Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Eximbank, Merkez Bankası'ndan daha önemlidir

    Güven Sak, Dr.20 Ağustos 2009 - Okunma Sayısı: 1531

    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faiz indirmeye devam ediyor hâlâ. Peki, bunu "işler yolunda" diye mi yapıyor? Hayır. Tam tersine, reel sektör açısından bakıldığında işler yolunda gitmediği için TCMB faiz indirmeye devam ediyor. Ne yapsın? Elinde tek bir enstrüman var, o da uysa da uymasa da işte onu kullanıyor. Biz içinde bulunduğumuz dönemde, reel kesimde yakın dönem büyümesi açısından Eximbank'ın TCMB'den daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Ya da başka bir deyişle TCMB'nin Eximbank kadar önemli olmadığına inanıyoruz. Gelin bakın neden böyle düşünüyoruz. Şimdi müsaadenizle sırayla gidelim. İlk nokta şudur: Önümüzdeki dönemde matematiksel bir toparlanma olacaktır olmasına ama bu arada iç talep pek de güçlü seyredecek gibi görünmemektedir. TCMB, son Para Politikası Kurulu açıklamasında ne diyor? "Son dönemde açıklanan veriler, iktisadi faaliyette gözlenmekte olan toparlanmanın yavaş ve kademeli olacağına işaret etmektedir. Dış talep zayıf seyrini sürdürmekte, yurtiçi yatırım talebi gerilemekte ve istihdam koşullarında belirgin bir iyileşme görülmemektedir. Ayrıca, yakın dönem gelişmeleri tüketim talebindeki toparlanmanın gücüne ilişkin belirsizlikleri artırmıştır." Buradan nasıl bir sonuç çıkartmak gerekiyor. TCMB neden bahsediyor olabilir bilmeyiz ama biz tüketici güven endekslerinin seyrindeki değişimi ilgiyle izlemeye devam ediyoruz. Yalnızca burada değil, dışarıda da. Siz son günlerde tüketici güven endekslerini izliyor musunuz? Hatırlayın. Bir süre önce "İsterseniz bu dönemde o endekslere çok da güvenmeyin" demiştik. Nedeni son derece açıktı: İçinde bulunduğumuz iktisadi duraklama sürecinin ne anlama geldiği daha açıklıkla belli olmamıştı. İnsiyaki bir biçimde "Canım, bu da aylarca sürmez herhalde" yaklaşımı bekleyişlerin oluşumunda kendiliğinden öne çıkıyordu. 2009 yılı başından itibaren güven endeksleri yukarı fırlamaya başlamıştı. Ankete cevap verenler, mesela 3 ay içinde ihracat siparişlerinin artmasını bekliyorlardı. Bu arada herkes ana ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği ülkelerinde büyümenin yeniden başlamasının zorluklarından bahsediyordu. Buradan çıkarttığımız sonuç şuydu: Anketlerin "Önümüzdeki 3 ayda ne olur?" türü sorularını değerlendirirken daha dikkatli olmak gerekiyordu. Nitekim son aylarda ileriye yönelik bekleyişler ve bu arada tüketici güven endeksleri de yatay bir seyir izlemeye başladı. Bu da ikinci nokta olsun isterseniz. Tüketici güven endeksleri neden artık daha yatay bir seyir izlemeye başladı? Nereye geldik? Gelecekle ilgili bekleyişler artık daha temkinli olmaya başladı. İktisadi duraklamanın manasını hep birlikte daha iyi anlamaya başladık. Bu işin, alıştığımız gibi, kolaylıkla ve hızla bitmeyeceğini artık hep birlikte idrak etmiş durumdayız. Tüketici talebindeki toparlanmayı yavaşlatacak olan ana unsur herhalde bu anlayış olacaktır.   Gelelim günün üçüncü tespitine: Peki, böyle bakıldığında 2010 yılı büyüme performansı açısından nereye bakmalıyız? Biz, ihracat performansının önemli bir parametre olacağını düşünüyoruz. İhracat performansı söz konusu olduğunda ise ortada ciddi bir tehlike görüyoruz. Tehlike şudur: Küçülen ihracat pazarlarında artan fiyat rekabeti nedeniyle firmalarımız pazar paylarını kaybetme riski ile karşı karşıyadırlar. TEPAV iktisatçılarının yeni tamamladıkları bir çalışma ortada böyle bir risk olduğunu göstermektedir. Riskin kaynağı üçtür: Birincisi, artan fiyat rekabeti nedeniyle firmalarımızın kâr marjları düşmektedir. Kâr marjındaki düşme tüm riski kendisi üstlenerek ihracatını yapan firmalarımızın işini zorlaştırmaktadır. İkincisi, yeni pazarlara açılarak, geleneksel pazarlarındaki küçülmeyi dengelemeye çalışan firmalarımızın daha da fazla riski üstlenmesi gerekmektedir ki bu mümkün değildir. Üçüncüsü, artan fiyat rekabeti ortamında değerli Türk Lirası duble kötüdür. Rakamlarda görülmeye başlayan, ihracatta pazar payı kaybetme riski 2010 yılı toparlanmasını sınırlandıracaktır. İşte üçüncü tespit tam da budur. İşte Eximbank'ı önemli kılan mesele burada yatmaktadır. Böyle bir ortamda hiç Eximbank kredilerinin toplam ihracat içindeki payına baktınız mı? 1995 yılında yüzde 13'ler civarında olan ihracat kredisi/toplam ihracat oranı, 2008 yılında yüzde 3'lere düşmüştür. 2008 yılında anılan oranın yüzde 3'lere düşmüş olması çok önemli olmayabilir. Dünyada gürül gürül likiditenin olduğu bir dönemde firmalarımızın özel piyasalardan kaynak temini elbette daha kolaydı. Ancak bugün artık dün değildir. İktisadi durgunluk dönemi küçülen ihracat pazarlarında rekabeti artırmıştır. Rakiplerimiz kendi firmalarını açık veya kapalı pek çok araçla desteklemektedirler. Böyle bir ortamda bizim de 1980'lerin ihracat desteklerine dönüş yaparak, firmalarımızı desteklememiz gerekmektedir. Eximbank'ı, Eximbank çevresindeki ihracatın finansmanı ve sigortalanması mekanizmasını kapsamlı bir biçimde gözden geçirmek zorundayız. Ne dedik? Reel sektör ve istihdam açısından Eximbank, TCMB'den çok daha önemlidir. Evet evet tam da öyledir. Biz bu sütunlarda, faiz indirim sürecinin başlangıcında, TCMB'nin yaptığını değil, ortada yeni bir tür sorun olduğunu vurgulamayan "konuşma tarzı"nı eleştirmiştik. İktisadi durgunluk ortamı tartışma jargonunun merkezine daha sıkı yerleşmeliydi. Merkez bankalarının konuşma tarzının yaptıkları kadar önemli olduğunu düşünüyorduk çünkü. Hâlâ da öyle düşünüyoruz. TCMB açıklamalarında hâlâ bir vurgu eksikliği olduğunu düşünüyoruz. Bir kez daha vurgulayalım: Bu dönemde, reel sektör açısından TCMB, Eximbank kadar önemli değildir. Değildir, kardeşim.

    Bu yazı 20.08.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır