacağını düşünüyorum.

    Kaynaklar:

    Bandura, R. (2008): A Survey of Composite Indices Measuring Country Performance-2008 Update, New York: UNDP/ODS Working Paper, February.

    CAE-SVR (2010): Monitoring Economic Performance, Quality of Life and Sustainability, CAE & Conseil d’Analyse Économique ve Sachverständigenrat zur Begutachtung der gesamtwirtschaftlichen Entwicklung. www.sachverstaendigenratwirtschaft.de/expertisen.html.

    Chipman, J.S. ve J.C. Moore (1980): “Real National Income with Homothetic Preferences and a Fixed Distribution of Income”, Econometrica, 48(2), s. 401-422.

    Constanza, R., M. Hart, S. Pozner ve J. Talberth (2009): Beyond GDP-The Need for New Measures of Progress, The Pardee Papers No. 4, January, Boston University.

    Erduran, R. (2012): “Refahınız”, Sabah Gazetesi, 29 Aralık.

    Jorgenson, D. W. Ve D.T. Slesnick (2012): Measuring Social Welfare in the National Accounts,

    5-11 Ağutos 2012 tarihleri arasında Boston’da yapılan International Association for Research in Income and Wealth’in 32. konferansına sunulan tebliğ.

    Keynes, J.M. (1920): The Economic Consequences of Peace, New York: Harcourt, Brace and Howe.

    Landefeld, J.S. , B. Moulton, J. D. Platt ve S. M. Villones (2010): “GDP and Beyond: Measuring Economic Progress and Sustainability”, Survey of Current Business, 90 (4), April, s. 12-25.

    Uluatam, Ö. (1963):”Milli Gelir Hesapları ve Refah”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 28(3), s. 61-82

    Stiglitz, J.E., A. Sen ve J-P Fitussi (2010): Mismeasuring Our Lives, New York: The New Press.

    SNA (2009): System of Natio


    [i] Bu yazıda “ulusal gelir” terimini genel bir ifade olarak kullanılmaktadır. Bu terimi somuta dönüştürmek için çeşitli istatistiksel değişkenler tanımlanmıştır. Bunlar arasında, son 50 yılda, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH), ön plana çıkmış ve genel kabul görmüştür.

    [ii] İktisatçılar reel gelir ile refah arasındaki ilişki üzerinde çok durmuşlardır. Bu konudaki tartışmalar, olumsuz bir sonuçla noktalanmış görünmektedir. Chipman ve Moore (1980)’de gösterildiği üzere reel gelir artışının refah artışı anlamına geldiğini söyleyebilmek için ekonomide gelir dağılımının değişmemesi ve kişilerin gelirleri arttığında tercihlerinin aynı kalması üstelik bütün herkesin tercihlerinin aynı olması gerekmektedir.

    [iii] GSYH’nin amacı ötesinde kullanılması konusunda Constanza ve diğ. (2009, s.7-10)’e bakılabilir.

    [iv] ABD’de ulusal gelir hesaplanmasının öncüsü olarak kabul edilen Simon Kuznets daha 1934 yılında, ABD kongresine sunduğu ilk raporunda, GSYH artışının iktisadi ya da toplumsal refah artışıyla karıştırılmaması gereğini vurgulamıştı.

    [v] Ulusal geliri tahmin etme yönünde ilk çalışma olarak Sir William Petty (1623-1687), 1664 yılında yaptığı ve vefatından sonra 1691’de basılan Verbum Sapienti kabul edilir. Bugünkü anlamıyla ulusal hesaplar ve ulusal gelir tahminleri ise ABD’de Colin Clark ve Simon Kuznets’in, Büyük Britanya’da ise Richard Stone ve James Meade’in çalışmalarıyla başlamıştır. İktisat politikası bağlamında ulusal gelir kavramının kullanıldığı ilk metin olarak Keynes (1920) kabul edilmektedir.

    [vi] Ulusal gelir tahminleri için orta bir yöntem oluşturma fikri ilke kez 1947’de Birleşmiş Milletler tarafından yaşama geçirilmiştir. Bu konuda çalışmalar daha sonra da devam etmiştir. Şu anda genel kabul gören çerçeve Avrupa Komisyonu, IMF, OECD, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası’nın ortak hazırladıkları System of National Accounts 2008 başlıklı kapsamlı rapor gösterilebilir, SNA (2009). Bu rapor 1947’deki öncü çalışmadan sonra yayımlanan dördüncü standart kural çerçevesidir.

    [vii] Aşınma ve eskime GSYH tanımı içinde yer almadığı için ülkenin sermaye stokunu artırmayan yatırımlar da GSYH’yı artırır. Bu sorunu göz önüne alabilmek için ulusal gelir hesaplamalarında Net Yurt İçi Hasıla (NYH, Net Domestic Product) kavramına başvurulmaktadır. NYH, GSYH dan (iktisadi) amortismanın çıkarılması ile elde edilen büyüklüktür.

    [viii] Söz konusu uluslararası kuruluşlar Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Dünya Yaban Yaşamı Fonu (WWF), Roma Klübü ve OECD.

    [ix] Stiglitz komisyonunun Avrupa’daki etkilerine örnek olarak Fransa ve Almanya’nın ortak oluşturduğu çalışma grubunun raporu (CAE-SVR, 2010) verilebilir. Öte yandan 12 Ekim 2011 de Fransız Ulusal İstatistik ve İktisadi Çalışmalar Enstitüsü (INSEE), Fransa Ekonomi, Finans ve Endüstri Bakanlığı ve OECD ortaklaşa bir konferans düzenleyerek, bu raporun yayımlanmasından sonraki iki yıl içindeki gelişmeleri gözden geçirdiler. ABD’de ulusal hesaplar konusundaki çalışmalar üzerinde etkisi için ise Landenfeld ve diğ. 2010)’a bakılabilir. Bu noktada, ABD’de ulusal gelir ve üretim hesapları sisteminin mimarisini köklü bir biçimde değiştiren çalışmaların 2004’den bu yana yapıldığını ve ulaşılan sonuçların yaşama kavuşturulduğunun da altın çizmek gerekir. Bu çalışmalar çerçevesinde  düşünülen ulusal gelir ve üretim hesapları tüm ekonomi için birbirleriyle tutarlı, gelir tabloları, bilançolar, fon akım tabloları ve verimlilik tahminlerinden oluşmaktadır. Jorgenson ve Slesnick (2012)’de bu çalışmalara ilişkin özet bilgi verilmekte ve bunlardan türetilen çerçeve içinde toplumsal refahın ölçülmesine ilişkin bir öneri sunulmaktadır.

     

    Etiketler:
    Yazdır