Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Reel sektör hapşırırsa, banka nezle olur

    Güven Sak, Dr.15 Nisan 2014 - Okunma Sayısı: 1537

    Türkiye ekonomisinin 2014 ve hatta 2015 yıllarında yavaşlamasını beklemek gerekmektedir.

    Türkiye’nin ben bildim bileli hep bir ödemeler dengesi sorunu vardı. Dün vardı. Bugün de vardır. Sorunumuzu en veciz biçimde özetleyen Sayın Süleyman Demirel olmuştu. Sene 1977. Demirel, İkinci Milliyetçi Cephe hükümetinin Başbakanı. İşte o zaman, durumu, “70 cent (Amerikan kuruşu)’e muhtacız” diyerek pek güzel özetlemişti. Bugünlerde cari işlemler açığı meselesi dediğimiz, ödemeler dengesi sorununun özeti budur. Birkaç gün önce yayımlanan, IMF Küresel Finansal İstikrar Raporu, Türkiye’nin ödemeler dengesi sorununda son elli yıldır hiçbir değişiklik olmadığını pek güzel özetliyor. Mesele aynı meseledir ama sorunun kompozisyonu bu kez farklıdır. Sorun aynı sorundur ama bir nevi kenar süsü farklıdır. Dün sorunun kaynağı kamu maliyesiydi, bu kez sorunun kaynağı şirketler kesimi bilançolarıdır. Dün banka bilançoları taşıdığı devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) nedeniyle kırılgandı. Şimdi banka bilançolarını kırılganlaştıran şirketler kesimine açtıkları kredilerdir. Sonuçta değişen bir şey yoktur. Dün kamu hapşırırsa, banka nezle olur derdik; şimdi reel sektör hapşırırsa, banka nezle olur demek gerekir. Bankanın nezle olması her durumda baki kalmaktadır. 

    Ben son günlerde, bankaların likiditeye erişim maliyetlerini azaltmak için atılan adımları, bu çerçevede değerlendiriyor ve son derece olumlu buluyorum. Türkiye’nin yabancılar için getirileri azaltma lüksü yoktur ama bankaların kaynak maliyetlerini azaltması gerekmektedir. Türkiye’nin reel sektörün hapşırmasını engellemek için bir ön tedaviyi bankalar aracılığıyla uygulamasına ihtiyaç vardır. Ben merkez bankasının yapmaya çalıştıklarının bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gelin bir anlatayım. Önce ödemeler dengesi sorununun önümüze getirdiği seçeneklerden başlayalım: Türkiye dışarıdan aldığı mal ve hizmetlere ödemelerini dolar üzerinden yapar. Türkiye’nin, kendi sattığı mal ve hizmetler vasıtasıyla kazandığı dolarlar, dışarıdan aldığı mal ve hizmetler için gereken dolar cinsinden ödemeleri yapmaya yetmez. Ne olur? Ortaya bir nevi bütçe açığı çıkar. Türkiye, imkanlarının ötesinde bir yaşam sürdürmektedir. Bu Kalu Bela’dan beri böyledir. Bu noktadan itibaren üç yol vardır: Birincisi, Türkiye’nin ödemeyi daha önce biriktirdiği dolarlarla yapması ya da dolar basması gerekir. İkincisi, Türkiye’nin dışarıdan dolar cinsinden borç para bulması gerekir. Üçüncüsü, Türkiye’nin dışarıdan aldığı mal ve hizmetleri azaltması, ekonominin büyüme oranını düşürmesi gerekir. Şimdi ilki sürdürülebilir olmaz. Rezervler sınırlıdır. Türkiye’nin rezervleri, Türkiye’nin bu yıl içinde geri ödenecek kısa vadeli borçlarına bile tam olarak yetmemektedir. IMF raporu, iş buraya kalırsa, Türkiye’yi son derece riskli göstermektedir. Türkiye, burada Arjantin’den sonra ikinci sıradadır. İkinci olarak, Türkiye’nin açığını kapamak için memlekete giren dolar tutarı zaten azalmaktadır. Gelin 2012 ve 2013 yılları ile Aralık 2013 ve Ocak-Şubat 2014 aylarını yani son üç ayı bir kıyaslayalım. Hepsinde bir dolar açığı vardır: 2012’de açığımız 48 milyar dolardır. 2013’de 62 milyar dolardır. Son üç ayda ise 16 milyar dolardır. Bu açığın finansmanı için gelen dolar toplamı ise, 2012’de 71 milyar, 2013’de 73 milyar ve son üç ayda ise 8 milyar dolardır. Nedir? İlk kez bu son üç ayda dolar açığını kapatmaya yetecek finansman gelmemiştir. Bu bir. Geleyim ikincisine, ilk kez bu son üç ayda, dolar açığını kapamak için gelen finansman imkanı, dolar açığı tutarının yarısına inmiştir. Peki, o durumda açık nereden karşılanmıştır? Ülkenin döviz rezervlerinden elbette. Türkiye, son üç ayda, dışarıdan aldığı mal ve hizmetlerin dolar cinsinden ödemelerini yapmak için döviz rezervlerini kullanmaya başlamıştır. Hangi döviz rezervlerini? Kısa vadeli borç geri ödemelerini yapmaya tam olarak yetmediği bilinen döviz rezervlerini elbette. Bu durumda, geriye üçüncü seçenek kalmaktadır: Türkiye ekonomisinin 2014 yılında canlanması, öyle yüzde 4 büyümesi gibi bir seçenek yoktur. 

    Türkiye ekonomisinin 2014 ve hatta 2015 yıllarında yavaşlamasını beklemek gerekmektedir. Türkiye, dışa açık bir ekonomidir. Dışa açık ekonomiler dış şoklara da açıktırlar. Karşımızdaki hadiseye böyle bakmakta fayda vardır. Ya Türkiye ekonomisi, düzenli bir biçimde, ekonomi yönetimi tarafından yavaşlatılacaktır ya da bu yavaşlama süreci düzensiz olacaktır. Ben son günlerde bankaların kaynak maliyetlerini azaltmak için alınan tedbirlerin, ekonomide genel bir rahatlamaya ve bir yeni büyüme sürecine değil, bankaların kur riski nedeniyle zor duruma düşen şirketleri rehabilite edebilme kabiliyetini artırmaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Nasıl bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüyse, bir bankada kredi portföyündeki en zayıf şirket kadar güçlüdür. O nedenle, reel sektör hapşırırsa, banka nezle olur.

     

    Bu köşe yazısı 15.04.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır