Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Seçimi hemen yaparsak, işimize odaklanabilir miyiz

    Güven Sak, Dr.02 Temmuz 2009 - Okunma Sayısı: 1181

    Bir küresel "başarı" öyküsüne daha imza attık. Türkiye ekonomisi 2009 yılının ilk çeyreğinde dünya küçülme rekorunu kırdı. Küçülme bu dönemde bütün dünyanın problemi ama bu kadar çok küçüleni yok. Üstelik yılın ilk çeyreğinde utanmadan büyüyen ekonomiler de var. Neden biz böyle olduk? 2001 krizinden sonra uygulanan programın getirdiği, göreli istikrar ile Gümrük Birliği anlaşmasının birleşmesi bizi hızla küresel ekonominin daha entegre bir parçası yapmıştı. Şimdi oradaki daralmayı şiddetle hissediyoruz. Biz istedik, daha fazla dünyalı olduk, şimdi ise ceremesini çekiyoruz. Parçası olduğumuz Avrupa pazarının hızla daralması da elbette bunda etkili. Ama bakın bir neden daha var: İktidar kavgasının getirdiği bir hareketsizlik de etkili, yerlerde sürünen performansımızda. Yöneticilerimizin iktidar kavgasından kafalarını kaldırıp, dış politika, iç huzur, ekonomi, yarının küresel rekabet haritasına Türkiye'yi yerleştirmek gibi yaşamımızı yakından etkileyecek herhangi bir konuda karar alamadığı bir dönemden geçmekte olduğumuzun farkında mısınız? Meselelerimizi yönetemedikçe, meselelerimiz bizi yönetecek. Vaziyet pek iyi olmayacak ama bakın son derece şenlikli olacak. Seyirlik malzeme bol olacak. Seyretmek sorun değil, elbette ama bizi olsa olsa bir seçim paklar artık. Seçimi hemen yaparsak, işimize odaklanabilir miyiz? Daha önce ne demiştik? "Sizin iki ay sonra rakamlara bakarak göreceğinizi, ben şimdi yaşıyorum" demiştik. Şimdi elbette evvelki gün açıklanan küçülme rakamı tam da bu manada bir rakamdır. Dün yaşadıklarımıza ilişkindir. Peki, işler bundan böyle pek mi iyi olacaktır. Bir kere 2009 yılının kayıp bir yıl olduğu artık tescillidir. 2010 yılı 2009 yılından iyi olacaktır. Peki, rakamlardaki bu iyileşme hissedilecek midir? Hayır. Böyle atalet içinde giderse hayır. Bu ilk tespit olsun. Gelelim ikinciye.. İlk çeyrek için büyüme rakamları açıklandı. Ama bakın ihracat rakamları her ay birkaç koldan açıklanıyor. En son mayıs ayı ihracat rakamları yaklaşık yüzde 40'lık bir daralmaya işaret ediyordu. 2009 yılının başından beri ihracatımızdaki küçülme eğilimi hız kesmeden devam ediyor. Bu krizi öteki krizlerimizden farklı yapan en önemli etken tam da bu zaten. Daha önceleri kur şokunun da etkisi ile her krizin başlangıcından birkaç ay sonra, şirketlerimiz ihracat yaparak toparlanırdı. Şimdi ortada tam tersi bir eğilim var: İlk grafik tam da onu gösteriyor. Krizin başlangıcından beri ihracatımız bir uçurumdan aşağıya yuvarlanmaya devam ediyor. Daha önceki krizlerden (1994 ve 2001) hiç de alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıyayız. Peki, ihracatta azalma eğilimin Mayıs 2009'da da devam ediyor olması ne anlama geliyor? İlk çeyrekte yaşanan küçülme yalnızca dünde kalmış gibi durmuyor. 2009 yılının en kötü tahminlerimizin realize olacağı kayıp bir yıl olduğunu teyit ediyor. Bu da ikinci tespitimiz. Peki, 2010 yılında daha hızlı toparlanma şansımız var mıdır? Hayır. Buna ilk delil yapısaldır. Madem ihracat kanalından başladık öyle devam edelim. Türkiye'nin birinci ihracat partneri Avrupa Birliği'dir (AB). Oranın toplam ihracatımızdaki payı yüzde 50'ye yakındır. AB ülkeleri için yapılan büyüme tahminleri, bu ülkelerdeki toparlanmanın uzun zaman alacağına işaret etmektedir. Bu durumda, Türkiye'nin 2010 yılında hızlı bir dış talep canlanması beklememesi gerekmektedir. Son dönemde, can havliyle başlayan ihracat pazarı değiştirme denemesi ölçek olarak bakıldığında yeterli değildir. Aşağıdaki grafik, 2009'un ilk beş ayında 2008'in aynı dönemine göre toplam ihracatımız içerisinde payı en fazla artan ve azalan ülkeleri göstermektedir. Dikkat edilirse 2009'un ilk beş ayında Türkiye'nin ihracatı içindeki göreli önemi en fazla artan ilk on ülke (İsviçre hariç); Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Asya'da bulunmaktadır. Bu elbette oraya yönelen şirketler için bazı bölgelerimiz için fevkalade iyidir. Mesela Gaziantep, Kahramanmaraş ekonomileri için teker teker iyidir. Elbette bu pazar değiştirme operasyonu bizim dinamizmimizi göstermektedir. Aynı şekilde bakıldığında ihracat pazarı olarak payı azalanların ise çoğunlukla Avrupa ülkeleri oldukları dikkat çekmektedir. Bütüncül olarak değerlendirildiğinde, 2009'un ilk beş ayında, kazançların mertebesi kayıpları karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Grafikte yer alan ve pazar payı artan ülkelere yaptığımız ihracat, 2009'un ilk beş ayında 2008'e göre 3.2 milyar dolar artmıştır. Buna karşılık payı en çok azalan on ülkeye yaptığımız ihracat 12.2 milyar dolar gerilemiştir. Kazancımız kaybımızın yaklaşık yüzde 26'sıdır. Üçüncü tespit şudur: AB pazarı toparlanmadan Türkiye'nin ihracatı toparlanamaz. Bunun anlamı nedir? Şudur: Türkiye, dünyada en erken toparlanan ülke olmayacaktır. Olup biteni geriden takip edecektir. Dersine çalışmayanın hali her yerde ve her zaman aynıdır. Vaziyetimiz "hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten" vaziyetidir.  Demek ki neymiş? Tedbir almak faydalıymış. IMF ile anlaşmamakta diretmek krizi derinleştirirmiş. Ondan sonra, olsa olsa, hükümetlerin çakma belge bağımlılığı artarmış. Millete gösterecek cambaz gerekirmiş.

     

     

     

     

     

     

     

    1994, 2001 ve 2008 krizlerinin başlangıcından itibaren aylık ihracat değişimi (%)

    Not: Krizin 1994'te ocak, 2001'de şubat, 2008'de ise temmuzda başladığı varsayılmıştır.

     

     

     

     

     

     

    Türkiye'nin toplam ihracatı içindeki payı, 2009'un ilk beş ayında en fazla değişen yirmi ülke.

    Bu yazı 02.07.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır