Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Şiddet piyasası ve Türkiye’nin “savaşçı” ihracatı

    Nihat Ali Özcan, Dr.18 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 1342

    Suriye iç savaşından hemen sonra “yabancı savaşçı” kavramını sıkça işitmeye başladık. “Yabancı savaşçı” dünyanın değişik yerlerinden Suriye ve Irak’a “cihat” için gidenleri tanımlıyor.
    Aynı kavramın Türkiye’den savaşmaya giden Türk vatandaşlarının tamamını kapsayıp kapsamadığı ise tartışmalı bir konu.

    Siyasi sınırın anlamı yok olurken
    Türkiye ile Suriye arasında 950 km’lik mayın tarlaları ve tel örgülerle takviye edilmiş sınır var. Ancak bu mânia serisi tarihi, coğrafi, ekonomik, kültürel,  etnik, mezhebi ve ideolojik kimlikler için bariyer oluşturmaya yetmiyor. Doğal olarak siyasi sınır anlamını yitiriyor ve ülke kaosun bir parçası haline gelme potansiyeli taşıyor.

    Geniş yelpazeden savaşçı ihracatı
    Türkiye, Suriye ve Irak’a geniş bir yelpazede “savaşçı” ihracatına devam ediyor. Açık kaynaklarda, özellikle internette biraz zaman harcayınca ilginç bilgilere ulaşmak mümkün. “Savaşçı” anılarından “şehitlik” ilanlarına, teorik tartışmalardan tavsiyelere kadar geniş bir yelpazede zengin bir veri seti oluşturulabilir.  
    Türkiye sadece “Sünni savaşçı” ihraç etmiyor. Savaşçılar; etnik, mezhepsel veya karma güdülerle hareket ediyor.
    Kürtlerden başlamak bir hayli öğretici olabilir. Türk vatandaşı Kürtler arasındaki ideolojik ayrışma savaşçı ihracatına da yansıyor.
    Suriye’de devam eden çatışmalarda medya ya en fazla yansıyan katılım PKK merkezli Kürt milliyetçisi PYD’ye oldu. Hatırı sayılır miktarda Türk vatandaşı Kürt, sınırı aşarak savaşmaya Suriye’ye gitti, gidiyor.
    Kürt kökenli Türk vatandaşlarından, Irak Şam İslam Devleti gibi selefi ve El Nusra gibi İhvancı grupların saflarına savaşmaya giden, onları destekleyenler oldukça aktifler. Dahası, İran’ın hatırına zımni de olsa Esad’ı destekleyen, kollayan İslamcı gruplar da var. Bu ayrışmayı, sanal âlemde tüm şiddetiyle devam eden propaganda savaşlarında görmek mümkün.   
    Diğer grubu Arap kökenli Alevi/Nusayri Türk vatandaşları oluşturuyor. Bu gruptakilerin Suriye iç savaşında Esad’a sempati duydukları, destek verdikleri bir sır değil. Suriye iç savaşına katılanların olduğu da basit bir araştırmayla görülebilir.  
    Üçüncü grubu, Türk veya diğer kökenliler oluşturuyor. Sünnilerin bir kısmı IŞİD ve El Nusra’yı tercih ederken, bazıları da daha ılımlı, Suriyeli Türkmenlerden oluşan silahlı gruplarda yer alıyor. Türk kökenli Aleviler ise farklı bir yol izliyorlar.  

    Alışkanlıklardan vazgeçmek
    Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklandığından bu konularla fazla ilgilenmiyor. Ancak, tarihi tecrübeler bize şunu gösteriyor ki, bir ülkenin vatandaşları, sınırın hemen öte yakasında siyasi bir otoritenin egemen olmadığı topraklarda, ölümü göze alacak kadar inandığı ideolojisi için savaş veriyorsa orta vadede ciddi bir sorununuz var demektir.
    Bu insanlar bir gün daha da radikalleşerek dönecekler. Savaş, bu insanları gerçeklerden uzaklaştırırken, zihinlerinde güç kullanmayı meşrulaştıracaktır.  
    Suriye ve Irak’ta sahip oldukları ya da nasıl sahip olabileceklerini öğrendikleri silah ve patlayıcılara her zaman kolaylıkla erişebileceklerdir. Edindikleri tecrübeler ve inanç nedeniyle her zaman “kutsal” bir hedef arayış içinde olacaklardır.     
    Savaşçıların her anını kuşatan, savaş için kurgulanmış, dini ya da etnik değerlerle beslenen ağlara dahil olan bu insanlar, Türkiye’ye döndüklerinde bildikleri tek iş olan savaşlarına bu topraklarda devam etmek isteyeceklerdir.

     

    Bu köşe yazısı 18.07.2014 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır