Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Önemli olan o Rolex’i, o bileğe nasıl taktığınızdır.

    Güven Sak, Dr.29 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 2345

    Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), 2014 yılı İnsani Gelişme Raporu’nu geçenlerde yayımladı. Raporun konusu bu kez korunmasız (vulnerable) olanlardı. Bir nevi, işler ters gittiğinde ilk ve en çok kaybedecek olanlar. Ben bu bayram günü etrafımızdaki kimsesizleri hatırlayarak, herkesin kendi payına utanması gerektiğini düşünüyorum. Utanmak son derece insani bir durum. Üstelik bir insanın ne zaman utanması gerektiğini  bilmesinde de fayda var. 2014 yılı İnsani Gelişmişlik  Raporu’nda, Çin’in bilge devlet adamı Konfüçyüs’ten, tam da bu konuda, ne zaman utanmak gerektiğine dair güzel bir alıntı vardı. Doğrusu ya, Konfüçyüs’ten her alıntıyı tutmam ama bu tam yerine oturuyor: “İyi yönetilen bir ülkede, yoksul olmaktan utanmak gerekir. Kötü yönetilen bir ülkede ise servet sahibi olmaktan utanmak gerekir.” Ben bu sözün utanmak konusunda faydalı bir çerçeve sunduğu kanaatindeyim. Örneğin, servet sahibi olup da, Rolex takmak ayıp filan değildir, önemli olan o Rolex’i, o bileğe nasıl taktığınızdır.

    Peki, ne zaman utanmak gerekir?

    Mesela Dubai’de sayısı giderek artan Suriye lokantaları ve tatlıcı dükkanlarına bakıp utanmak gerekir bana sorarsanız. Haber geçenlerde çıktı. Buna göre, 2011’de başlayan iç savaşla birlikte Dubai’de yaşayan Suriyelilerin sayısı arttıkça, Şam ve diğer şehirlerdeki dükkanlarının bazılarını kapatan Suriyeli işletmeciler, Dubai’de hizmet vermeye başlamışlardı. Şam’ın şekerlemecileri, lokantaları art arda Dubai’yi dolduruyordu. İki yıllık oturma izni için, kişi başına yaklaşık 15 bin lira gibi bir ödeme yapmak gerekiyordu. 2011 yılından beri Suriye’de iç karışıklık devam ediyor. O zamandan beri milyonlarca Suriyeli, evlerini ve memleketlerini terk etmek zorunda kaldı. Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin sayısı 1 milyonu aştı. Artık, Ankara’da neredeyse her trafik ışığında, üç kuruş sadaka bekleyen Suriyeliler var. Onlar Türkiye’ye kaçarken bazıları da paraları ile birlikte Dubai’ye gitmeyi tercih ettiler. İşte şimdi o Dubai’de, Şam’daki eski çarşıyı aratmayan mekanlarda dolaşanlara bakıp utanmak gerekiyor. Zira Konfüçyüs’ün dediği gibi kötü yönetilen bir ülkede, servet sahibi olmaktan utanmak gerekir.

    Peki, diyeceksiniz ki biz kendi kimsesizlerimize yeterince sahip çıkıyor muyuz ki başkalarına bakalım? Doğru. İnsani Gelişme İndeksi’nde Türkiye ancak 69’uncu sırada yer alıyor. Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer almak istiyoruz ama insani gelişme imkanları açısından bakıldığında, millet 69’uncu sırada yer alıyor. Devlet 16’ıncı sırada, millet 69’uncu sırada. Yani milli gelir seviyesi, yaşam kalitesi hakkında doğrudan bir fikir vermiyor. Türkiye, 69’uncu sırada yer alırken Venezuela listenin  67’inci sırasında. Kazakistan ve Azerbaycan ise bizden hemen sonra geliyor. Türkiye listede bir nevi, petrol zenginlerinin arasında yer alıyor. Liste başında ise Norveç var. Onlar da esasen petrol zengini. Ama her petrolü olan devlet, milletine refah getirmiyor. Norveç, iyi yönetiliyor ama bana sorarsanız kalanları kötü yönetiliyor. “Kötü  yönetilen bir ülkede servet sahibi olmak zûldür” derken Konfüçyüs tam da bunu söylüyor ve bundan utanmak gerekiyor.

    Rapora bakarken, en çok toplumsal cinsiyete dayalı gelişme endeksi (gender development index)’ni sevdim. Her ülkede, bir kadınlar, bir de erkekler için insani gelişme indeksi hesaplamışlar. İkisi de insan sonunda. Sonra kadınlar için olan endeksi, erkekler için olana bölmüşler. Bir nevi, kadınlar ve erkekler aynı şartlarda mı yaşıyor ona bakmışlar. Sonra da buradan bir sıralama çıkarmışlar. Türkiye, bu durumda, 69’unculuktan 118’inciliğe düşüyor. Rezalet yani. Venezuela ise 67’incilikten 2’inciliğe çıkıyor. Norveç ilk 10’da kalıyor. Kazakistan ve Azerbaycan’ın sıralamadaki yeri ise hızla düzeliyor. İlki 25’inci, ikincisi 77’inci oluyor. Türkiye’de kadınlar ve erkekler aynı dünyada yaşamıyorlar. Bu cinsiyet işine bakınca hızla küme düşüyoruz. Türkiye’de kimsesiz mi arıyorsunuz? Kadınlara bakın. Bana sorarsanız, bu da ayrıca bir utanç vesilesi.

    Sonra geçen hafta Hürriyet’te o haberi gördüm. Bağlamını bilmem ama habere göre Fransız reklamcı Jacques Seguela, “50 yaşına gelip de, bileğine hala bir Rolex takamayan kişi eziktir” mealinde bir şey söylemiş. Bu, hani o “Anneme reklamcı olduğumu söylemeyin, o beni bir genelevde piyanist zannediyor” kitabının yazarı olan Seguela. Bir zamanlar Mitterand’ın, daha sonra ise Sarkozy’nin seçim kampanyalarını yönetmişti. Kendisi şimdilerde 80 yaşlarında bir amca. Herhalde Rolex saati reklamı için söylemiştir. Söyler. Adam reklamcı. Haber olduğuna ve epey tepki topladığına göre başarılı da olmuş görünüyor. Bense 50 yaşına gelmiş ve son 30 yıldır hiç saat kullanma ihtiyacı hissetmemiş biri olarak, konu üzerine yorum yapmak da zorlanıyorum. Ama Konfüçyüs’ün baştaki sözünün yol gösterici olduğu kanaatindeyim: “İyi yönetilen bir ülkede, yoksul kalmak bir utanç vesilesi iken, kötü yönetilen bir ülkede servet sahibi olmak bir utanç vesilesidir.” Konfüçyüs bir nevi devlet filozofu olduğuna göre, hiç de öyle servet düşmanı filan değildir.

    Ben bu İnsani Gelişme Raporu’nu her sene dikkatle inceliyorum. İnsanı düşündürüyor. Şimdi bundan sonrasına artık siz karar verin. Önemli olan Rolex filan değil, o Rolex’i oraya nasıl taktığınızdır. Konfüçyüs’ün söylemeye çalıştığı tam da budur.

    Bir süre önce, “faiz rantı haram da, arsa rantı helal midir?” diye sorarken de onu söylemeye çalışıyordum.

    İyi bayramlar efendim.

     

    Bu köşe yazısı 29.07.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır