Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Bankaların, bankacılar tarafından yeniden yapılandırılması caiz midir

    Güven Sak, Dr.19 Şubat 2009 - Okunma Sayısı: 1003

    El Cevap: Caiz değildir. Bakın neden böyledir. Dünyamızın bu günlerdeki temel problemi, geçen kocaman bir yıla karşın, halen değişmemiştir. Problemin kaynağı Amerikan bankalarıdır. Amerikan bankalarının bilançolarında kapsamlı bir temizlik yapmak gerekmektedir. Kapsamlı temizlik operasyonu halen yapılabilmiş değildir. Hal böyle olunca bankalar işlevlerini yerine getirememektedirler. Bankacılık sistemi işlevini yerine getiremezken, tüketimi canlandırmak için tasarlanan planlar, daha başlangıçta, etkisiz kalmaktadır. O vakit, iç tüketimi canlandırmak için alınması gereken tedbirlerden önce bankacılık sisteminin yeniden çalışır hale getirilmesi önem taşımaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) gelinen nokta tartışmayı şu noktaya getirmiştir: "Bankaların, bankacılar tarafından yeniden yapılandırılması mümkün müdür?" En son, Amerikan Merkez Bankası'nın efsanevi başkanı Alan Greenspan'in New York'ta bu soruya verdiği cevap "Hayır"dır. İşte bu "hayır" cevabı tartışmayı, bankaların geçici bir süre için bir nevi millileştirilmesine getirmektedir. Hayatta, her an, ne oldum değil, ne olacağım demek önemlidir. Greenspan'in konuşması buna örnektir. Gelin bakın, bankaların, bankacılar tarafından yeniden yapılandırılması neden caiz değildir? Nedir Amerikan bankalarının ya da genel olarak bankaların problemi? Bankaların bilançolarının aktifinde, istendiği kadar getiri sağlamayacağı önceden belli olan finansal varlıklar vardır. Bankalar bilançolarında gereksiz ağırlık taşımaktadırlar. Aklın gereği bunlardan bir an önce kurtulmaktır. Ancak Amerikan hazinesi ile bir türlü bu varlıklardan hangi fiyattan kurtulacakları konusunda bir anlaşma yapamamaktadırlar. Amerikan bankalarının bu varlıklar için istedikleri fiyatla hazinenin vereceği arasında bir türlü uzlaşma olmaması işi uzatmaktadır. İş uzadıkça, bundan bir bütün olarak ekonomi zarar görmektedir. Neden bir anlaşma olmaması bütün bir ekonomiyi etkilemektedir? Bankalar, bilançolarında "gereksiz" bir ağırlık taşıdıkları, fazladan risk bulundurdukları için yeni risk almakta oldukça iştahsız davranmaktadırlar. Bu durumda, bankalar yeni kredi açmakta son derece yavaştırlar. Onların kredi açmaktan mümkün olduğunca kaçınmaları, iktisadi aktiviteyi bir bütün olarak yavaşlatmaktadır. Dolayısıyla bankaların bilançolarındaki, kendi yanlış kararlarından kaynaklanan, kötü varlıklar nedeniyle kredi açmakta isteksiz davranmalarının bedelini bütün bir toplum ödemektedir. Halbuki bankaların isteksizliğinin nedeni, bilançolarında taşıdıkları yükün mutlak ağırlığı değildir. Bilançolarının aktifindeki kötü varlıkların riskliliğinden kaynaklanan ağırlık, bankaların mevcut sermayelerine göre fazladır. Bu durumda, ortada iki yol vardır: Ya dün verilen kötü kararlar nedeniyle bugün sistemi kilitleyen, bu kötü varlıklar belli bir fiyattan kamuya aktarılacaktır, böylece banka bilançosu ağırlıktan kurtulacak, kötü varlığın yerini nakit para alacaktır ya da bankalar sermaye artırarak, dün verdikleri kötü kararlar nedeniyle bugün sistemi kilitlemelerine neden olan kötü varlıkların bilançolarındaki ağırlığını daha kolay bir biçimde taşınabilir hale getireceklerdir. İşte içinde bulunduğumuz paradoksun temeli burada yatmaktadır. Bugün bankaları yöneten bankacılar, bankaların hissedarlarına hizmet etmeleri gereken kişilerdir. Onların "toplumsal refah" ile bir alakaları yoktur. Bu durumda, banka bilançolarındaki kötü aktiflerin mümkün olan en yüksek değerden bilançodan çıkması, banka hissedarları için daha yararlı olduğundan, kötü aktiflerin değerlemesindeki problemin çözülebilmesine imkân yoktur. Bu durumda, iş bankaya ilave sermaye koymaya gelmektedir. Burada da mevcut hissedarların, aktifinde fazladan kötü varlık olan bir bankaya sermaye koymasını beklememek gerekmektedir. Mevcut banka yöneticilerinin, bu çerçevede, banka yeniden yapılandırmasına pozitif bir katkı sağlamasını beklemek mümkün değildir. Peki, piyasa mekanizması içinde bir çözüm yolu var mıdır? Piyasa mekanizması içindeki tek çözüm yolu, kamunun, "kimseye belli etmeden" fedakârlık yapması ve banka hissedarlarına kaynak aktarmasıdır. Bu ne demektir? Bankaların kötü varlıklarının yüksek fiyattan kamuya alınması bunlardan ilki olabilir. İkincisi ise hazine bonosu takası gibi yöntemlerle bankaya "havadan" sermaye zerk edilmesi olabilir. Ancak açıktır ki, ortam, bu tür şeffaf olmayan operasyonlar için uygun değildir. Amerikalılar ise bu tür şeffaf olmayan operasyonlara kesinlikle hazır değildirler. Açıkça görülebileceği gibi, piyasa mekanizması vasıtasıyla şaibeli olmayan, bir operasyon tasarlamak neredeyse imkânsızdır. Kala kala iki yöntem kalmaktadır. Bunlardan ilki, bankaların kötü varlıklarının, kamu tarafından tek taraflı olarak belirlenecek bir fiyattan satın alınmasıdır. İkincisi ise devletin tüm bankalara, gerekli gördüğü tutardan ortak olmasıdır. Her iki durumda da mevcut banka yöneticileri ve banka hissedarları bir ceza ödeyeceklerdir. Ama bizi bugünkü krize sokanlar da esasen onlar değil midir? Açıktır ki, bankaların yeniden yapılandırılması operasyonu, bankacılara bırakılmayacak kadar önem taşımaktadır. Refahın bir şantaj vasıtası haline dönüştürülmemesinde fayda vardır. Alan Greenspan'i bankaların millileştirilmesine olumlu bakar hale getiren budur. ABD'nin vaziyeti aynen fıkradaki gibidir: Hırsızı tuttum/Getir/Gelmiyor/Bırak/Gitmiyor. Bu kısırdöngünün piyasa mekanizması içinde bir çözümü yoktur.

    Bu yazı 19.02.2009 tarihinde Referans Gazeesi tarafından yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır