Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    IMF varsa tasarruf problemi nitelik değiştirir

    Güven Sak, Dr.23 Temmuz 2009 - Okunma Sayısı: 1079

    "Daha çok tasarruf etmemiz lazım" tartışmasını izliyor musunuz? Geçenlerde Kemal Derviş buralardayken konuyu ortaya arttı. Hasan Ersel, Referans'ta konuyla ilgili güzel bir çerçeve çizdi. Bu tartışma, yakın geleceğimiz için önem taşıyor. IMF'nin geçen gün gelişmiş ülkelere destek açıklaması tam da aynı meseleyle örtüşüyor. Bir geçiş dönemi problemine, bir geçiş dönemi çözümü öneriliyor. Kabul edelim ki ortada son derece kötümser bir tartışma var. Ancak geçiş dönemi dinamikleriyle bundan sonra şekillenecek yeni küresel düzeni birbirinden ayırarak düşünmekte fayda varmış gibi duruyor. O ayrımı yapmazsak, Türkiye'nin uzun süre büyüme sorunları yaşayacağı bir döneme hazırlıklı olmakta fayda var. Ya IMF gibi kurumları doğru kullanmayı öğreneceğiz. Oradaki değişimi fark edeceğiz, hatta zorlayacağız. Ya da büyümeyeceğiz. Haydi tartışmaya biz de katılalım. "Daha çok tasarruf etmemiz lazım" tartışması kötümser bir tartışma dedik. İki açıdan öyle: Birincisi, Türkiye gibi ülkelerin eskisi gibi başkalarının parasını kullanarak kolayca refah düzeyini artıramayacağı temel varsayımına dayanıyor. İkincisi, tasarruf oranları öyle şıpınişi artırılamayacağına göre, Türkiye gibi ülkeleri son derece yavaş bir büyüme süreci bekliyor. Tasarruf gibi kültürel renkler taşıyan bir iktisadi aktivitenin öyle akşamdan sabaha değişmesini beklememekte fayda var elbette. (Burada özellikle özel kesim tasarruflarından bahsediyoruz. Kamu tasarrufları ayrı bir konu.) O vakit, büyüme engelli bir dönemin başlangıcında mıyız? Evet ve de hayır. Bir geçiş dönemi için evet ama sonra ne olacağını bugünden kestirmek olanaksız. Aklımıza takılması gereken ilk soru herhalde şu olmalı: Bu iki temel tespit doğru mudur? Evet, doğrudur. Açılan tartışma bu açıdan son derece faydalıdır. Hatta şu anlamsız iktisat politikası bozkırında açan bir çiçek gibidir. Gelin tartışmaya katılalım: Peki, bu durumda yapılacak bir şey yok mudur? Hayır, vardır. Hayat devam ettikçe çare bitmez. Çare zaten ortadadır. Önemli olan çareyi görmektedir. Peki, burada çare nerededir? Tasarruf meselesinin ayrıntısına girmeden önce, genel bir ufuk turuna hazır mısınız? Güzel mavi küremiz bu iktisadi krizle birlikte uluslararası fon akımlarının yavaşlayacağı bir döneme girmektedir. Doğrudur. Uluslararası fon akımlarındaki yavaşlama dediğimizde, "bildiğimiz kanallardan" fon akımlarından bahsediyoruz. İlk tespit şudur: Eskinin, yerini yeniye doğru bırakmakta olduğu ama yeni olanın daha biçimlenmediği bir geçiş döneminin içindeyiz. Bu dönemde, sanki ortada bir yeni varmış gibi konuşmaktan kaçınmakta fayda vardır. Azalan, "bildiğimiz kanallar"dan fon akımlarıdır. Peki, gidenin yerini alacak olan nedir? Bu dönemde, özellikle bu geçiş döneminde, "olmakta olanı" biçimlendirmeye çalışmak daha önemli olabilir. Gelelim ikinci tespitimize. İçinde bulunduğumuz geçiş döneminde, uluslararası fon akımları açısından azalacak olan, özel kanallardan fon akımlarıdır. Sistemin merkezindeki bankaların bu krizle aldığı hasar böyle bir sonuca şimdilik yol açacaktır. Bildiğimiz dünyanın şimdilik sona erdiği, bu açıdan bakıldığında doğrudur. Ama unutmayalım. Biten, Allah'ın emri bir doğal düzen değil, 1980 sonrasında imkân dahiline giren bir özel fon akımları sistemidir. Ondan önce uluslararası Keynesçilik diye adlandırılabilecek, devletten devlete fon aktarımını içeren bir başka sistem yok muydu? Vardı. Günün sorusu şudur: Küresel sistem bu geçiş döneminde nasıl işleyecektir? Eğer küresel işbölümü ve değer zincirleri rekabeti eskisi gibi devam edecekse, azalan özel sektör kaynaklı uluslararası fon akımlarını devletten devlete ya da bu kez uluslararası finansal kurumlardan devlete ve hatta özel kurumlara aktaracak bir mekanizmaya ihtiyaç olacaktır. Bakın, çare için seçenek sayısı birden fazladır. Çıkış yolu vardır. Geçiş dönemi için bir çare, uluslararası finansal kurumların, özel finansal piyasaların yol açtığı boşluğu giderecek biçimde devreye girmeleridir. Burada uluslararası finansal kurumlardan kasıt IMF, Dünya Bankası gibi kurumlardır. Dördüncü tespit hemen ortadadır: Geçmişe bakıp IMF'den kaçanlar, bugün hangi dünyanın içinde olduklarının farkında olmayanlardır. IMF gibi kurumlar bu dönemde bela değil, ferahlama yolu olarak algılanmalıdır. Ve de öyledirler. 2007'den krize, IMF'nin dağıttığı fonların toplamının 1.5 milyar dolardan 185 milyar dolara yükselmiş olması, acaba başka neyin göstergesi olarak algılanmalıdır? Bizim zırnık almamış olmamız, acaba kimin faydasına olmuştur? Eğer devletler IMF ile anlaşmanın yeni anlamını kavrayamazsa, belki bundan böyle şirketler doğrudan mı IMF'ye başvurabilmelidir? Düşüncenin sınırı yoktur. Peki, uluslararası kurumlar özel piyasaların yerini geçici bir süre için düzenli olarak alamazsa ne olur? İşte o vakit, küresel sistem için kıyamet olur. Herkes kendi imkânları ile yaşamaya başlamak mecburiyetinde kalır. İç pazarlar son derece değerli hale gelir. İç tasarruflar önemli olur. Bu arada, korumacılık elbette meşru olur. Daha önce de vurguladığımız bu nokta, bugünün beşinci tespitidir. Uluslararası kurumlar yeni döneme adapte olamaz ve azalan özel tasarruf akımlarının boşluğunu doldurmazsa, o vakit yeni bir dünya kurulur ve herkes hakikaten korumacı olur. "Çin mallarını boykot" o gün için son derece meşrudur. İktisatta tek yol yoktur. Burada çizilen, yolların sadece bir tanesidir. Türkiye, "Daha çok tasarruf etmemiz lazım" tartışmasının ima ettiği gibi ya yavaş büyüyecektir ya da yeni IMF ile işbirliği yapmayı bir an önce öğrenecektir. Hatta IMF'ye yapması gerekeni öğretecektir. Biz, Türkiye'nin IMF'ye daha önce öğretmenlik yaptığını yakından biliyoruz. Yine yapabiliriz. Yine yapabilmeye cesaret etmemiz gerek. Haydi gayret. Az cesaret.

    Bu yazı 23.07.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır