Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Çakma bütçe yegâne mali kuralımızı da yutuyor

    Güven Sak, Dr.16 Haziran 2009 - Okunma Sayısı: 1064

    Aynen şaka gibi. Vaziyet aynı o Nasrettin Hoca fıkrasındaki gibi cereyan ediyor. Biz 2009 yılı bütçesindeki hızlı bozulmaya bakıp, "Bugünkü açıkların nasıl telafi edileceğini ortaya koyan bir mali kural gerekir" derken buyurun buradan yakın bakalım: Hükümetimiz yürürlükteki tek mali kuralı da delmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) bir yasa taslağı gönderdi. "Torba yasa" olarak anılan kanun tasarısının 31. maddesi uyarınca, 4749 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Kanunu ile getirilen "borçlanma limiti"nin beş katına kadar yükseltilmesi gündemde. Tasarı TBMM Bütçe Plan Komisyonu'ndan genel kurula doğru ilerliyor. Şaka hazır genel kurula doğru gelirken gelin ne düşündüğümüzü söyleyelim: Bu yaklaşım iyi değildir. Gelin bakın neden kötüdür? "4749 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun"un, borçlanma, ikraz ve garanti limiti başlıklı beşinci maddesi "Bütçe Kanunu'nda belirtilen başlangıç ödenekleri toplamı ile tahmin edilen gelirler arasındaki fark miktarı kadar net borçlanma yapılabilir. Borçlanma limitleri değiştirilemez" diyor. Böylece ne yapılmış oluyor? Hazine'nin iç borç stokundaki artış, doğrudan doğruya TBMM'de kabul edilen Bütçe Kanunu'ndaki iki rakam arasındaki farka bağlanmış oluyor. Bu aslında TEPAV İstikrar Enstitüsü'nün Mali İzleme Raporu'nda da vurgulandığı gibi "yumuşak bir mali kural". Neden öyle? Borçlanma limiti uygulamada "yanlışlıkla" aşıldığında ne tür bir yaptırım uygulanacağı kanunda açıklıkla belirtilmemiş. Ama bakın ortada yine de bir mali kural var. Ne diyor? Hazine, Bütçe Kanunu'nda belirtilen gelir ve gider farkı dışında, kafasına estikçe, istediği gibi, bono, tahvil ihraç edemiyor. Kendisini ileriye yönelik ödeme yükümlülüklerine hesapsız bir biçimde sokamıyor. İleriye yönelik ödeme yükümlülüklerindeki net artış yalnızca cari yıl bütçesini finanse etmeyi amaçlıyor. Bu neyi sağlıyor? Elbette her tür mali kuralın sağlamaya çalıştığını, kamu hesaplarının şeffaflığını, bu yolla da kamu borçlanmasının sürdürülebilirliğini sağlamaya çalışıyor. Ya da buna "çalışıyordu" demek gerekiyor. Bakın hükümetimiz şimdi "Bize sağlam bir mali kural lazım" diyenlere, olan "yumuşak mali kuralı" da delerek cevap veriyor. Şaka gibi yani. Peki, hükümetimiz neden böyle yapıyor? İhtiyaçtan elbette. İhtiyaç ortada: Geçen yıl TBMM'den geçen 2009 Yılı Bütçe Kanunu şöyle bir 10 trilyonluk bir açık öngörüyordu, halbuki Nisan 2009'da açıklanan Katılım Öncesi Ekonomik Protokol'de bu tutar yaklaşık 50 trilyon olarak telaffuz edildi. Neden öyle oldu? 2009 yılı bütçesi çıkarken küresel kriz teğet geçer boş beklentisi yaygındı herhalde. Nisanda ise öyle olmadığı belli olmuştu. Katılım Öncesi Ekonomik Protokol ortada Türkiye'yi de etkileyen bir kriz olduğunun farkında bir belgeydi. Ama kriz ile birlikte artan bütçe açıkları nedeniyle kamu finansmanını meşru biçimde devam ettirebilmek için bir müsaade ihtiyacı hasıl oldu. Bu durumda, "borçlanma limiti"nin üzerindeki borçlanma ihtiyacı nasıl karşılanacaktı? Borçlanma limitinin varlığını bilen "normal" bir idarenin yapması gereken nedir? Geçenlerde Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek'in de üstat Keynes'ten alıntıladığı gibi "Veriler düşündüklerimi doğrulamazsa, ben düşüncelerimi değiştiririm. Ya siz ne yaparsınız?" demektir elbette. 2009 yılı için bir ek bütçe çıkartmaktır. Yanlış oldukları zaten belli olan rakamları revize etmektir. TEPAV'ın Mali İzleme Raporu'nu ve de ekonomi yorumcularını mevcut "çakma bütçe" rakamlarına bakarak "mali tablo fecaat" demekten kurtarmaktır. Açıktır ki, referans noktası uydurmasyon olunca, her ay "mali tablo fecaat" demekten başka bir çare yoktur. Halbuki arada dünya değişmiştir. Bu değişiklik "çakma bütçe"de yoktur. Ayrıca böylece kamunun bu dönemde ne harcayıp, ne toplamayı düşündüğü ile ilgili olarak tüm iktisadi aktörlerin bir fikir edinmesi sağlanabilir. Vallahi herkes için iyi olur. Ama bakın gidişat vaziyetin daha Sayın Başbakanımıza lisan-ı münasiple anlatılamadığını gösteriyor. "Neme lazım, kızar mızar?" Bu durumda olan nedir? Uydurma olduğunu herkesin bildiği bir dizi rakama hâlâ "2009 Yılı Bütçesi" muamelesi yapmaya devam edilmektedir. Buna karşılık 28 Mart 2002 tarihinde istikrar tedbirleri kapsamında, kamu borç yönetiminin güvenilirliğini sağlamaya yönelik yegâne mali kuralımız ortadan kaldırılmaktadır. Üstelik bu hangi ortamda olmaktadır? İşi bilen herkesin "kamu borçlanmasının sürdürülebilirliği açısından 2010-2011-2012'yi içeren dinamik bir mali disiplin anlayışına ve de sağlam bir mali kurala ihtiyacımız var" dediği bir zamanda yapılıyor. Kötü yapılıyor. Kaş yapayım derken göz çıkarılıyor. Bakın neden bu kaş yapayım derken göz çıkarmaktır. Birincisi, borçlanma limitinin yükseltilmesi kamu hesaplarının şeffaflığını bozacaktır. Hadi bugün için ortada "normal olmayan" bir faktör vardır: 2009 yılı bütçesi çakmadır. Allah aşkına kabul edin, bunu yurtdışından gelmiş birine nasıl anlatırsınız? "Davos'u hatırlar mısınız?" Ama yarın için bakıldığında, mesela 2010 bütçesinde Hazine'nin borçlanma yönetimi ile kamunun cari yıl bütçesi arasındaki bağlantı kopacaktır. Aynen o eski meşum günlerde olduğu gibi, hesaplarda ayrıntısı gözükmeyen ödemeler için kamu borç stoku yükselmeye başlayacaktır. Hatırlar mısınız eskinin "hesaben tahvil" ve de "nakit dışı tahvil satışı" işlerini? O vakit, ne kadar şeffaftık hatırlayın? İşte bu borçlanma limiti değişikliği kamu hesaplarının şeffaflığını bozacaktır. Bu, ilk noktadır. İkincisi, bu bir geriye doğru gidiştir. 2002 yılında değişen şimdi geri gelmektedir. Yoksa 2010 bütçesi de mi çakma olacaktır? Üçüncüsü, kamu bütçesinin küresel krizin getirdiği iktisadi yavaşlama nedeniyle giderek bozulması sonucunda önümüzdeki dönemde kamu borçlanması kamu hesaplarının en dikkatle takip edilmesi gereken kalemi olacaktır. Böyle bir dönemde kamu borçlanmasında şeffaflıktan uzaklaşılması kötüdür. IMF ile anlaşma imzalamamakta direnen bir idarenin memleketin yegâne mali kuralını, "kriz bizi teğet geçti" inadı yüzünden, bir çakma bütçeye kurban etmesi ne anlama gelmektedir? Türkiye'nin problemi seçimin zamanlamasıdır

    Bu yazı 16.06.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır