Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    'Mesele iktisadidir kardeşim'

    Güven Sak, Dr.31 Mart 2009 - Okunma Sayısı: 992

    Hafta sonu yapılan seçimlerde iktidar partisi yaklaşık yüzde 20 oy kaybına uğradı. Siz istediğiniz kadar "Kriz, buradan çıkmamıştır. Dışarıdan buraya gelmiştir. Bizim bu işte bir kabahatimiz yoktur" diyebilirsiniz. Fark etmez. Küresel kriz artık Türkiye'nin iktisadi krizidir. Kapanan işletmeler, işini kaybeden çalışanlar, düşen üretim rakamları, hepsi bunun şahididir. Pazar günü yapılan seçimlerin sonuçları, özellikle il genel meclisi oy dağılımı sonuçları da gören gözler için, yalnızca küresel krizin artık Türkiye'nin iktisadi krizi olduğunu göstermektedir. Pazar akşamından başlayarak, seçimlerde iktidar partisinin yaklaşık yüzde 20 oy kaybetmesinin nedenleri elbette tartışılmaya devam edilecektir. Ortada bir oy kaybı olduğu açıktır. Oy kaybının nedenleri konusunda ise rivayet muhteliftir. Gören gözler, duyan kulaklar için ise ortada tartışılacak bir durum yoktur: "Mesele iktisadidir kardeşim". Bu durumu çabucak idrak etmekte sayısız fayda bulunmaktadır. Neden? Çünkü daha işin ve de hasarın başındayız. Türkiye 2009 seçimleri nedeniyle ekonomi ile ilgili olarak, yaklaşık bir buçuk yılı heba etmiş bulunmaktadır. Ekonomimiz, fırtınalı denizlerde pusulasız ve kaptansız kalmıştır. Şimdi hatayı düzeltmek üzere işe koyulma zamanıdır. Bu seçimin iktidarı değiştirmek gibi bir sonucu olamayacağına göre önemli olan, bu seçimin sonucuna bakılarak ne yapılacağıdır. Burada akla gelmesi gereken ilk soru şudur: Yapılması gerekenler nelerdir? Birincisi, krizin getirdiği acının azaltılarak, işletmelere ve çalışanlara zaman kazandırılmasıdır. İkincisi, hükümetin krizin yol açtığı her acıyı tek tek dindirmesi beklenemeyeceğine göre işletmelerin ve tüketicilerin önüne bir çıkış stratejisi konulması önem taşımaktadır. Üçüncüsü ise bu krizle daha da bozulacak bütçeyi dikkate alırsak, hükümetin alacağı tedbirlerin inandırıcılığını nasıl sağlayacağı meselesidir. İlk aşamada, acıyı dindirmek için kısa vadede alınması gereken tedbirlerin hedefi, küçülmeyi sınırlandırmaktır. İstihdam kayıplarını azaltmaktır. Kısa vadede yapılması gerekenler, -ortadaki, bazı aksi yorumlara rağmen- kapsamlı bir biçimde tamamlanmış değildir. Krizin kısa vadede iyi yönetilmediği kanısı bir an önce ortadan kaldırılmalıdır. Ortaya kapsamlı bir paket konulmalıdır. Bu paketin olası unsurları TEPAV'ın konuyla ilgili çalışmasında mevcuttur. Ve gazetemizde geçen hafta uzun uzun tefrika edilmiştir. Bu ilk noktadır. Ancak açıktır ki, kısa vadede alınacak tedbirlerle hükümetlerin herkesi sigortalayabilmesi mümkün değildir. Yapılması gereken, şirketlerin ve de tüketicilerin önüne bir çıkış stratejisi koyabilmektir. Bugünlerde eksik olan budur. Hem burada hem de dışarıda, bu konuda önemli bir eksiklik bulunmaktadır. Yalnızca bugünü değil, yarını da aydınlatacak bir çerçeve hem kamunun hem de özel sektörün karar alma süreçlerini uyumlu hale getirebilir. Bu uyum sağlanmadan yatırım ve harcama kararlarını alacak olanların hareketlerini koordine edebilmek mümkün olmayacaktır. Dikkat ederseniz, burada söz konusu olan orta vadeli perspektif, öyle uzun vadeli bir strateji geliştirilmesi anlamını taşımamaktadır. Hangi teknolojilere ağırlık verilmesi gerektiği değil, kamu bütçesinin ve de makro rakamların önümüzdeki yıllardaki seyri ile ilgili malumat yeterlidir. Kamunun yapması gereken, kamunun önümüzdeki birkaç yıl içinde nasıl davranacağına ilişkin bir çerçeveyi özel sektörün önüne koymaktır. Orta Vadeli Program bu çerçevede son derece önemli bir koordinasyon belgesi olacaktır. Özel sektörün onu temel alarak, kendi koordinasyonunu yapması mümkün olabilecektir. Bu da ikinci noktadır. Üçüncü nokta ise kredibilite ile ilgilidir. Daha dün "kriz bizi teğet geçecek" diyerek, şirketler kesimine "yanlış" malumat aktaran bir idarenin, şimdi, şirketler kesimini, orta vadeli bir çerçeveye ikna etmesi gerekecektir. Bu kolay değildir. Burada hükümetin topluma vereceği taahhütlerin inandırıcılığını sağlamak üzere bir Mali Sorumluluk Kanunu'na, bir de AB çerçevesinde zaten söz verdiğimiz, Devlet Yardımları Kanunu'na şiddetle ihtiyaç duyulacaktır. IMF'nin önemi ise kısa vadede yapılacak ilave harcamaların kredibiliteyi daha da bozmaması için önemlidir. Açıktır ki dışarıdan yabancı kaynak gelmeden, kısa vadede bu kaynaklar özel sektöre aktarılmadan, bu işin çıkışı yoktur. Türkiye'nin IMF'nin vereceği kaynağa ihtiyacı vardır. O kaynak olmadan hazırlanacak programın kredibilitesi olmayacaktır. Peki, hükümetimiz bu iktisat politikası çerçevesini tasarlayıp, hayata geçirebilir mi? Böyle bir organizasyon kabiliyetine sahip midir? İşte günün milyon liralık ilk sorusu budur. 2009 yılının kalanı ile 2010 yılında krizle uğraşacak ve de 2011'de seçime gidecek bir hükümet böyle bir iktisat politikası çerçevesini tasarlayıp, hayata geçirmeye istekli olur mu? Günün milyon liralık ikinci sorusu da budur. İşimiz zordur. Ama sonuç ortadadır: Mesele iktisadidir kardeşim.

    Bunu anlamayanlar için hayat zorluklarla doludur. Hayat zaten zorluklarla doludur.

    Bu yazı 31.03.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır