Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Bakın Facebook'ta kesinlikle ilk ondayız

    Güven Sak, Dr.29 Ağustos 2009 - Okunma Sayısı: 1034

    Bu topraklarda yaşayanların tükenmez bir en başlarda olma tutkusu vardır. Birinci gelmek, olmadı ilk beşe girmek, beceremezsek ilk ona dahil olmak her zaman için önemlidir. Ne bileyim işte, öyle bir şeydir. Dünyanın on yedinci büyük ekonomisine sahibiz muhabbetinin kaynağı buradadır. Avrupa ekonomilerine bakıldığında ise Avrupa'nın altıncı büyük ekonomisiyizdir. "Peki, biz kaçıncıyız?" diye saymayı sevenlere biz de bir sıralama verelim bugün. Efendim, sanal malumat paylaşma sitesi Facebook'ta durumumuz gayet iyi görünüyor. Kesinlikle ilk ondayız efendim. Gelin bunun manası üzerine biraz düşünelim bugün müsaadenizle. Bu, şimdi iyi bir şey midir, yoksa kötü müdür? Önce, "Nereden çıkardın şimdi bunu" diyenlere birkaç kaynak sayalım. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun bastırdığı Türkiye 2009 kitabına göre Facebook'ta, Türkiye kökenli kullanıcıların sayısı açısından bakıldığında ilk üçteyiz. Bu, elbette fevkalade iyi. Nüfus sıralamasında ilk üçte olmadan, Facebook'ta ilk üçte olmaktan bahsediyoruz. Ama orada fazla ayrıntı yoktu, bu nedenle ben bir de Alexa'dan bu Facebook'a kimler giriyor diye baktım. Bakın, Alexa'ya göreyse, Türkiye kökenli internet adreslerinden Facebook'a girenler açısından bakıldığında dokuzuncu sıradayız. Avrupa ülkeleri açısından bakıldığında ise ilk beşteyiz. Nasıl ama? Avrupalılar sıralaması şöyle: İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya'dan sonra Türkiye geliyor. İlk dokuzda Avrupalı olmayanlar ise şöyle: Amerika Birleşik Devletleri, Endonezya, Hindistan, Kanada. Biz bunlar arasında dokuzuncu sıradayız. İspanya ise onuncu sırada. Önce Facebook'tan başlayalım isterseniz. Bilmeyenler için not edelim. Facebook, 2004 yılında yayına başlamış bir internet sitesidir; Türkiye'de tutması ise 2007 Eylül'ünden sonra başlıyor. Bize göre Facebook, bir nevi sanal piyasa yeridir. Geçenlerde alışveriş merkezlerinden (AVM) bahsederken, "Bunlar artık çağdaş mesire yerleridir" demiştik. İşte Facebook da bir nevi dünkü mesire yerinin bugüne aktarılmış halidir. O da çağdaş mesire yeridir. Hem de eski anlamı ile mesire yeridir. Ne yapılır? Piyasa yapılır, karşılaşılır, sohbet edilir. Hayat hakkında paylaşılmak istenenler paylaşılır. Haberleşilir. İşte böyle bir şeydir. Bir taraftan bakarsanız da bir nevi kahvehanedir. Kullanıcı sayısı ise 250 milyondan fazladır. Her gün yaklaşık 120 milyon kişi Facebook web sitesini ziyaret etmektedir. Yani şöyle bir kahvehaneye takılmaktadır. Soruyu tekrarlayalım: "Şimdi bu sıralamada önlerde yer almak iyi midir, kötü müdür?" İlk olarak, bu kadar insanın Facebook sitesine takılabilmesinin ön koşulu bir bilgisayara erişebilir ve de internet kullanabilir olmalarıdır. Bu kesinlikle iyidir. Türkiye başka ülkelerle kıyaslandığında çağın teknolojik seviyesine yabancı değildir. Bilgisayar ve de internet kullanımının yaygınlaşıyor olması orta vadede Türkiye için faydalıdır. 2007 yılında TEPAV'ın yaptığı bir çalışmada, işverenlerin çalışanlarında aradığı iki önemli beceriden bir tanesi bilgisayar kullanımıydı. (Diğeri de yabancı dildi.) Bakın vaziyet o kadar da kötü olmamalıdır. Ortada bir temel vardır. Facebook rakamları Türkiye'de yaşayanların dünyadaki gelişmelerden kopuk olmadığına delildir. Bu ilk tespittir. İkinci nokta ise şudur. Facebook'taki bu Türkiye kökenli yaygınlığın acaba ne kadarı bizim kahvehane kültürü ile alakalıdır? İstatistiklere göre Facebook kullanıcılarının üçte ikisi üniversite mezunu değildir. Ya çok gençlerdir ya da üniversite mezunu değillerdir. Facebook ancak son zamanlarda, 35 yaşının üzerindeki kullanıcıların artmakta olduğunu raporlamaktadır. Ancak bu olgu daha yenidir. Böyle bakıldığında, Facebook hakikaten mesire yerlerinden ziyade kahvehanelere veya pastanelere benzemektedir. Gençler sosyalleşmek için burada toplanmaktadırlar. Toplananların esasen yapacak başka bir işi de yoktur. Böyle bakıldığında kötü gibi görünse bile ilk tespit hâlâ önemlidir. Üçüncü nokta ise yukarıdaki sonuçlara bir kere daha bakmayı gerektirmektedir. Türkiye'nin dokuzuncu sırada olduğu listede Japonya otuz beşincidir. Buyurun buradan yakın bakalım. Şimdi Japonya internetin ve bilgisayar okur-yazarlığının yaygınlığında Türkiye'den daha mı geride durmaktadır? Yoksa Japonlar içe kapalı, dünyayı dışlayan bir ulus mudur? "Haydi canım sen de, yok artık" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Elbette yoktur öyle bir şey. Türkiye'de yaklaşık 16 milyon internet kullanıcısı vardır. Bu, nüfusun yaklaşık yüzde 21,1'ini oluşturmaktadır. Japonya'da ise yaklaşık 94 milyon internet kullanıcısı vardır ve bu, toplam nüfusun yaklaşık yüzde 74'ünü oluşturmaktadır. Facebook'a dönersek, bu site Türkiye'de Yahoo'dan hemen sonra ikinci sıradayken, Japonya'da tam elli dördüncü sıradadır. Japonlar bizden çok fazla internete girmektedirler ama Facebook'u o kadar da tutmamaktadırlar. Neden öyle yapmaktadırlar? Gayet basit bir nedenle galiba: Japonya'da yerel içerik sağlayan onlarca internet sitesi vardır, Türkiye'de ise yoktur. Kimse Japonların içe kapalı olduklarını da herhalde söyleyemez. Ama bakın orada "yerel içerik" sağlama konusunda bir sığlık söz konusu değildir. Türkiye'de herkesin Facebook'lu olmasının nedenini belki de burada aramak gerekmektedir. Soruyu şöyle de sorabiliriz: 2004 yılında Türkiye'de gençler arasında hayli popüler olmaya başlayan ve Facebook'la aynı işlevi görmeyi hedefleyen "Yonja" adlı web sitesi neden yerel bir kahvehane olarak ön plana çıkamamıştır? Buyurun size bir uzman sorusu bakalım. Biraz düşünün biz de döneriz bu meseleye. Dördüncü olarak ise internetin yaygınlığı ile ilgili yapılan sıralamalarda Türkiye ilk 47 ülke arasına bile girememektedir. Dedik ya, internet yaygınlığı yüzde yirmilerdedir. Bu oran mesela Malezya'da yüzde 59'lardadır. Demek ki ilk tespitimiz o kadar da doğru değildir. Facebook'taki Türkiye kökenlilerin çokluğu memleketin dijital bölünmenin kötü tarafında olduğu gerçeğini gizlememektedir. Buradan çıkacak beşinci tespit ise şudur: Yanlış özelleştirme politikası ve Türk Telekom'un rekabeti engelleyen uygulamaları ve de Telekomünikasyon Kurumu'nun amacını bir türlü kavrayamamış olmasının da etkisiyle Türkiye, dijital rekabette iki açıdan geridedir. Birincisi, internet servis sağlayıcılığı hizmetlerinin maliyeti açısından memleketimiz, ilgili yöneticilerimiz her yerde hiç sıkılmadan öğünebilirler, OECD birincisidir. İkincisi, tam da aynı nedenle bu memlekette yerel içerik tasarımı bir endüstri olarak yerlerde sürünmektedir. Bu da akıllı bir sanayi politikasını bir türlü hayata geçirememiş olmamızla yakından alakalı görünmektedir. Japonya örneğine bir de bu açıdan bakmakta fayda vardır.   Böyle bir ülke küresel rekabette sıçrama yapamaz. Böyle bir ülkede verimlilik artışları sınırlı kalır. Böyle bir ülke ihracatta olsa olsa pazar kaybeder. Böyle bir ülke internet üzerinden alışverişe bir türlü geçemez. Bütün bunları yapmanın maliyeti yoktur. İş yalnızca tekelleri kırmakla alakalıdır.Türkiye cephesinde değişen bir şey yoktur: Yöneticilerimizin basiretsizliği yarınlarımızı karartmaktadır.

    Bu yazı 29.08.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır