Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Hükümetimiz sonunda doğru yoldadır

    Güven Sak, Dr.17 Mart 2009 - Okunma Sayısı: 1124

    Sonunda sıkıntı çeken sektörlerde bir dizi adımın atılacağına dair haberler ortalığı kapladı. Esasen ayrıntılı bir resmi açıklama yapılmadığı için ne olup bittiği tam olarak belli değil. Ancak paketten sızanlara bakılırsa, inkâr dönemi sona ermiş gibi görünüyor. Hükümetimiz artık doğru yolda olduğu izlenimini veriyor. Doğru yola nihayet çıkmış olmak, hedefe erişmek anlamına gelmez. Kriz hâlâ ortadadır ve onların, bunların, şunların değil bal gibi Türkiye'nin krizidir. Olan ve de hepimizi sevindiren şudur: "Mışıl mışıl uyuyan güzel" nihayet uyanmıştır. Bu aşamada sevinilmesi gereken budur. Kriz, Türkiye'de hayatı somut bir biçimde etkilemeye başladığı 2008 yılı eylül ayından beri, ilk kez, doğrudan, hükümetimizin dikkatini çekmiştir. Krizin etkisini göstermeye başladığı yedinci ayda, ilk kez, "kriz var" diye, krizin etkileri dikkate alınarak, bir tedbir alınmıştır. İnkârcılık dönemi sona ermiştir. Bu, iyidir. Doğru yolu bulmak, işi bitirmek anlamına katiyen gelmez. Daha yapılacak bir sürü iş, alınacak bir dizi tedbir vardır. Üç vergiyi indirdiğinizde, ekonomi kendiliğinden canlanmaz. Ülkenin üretim kapasitesi korunmuş olmaz. Bu kriz, birden fazla alanda aynı anda bir dizi tedbiri almayı gerekli kılmaktadır. Alınan her tedbirin tasarlandığı hedefi ne kadar isabetle vuracağı ise ayrı bir tartışma konusudur. Müsaadenizle bugün, bunu ve bundan sonra gelecek paketleri değerlendirmek isteyenlere, bir "ne yapmak gerekir?" cetveli verelim. Hükümetin performansını siz kendiniz değerlendirin. Bu kriz, birden fazla alanda, aynı anda, bir dizi tedbirin alınmasını gerektirecek boyutta bir krizdir. Meselenin boyutunu başta iyi anlamak gerekir. Aynı anda dört alanda bir dizi tedbirin alınması gerekmektedir. Nedir bunlar? Birincisi, ekonomiyi canlandırmaya (stimulus) yönelik tedbirlerdir. Tüketicilerin gelirini artırmak, istihdam kayıplarını sınırlandırmak, vergi yüklerini azaltmak bu başlık altındadır. Burada yalnızca işverenlere değil, çalışanlara ve özellikle işsiz kalanlara yönelik tedbirler düşünmekte fayda vardır. Açıktır ki, burada alınacak tedbirler kamu harcamalarında bir artışı gerektirmektedir. İkincisi, geçmiş nakit dengesini yansıtan kriz öncesi döneme ait kontratların gözden geçirilmesidir. Burada amaç, şirketler kesiminin dünkü nakit girişlerini dikkate alarak, nakit çıkışlarını ayarlayan, dünkü kontratların, bugünün yeni nakit girişleri dikkate alınarak yeniden düzenlenmesidir. İşi korumanın yolu budur. Dün ayda 100 otomobil satacağınızı düşünerek imzaladığınız kontrat, aylık satışınız, sizin dışınızdaki nedenlerle 15 arabaya inmişse, yeniden düzenlenmek durumundadır. Hammadde fiyatları beklenmeyen bir biçimde düştüğünde, işletme sermayeniz ortadan kalkmışsa, ek kredi bulmadan işi devam ettirebilme şansınız yoktur. İşi korumak için tedbir almak gerekir. Kredi sözleşmeleri, vergi ödemeleri, doğalgaz ödemeleri bu çerçevede ele alınabilir. Fark nerededir? Burada vergi oranı indirilmez, eski orana göre ödenmesi gereken vergi borcu taksitlendirilir. Kredi borcu ödemeleri ise vade uzatılarak, ileriye doğru ötelenir. Açıktır ki, burada alınacak tedbirler kamu harcamalarında bir artışı gerektirmektedir. Üçüncü alan, yabancı kaynak, sermaye ve likidite sağlamaya yönelik finansal tedbirlerdir. Yukarıdaki iki başlık altındaki tedbirler daha çok finansal olmayan şirketleri ve çalışanları yani reel sektörü ilgilendirmektedir. Reel sektördeki canlanmanın temeli, finansal kesimin işlevini yerine getirmeye devam etmesidir. Kriz şartlarında, bankalara likidite desteğinin sağlanması, hatta gerekirse semaye destekleri sağlanması son derece önemlidir. Özellikle likidite sağlanması yolunda merkez bankamız üzerine düşeni zaten yapmaktadır. Yabancı kaynak temini meselesi ise IMF ile yakından alakalıdır. Ama G-20 tartışmalarının gösterdiği gibi artık IMF'yi de aşmaktadır. Açıktır ki, burada alınacak tedbirler de kamu harcamalarında bir artışı gerektirecektir. Dördüncü alan ise doğrudan kamu maliyesi ve bütçe disiplini ile alakalıdır. Yukarıda her üç alanda alınacak tedbirler de kamu harcamalarında farklı büyüklüklerde artışlar gerektirmektedir. Ancak bu harcama artışları, bütçe açığını birebir artırmayacaktır. Tedbirler başarılı oldukça, ekonomide büyüme kazançları elde edilecek ve küçülmenin sınırlanması, bütçe açığını sınırlandıracaktır. Sürece dinamik bir gözlükle bakmak gerekir. Bu ilk noktadır. Gelelim ikinci ve bugün için önemli olan noktaya: 2009 yılı mali disiplin için kayıp bir yıl olmak zorundadır. 2010 yılı da öyle olacak gibi durmaktadır. Şimdi 2011 ve 2012'de bugün harcadıklarımızı nasıl geri toparlayacağımızla ilgili güvenilir bir plana ihtiyaç vardır. Türkiye, zamanlar arası bir mali disiplin çerçevesine ihtiyaç duymaktadır. Bu dört alan birbirini tamamlamaktadır. Alınması gereken tedbirlerin böylesi bir bütünlük arz etmesi gerekmektedir. Tüketim, üretim-istihdam, kaynak ihtiyacı ve mali disiplin aynı anda ele alınmak durumundadır. Ortaya sızanlara bakılırsa alınan tedbirler daha çok ilk alana ilişkindir. Türkiye'nin bu dört alanda aynı anda alınan tedbirlere ihtiyacı vardır. Üstelik her alanda alınan tedbirlerin seçilen hedefi isabetle vuracak şekilde tasarlanması da gerekmektedir. "Kriz Paketi"nden bizim anladığımız esasen böyle bir şeydir. Bugüne kadar alınan hiçbir tedbir hakikaten alınmamış mıdır? Alınan tedbirler isabetli midir? Elbette geleceğiz.

    Hükümetimizin doğru yola gelmesi sevindiricidir. Ama önümüzde daha uzun bir yol bulunmaktadır.

    Bu yazı 17.03.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır