Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Solcu Lula'nın popülaritesi yükselirken sağcı Erdoğan'ınki niye düşüyor

    Güven Sak, Dr.02 Nisan 2009 - Okunma Sayısı: 1049

    Meğer vaziyet hakikaten kötüymüş. Üstelik son beş aydan beri işler iyi gitmiyormuş. Yöneticilerimiz işleri serip, seçim meydanlarında çelik çomak oynarlarken biz burada, gün gün daha kötü oluyormuşuz. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu hafta açıkladı. 2008 yılının son çeyreğinde ekonomimizin küçüldüğü artık resmen teyit edildi. TÜİK rakamlarına göre, 2008 yılının tamamında, Türkiye ekonomisi yalnızca yüzde 1,1 oranında büyüdü. Eğer rakamlarda revizyon yapılmasaydı, son çeyrekteki yüzde 6,2'lik küçülme ile 2008 yılının tamamında büyümenin yüzde 0 olması gerekiyordu. Önceki çeyrekler için yapılan olumlu düzeltmeler nedeniyle büyüme sıfırda kalmadı, yüzde 1,1 gibi pozitif bir rakama sıçradı. Fark eder mi? Etmez. 2009 yılı Türkiye ekonomisi için bir küçülme yılıdır ve öyle kalacaktır. 2011 seçimleri üzerine hesap yaparken bu gerçeği asla akıldan çıkarmamakta fayda vardır. Küçülen ekonomi, iktidar partisi için, oy tabanını küçültme riskini içinde barındırmaktadır. Peki, bu durumda, kriz devam edeceğine göre Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) için hiçbir şans yok mudur? Hayır, vardır. Bu kriz nedeniyle oy tabanını küçülten, krizin bizatihi kendisi değil, iktidarın kriz yönetim kabiliyetidir. Brezilya deneyimi tam da buna işaret etmektedir. Bu ne demektir? Aşağıya bekleriz efendim. 2009 seçimlerinde AKP yaklaşık yüzde 20 oranında oy kaybetmiştir. Bu ne demektir? 2007 seçimlerinde bu partiye oy veren her beş seçmenden biri, 2009 yılında tercihini değiştirmiştir. TÜİK'in açıkladığı 2008 yılı büyüme performansı seçmenin tercihindeki değişimi açıklayabilmek için önem taşımaktadır. Kriz, tüm etkisini ortaya koydu ve de tamamladı diye mi? Hayır. Öncelikle ilk tespiti yapalım: Bugün açıklanan rakamlar küresel krizin tam anlamıyla Türkiye'nin krizine dönüşmeye başladığı ilk aşamaya işaret etmektedir. 2008 yılının son çeyreğinde işleyiş biçimi Amerika'dakine benzemeyen nur topu gibi bir yerli krizimiz olmuştur. Beğenseniz de beğenmeseniz de vaziyet böyledir. AKP'ye oy kaybettiren ilk etki budur. Gelelim ikinci tespite: Bundan bir süre önce, ilinde oda başkanı olan, kanaat önderliği yapan bir dostumuzdan bir alıntı yapmıştık. Bürokratlarla konuşmakta olan dostumuz, söylenenlere dayanamayıp sonunda, "Sizin iki ay sonra rakamlara bakarak göreceğinizi, ben şimdi yaşıyorum. Söylediklerimi ciddiye alın" demişti. 2008 yılının son çeyreği Ekim 2008-Aralık 2008 dönemini kapsamaktadır. TÜİK'in evvelki gün açıkladığı rakamların başlangıcı bundan yaklaşık altı ay öncesine dayanmaktadır. Şimdi dostumuzun sözünü şöyle uyarlamakta fayda vardır: Yöneticilerimiz bugün yaşadıklarımızın ne olduğunu rakamlardan altı ay sonra öğreneceklerdir. Şimdi yaşadıklarımıza bundan altı ay sonra "Meğer vaziyet hakikaten kötüymüş" demek iyi değil, kötüdür. Neden kötüdür? Hasarı tedbir alarak sınırlandırmak mümkün olduğu halde, bunu yapmamış olduğumuz için kötüdür. Bu ikinci tespitimizdir. Gelelim günün üçüncü tespitine: Türkiye, bugün küresel bir fırtınanın etkisi altındadır. Bu fırtına etrafı kasıp kavururken Türkiye ekonomisinin küçülmemesi mümkün değildir. Peki, ulusal hükümetlerin bu aşamada yapabilecekleri hiçbir şey yok mudur? Hayır, vardır. Ekonominin küçülme hızını azaltmak mümkündür. Hasarı sınırlandırmak mümkündür. TEPAV'ın geçenlerde yayımladığı çalışmanın gösterdiği budur. Dünya deneyimi tam da bu yolda ilerlemektedir. Hasarı sınırlandırmanın yolu, gereksiz ve savruk değil, amaca yönelik adımlar atmaktır. Koordineli davranmaktır. Türkiye'de eksik olan budur. Türkiye, krizini yönetmediği, yokmuş gibi yaptığı için diğer ülkelerle kıyaslandığında daha hızlı küçülmektedir. Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur: Ekonomi küçülürken alabileceği tedbir olduğu halde almayan, yönetmesi gereken krizi yönetmeyen siyasi iktidarlar için önümüzdeki 2-3 yıl iyi değil son derece kötü geçecektir. Ekonomideki her küçülme oy tabanını küçültmez. Özellikle bu krizin küresel niteliği bu önermeyi doğrulamaktadır. Ancak kötü yönetim nedeniyle ekonomi küçülüyorsa kanaat bu konuda yoğunlaşıyorsa, ortada oy tabanı filan kalmaz. Seçim sonuçları bu açıdan son derece önemli derslerle doludur. Biz hâlâ aynı yerdeyiz. "Mesele ekonomiktir, kardeşim!" demeye de devam ediyoruz. AKP'nin neden Anadolu'nun sanayi merkezlerinde, eski sanayi merkezlerine göre daha fazla oy kaybettiği de içinde son derece iktisadi sonuçlar barındıran bir gelişmedir. Bu da günün dördüncü tespitidir. Beşinci tespit ise bir sorudur: Sizce Brezilya, 2008 yılının son çeyreğinde neden Türkiye'ye göre daha başarılıdır. Orada son çeyrekte yüzde 1,2, 2008'in tamamında ise yüzde 5,1'lik bir büyüme gerçekleşmiştir. Evet, yanlış duymadınız, Brezilya ekonomisi küçülmüyor, aksine büyümeye devam ediyor. Bize kalırsa sonuç ortadadır: Solcu Lula, ekonomi yönetiminde, sağcı Erdoğan'dan daha başarılıdır. Tam da bu nedenle Lula'nın seçmen nezdindeki popülaritesi krize rağmen yüksektir. Anketlere göre, iktidarının ikinci döneminin ikinci yılında halkın yüzde 80'i Başkan Lula'yı desteklemektedir. Aynı kriz Brezilya'da da yok mudur? Neden burada Sayın Erdoğan'ın popülaritesi aşağıya doğru giderken solcu Lula'nınki artmaktadır. Bugünün beşinci tespiti ve de günün sorusu budur. Kriz değil, kötü yönetim oy tabanını küçültür. Ama sonuç değişmez. Mesele iktisadidir kardeşim.

     

    Bu yazı 02.04.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır