Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Piyasalar açılmaya başladı mı

    Güven Sak, Dr.23 Nisan 2009 - Okunma Sayısı: 1142

    Yoksa piyasalar açılmaya mı başladı? Siz de etrafta bir hareketlilik hissetmiyor musunuz? Biz, son günlerde, artan bir biçimde, işlerin açılmaya başladığına dair rivayetler işitiyoruz. Acaba ne oluyor? Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Bize kalırsa ortada açılan bir piyasa filan yok. Daha çok siftahsızlık nedeniyle sıkılan işletme sahipleri daha fazla risk almaya istekli hale geliyorlar. Ne oluyor? Bundan birkaç ay önce "Ne olur ne olmaz?" diye kabul edilmeyen vadeli çekler yeniden devreye girmeye başlıyor. Kredili mal satışları yeniden başlıyor. Stoktaki malını ne yapacağını bilmeyenler "Canım, turşusunu mu kuracağız. Hele bir malı elden çıkaralım. Belki ödemeyi zaman içinde alırız" demeye başlıyorlar. Pek o kadar da rasyonel davranmıyorlar. Bu ortamda daha fazla risk alıyorlar. Türkiye ekonomisi davranışsal iktisat (behavioural economics) çalışanlar için giderek daha fazla ilginç bir laboratuvar haline geliyor. Belki vaziyet dışarıda da böyle ama biz burada ne olup bittiğini daha yakından görebiliyoruz. Peki, neden böyle yapıyorlar? Neden daha fazla risk almaya hazır hale geliyor işletme sahipleri? Bunu anlamak için şirketler kesiminin içinde bulunduğu vaziyeti iyi kavramak lazım. Cevabımız üç aşamalıdır. Birincisi, imalat sanayiindeki pek çok şirketimiz krize hammadde ve mamul madde stokları ile yakalanmıştır. Krizin başı ile bugün arasında hammadde fiyatları daha önce görülmemiş ölçüde düşmüştür. Mesela demir-çelikte ve pamukta fiyatlar oldukça düşük seyretmektedir. Bu ne demektir? Yüksek fiyatlı hammadde ile yapılan üretimin maliyeti son ürünün bugünkü satış fiyatından daha yüksektir. Bu üretimle yapılacak her satış aslında şirket için zarardır. Nitekim öyle de olmaktadır. Bunun sonucunda, şirketlerimiz pek çok sektörde işletme sermayelerini kaybetmişlerdir. Bu birinci noktadır. İkinci nokta ise şudur: Şirketlerimiz artan şirketler arası güvensizlik nedeniyle birbirleriyle vadeli çeklere dayalı işlemi kesmişlerdir. Kimse kimsenin ileride nasıl davranacağını, borcuna sadık kalıp kalmayacağını bilmemektedir. Bankaların vadeli çekler karşılığında kredi vermeyi ilke olarak kesmiş olmaları, ekonomimizdeki kredili işlem kanalını kapatmıştır. Vadeli çeklere dayalı ticaret Türkiye ekonomisi için son derece önemlidir. Bu kanalın kapanması iç talebin bıçak gibi kesilmesine neden olmuştur. Kanalı açacak olan bankalardır. Tedirginlikleri anlaşılabilir ama şirketleri kötü durumda olan bir ekonomide, şirketlere kredi veren bankaların asla iyi durumda olamayacağını en iyi bankalar bilir. (Burada şirketlere kredi vermeyi bilmeyen, bu işle ilgisini uzun yıllar önce kesmiş, son dönemde adı sıkça tartışılan bazı bankalar elbette konu dışıdır. Onlar ayrı bir ligdedir. O ligin şirketlerle alakası yoktur.) Şirketlerle ilgili ikinci tespitimiz budur. Üçüncü nokta ise şudur: Üretimini tatil eden pek çok şirket daralan iç ve dış talep nedeniyle mamul madde stoklarına sahip olmaya devam etmektedir. Krizin ucunu göremeyen, hükümeti tarafından kendisine bir çıkış yolu stratejisi, bir ufuk sağlanamamış olan işletme sahibi ne yapar? Üstelik aradan altı aydan fazla geçmiş, krize karşı tedbir alınamamış, arada seçimler bitmiş ama basit bir IMF anlaşması bile yapılamıyorsa, o işletme sahibi ne yapar? Bize kalırsa iki seçeneği vardır: Ya mamul madde stokunu fiyatların yeniden yükseleceği bir döneme kadar taşımaya devam edecektir. Ya da zararını artırarak da olsa bir an önce bu stoktan kurtulacaktır. İlk seçenek mamul madde stokunu bir yatırım aracı olarak muhafaza etmek anlamına gelmektedir. İkinci seçenek ise zararına da olsa yatırım portföyünü kaydırmak anlamına gelmektedir. Şimdi siz bir işletme sahibi olsanız ne yaparsınız? Eğer piyasanın kısa vadede açılmayacağına inanıyorsanız, artık bu mamul madde stokuna yatırdığınız parayı bir an önce nakde çevirip, başka bir yatırım aracına geçmez misiniz? Mesela Merkez Bankası'nın faiz indirimleri ile her gün daha iyi kazandıran devlet iç borçlanma senetlerine veya değeri pek değişmeden kalabilen yabancı paraya? Bize kalırsa olmaya başlayan budur. Bazı işletme sahipleri, bir an önce ellerindeki mamul madde stoklarını nakde tahvil etmeye çalışmaktadırlar. Bu işlemi yaparken de risk alarak, yeniden vadeli çekleri kabul etmeye başlamaktadırlar. Bu durum ise elbette piyasalarda bir kıpırdanma yaratacaktır. Hükümetin bazı sektörlerdeki kısa süreli vergi indirimleri de geçici bir kıpırdanmaya yol açmış olabilir. Bu kıpırdanma sürdürülebilir mi? Bize kalırsa, bu haliyle hayır. Üç nedenle: Birincisi, kıpırdanmanın kaynağı ileriye yönelik umut değil, umutsuzluktur. Anlık portföy değiştirme operasyonudur. Mamul maddelerden oluşan nakde çevrilmesi zor bir portföyden, finansal varlıklardan oluşan bir portföye dönülmeye çalışılmaktadır. İkincisi, şirketlerin işletme sermayesi kayıpları telafi edilmiş değildir. Türkiye ekonomisi bu krizin başına göre daha düşük bir işletme sermayesi stokuna sahiptir. Bu işletme sermayesi stoku yerine konmadıkça üretim eski seviyesine doğru yükselemez. İstihdam kayıplarının telafisine de başlanamaz. Üçüncüsü, ortada kısa vadeli bile olsa bir çıkış yolu stratejisi hâlâ yoktur. Bu kıpırdanma bir saman alevidir. Gelip geçecektir. Peki, Türkiye umutsuz mudur? Hayır. Atılması gereken adımlar, alınması gereken tedbirler vardır. Artan umutsuzluğu kontrol edebilmek mümkündür.

    Nasıldı? Ya biz bu krizi yönetecektik ya da bu kriz bizi yönetecekti. Şimdilik kriz bizi yönetmeye devam etmektedir. Vaziyet ile ilgili bilgi edinmek isteyenlere saygıyla duyurulur.

    Bu yazı 23.04.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır