Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    1980 kurumlarını gözden geçirme zamanı çoktan geldi

    Güven Sak, Dr.24 Ekim 2009 - Okunma Sayısı: 1092

    1980 kurumları yaşamımızda derin bir yer tutuyor. Bilmem farkında mısınız? Halbuki onları bundan yaklaşık 30 yıl önce kurmuştuk. Daha önceleri yoktular. Yirmi dokuz yıl bir insan hayatında bile çok değil. O gün onların bir işlevleri vardı. İşlevlerini yerine de getirdiler ama artık onları yeniden düşünmemiz gerekiyor. 1980 kurumları denildiğinde, bunların ekonomi ile alakalı olanlarını ekonomi ile doğrudan alakalı değilmiş gibi görünenlerinden ayırmak gerekiyor. Bugün kısmi bir değerlendirmeye ne dersiniz? Aslında Türkiye'nin askeri müdahale ürünü tüm kurumlarını birbir elden geçirmesi gerekiyor. Ama şu son zamanlarda âdet olduğu üzere, "şöyle bir elden geçirelim, hareket olsun" laubaliliği ve hazırlıksızlığı ile değil, ciddiyetle kurumsal altyapımızı elden geçirmek gerekiyor. Bu arada Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ile ilgili sözümü de unutmuş değilim. YÖK her ne kadar ekonomi ile doğrudan alakalı değilmiş gibi görünse de bu, yalnızca bir algı yanılması. YÖK ekonomi ile yakından alakalıdır ve dönüştürülmesi gereken 1980 kurumları listesinde başlarda yer almaktadır. Türkiye ekonomisinde sağlam bir yenilikçilik (inovasyon) sürecinin önünü açabilmek için YÖK'ün elden geçirilmesi elzemdir. Ama ona nasıl olsa geleceğim. Bugün müsaadenizle 1980 sonrası ihracat hamlemizin başını çeken kurumsal yapılanmalardan söz edelim. Bu arada önümüzdeki dönem için bir iki hedef belirleyelim. Öyle ya, 1980 sonrası aynı zamanda Türkiye'nin "ihracat hamlesi" yıllarıdır. Gelin önce bir rakamlara bakalım. Sonra da bir iki tespiti sıralayalım. Zaman artık 1980 kurumlarını aşma zamanıdır. Zaman artık Türkiye'nin önüne yeni hedefler koyma zamanıdır. Ortadaki atalet hedefsizliktendir. Bu dönemin en önemli özelliği hedefsizliktir. Gelin başlayalım. İhracatla ilgili olan 1980 kurumları denildiğinde, benim aklıma ilk olarak Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Eximbank geliyor. Dolayısıyla bugünkü sohbetin konusu onlar olsun isterseniz. İstekliler özel sektör tarafından Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi'ni (DEİK) de listeye dahil edebilirler. O da bir 1980 kurumudur güzide memleketimizin. Onun da kurucusu bir nevi Turgut Bey'dir. Kurumların işlevlerini yerine getirip getirmediklerinin en güzel göstergesi, ilgili oldukları alandaki rakamlar olabilir. Rakamlar büyük bir başarı hikâyesine işaret etmektedir. Türkiye 1980 yılında 3 milyar dolar ihracat yapmaktaydı. 2008 yılı itibariyle bu rakam 132 milyar dolara yükselmiştir. Kişi başına 65 dolar ihracat yapan bir ülkeden kişi başına 1800 dolar ihracat yapan bir ülke haline yirmi sekiz yılda geldik. Yalnızca o da değil, 1980 yılında dışarıya sattığımızın yüzde doksanı tarım ürünleriydi, şimdi ise yüzde doksanı sanayi ürünü haline geldi. Üstelik bu ihracatın yüzde 55'i de Avrupa Birliği ülkelerine yapılmaktadır. Bu da fena bir performans kriteri değil hakikaten. Yaklaşık otuz yıl içinde Türkiye bir tarım ülkesinden bir sanayi ülkesine doğru evrildi. Üstelik son derece rekabetçi bir pazarda önemli bir pay elde etti. Bütün bunlar iyidir. Bu çerçevede, ihracatla ilgili 1980 kurumları işlevlerini yerine getirmişlerdir. Benzer bir performansı dış müteahhitlik işlemlerinde de gösterdi Türkiye aynı zaman dilimi içinde. Bunu da not etmekte fayda var. Ekonomimize yabancı para temininde dış müteahhitlik şirketlerimiz önemli bir işlev üstlendiler. Bugün Çin'den sonra Türkiye var dış müteahhitlik işlemleri piyasasında. Dünya Bankası dünyanın her yanında proje yaptıran, proje desteği sağlayan küresel bir kuruluş değil mi? Bakın Dünya Bankası verilerine göre Türk müteahhitlik şirketleri Dünya Bankası'nın proje portföyü içinde ağırlığını en hızlı artıran grubu oluşturuyor. İçeride TOKİ eliyle özel sektörün hareket alanını kısıtlamaya ağırlık verdiğimiz bir dönemde, müteahhitlik şirketlerimiz ağırlığı dışarıya kaydırmış gibi görünüyorlar. Erzurumlu İsmail Hakkı Efendi'nin "Hak şerleri hayreyler" dediği bu olsa gerek. Şekil 1. Dünya Bankası projelerinden Türk müteahhitlik şirketlerinin aldığı işler (milyon $) Peki, bu performanstan çıkarılması gereken dersler nelerdir? Dersler üçtür ve bundan sonrası için yolumuzu aydınlatmalıdır. Birincisi, Türkiye 1980 yılına bir cari işlemler açığı krizi ile geldiği için, bizim için dış ekonomik ilişkilerin özü "elimizdeki mal veya hizmeti bir an önce dışarıya satıp, dövizi alıp memlekete getirmek" olarak algılanmıştır. 1980 kurumları bu çerçevede dış ticaret ağırlıklıdır. Halbuki gelinen noktada dış ekonomik ilişkilerin temeli artık yalnızca "parayı alıp gelmek" olmamalı, gidilen yere yerleşmek olmalıdır. Bu ilk tespittir. İkinci tespit ise "parayı alıp gelme" performansının şahikası olan ihracat performansımız ile alakalıdır. Türkiye bugüne kadar zorlu Avrupa Birliği pazarına mal satmıştır, çünkü Avrupa Birliği, kuralları olan, malı teslim ettiğinizde ödemeyi nasıl alacağınızı bildiğiniz, ödemeler sisteminin gelişmiş olduğu uygar bir pazardır. 1980 kurumları esas olarak uygarlığımızın parçası olan pazarlarda para kazanma esasına dayalı olarak kurulmuşlardır. Şimdi bu yaklaşımı değiştirme, uygarlığımızın parçası olmayan Orta Doğu, Orta Asya vb pazarlara mal satıp, para kazanma zamanıdır. Üçüncüsü ise şudur: Türkiye artık dış yatırımların desteklenmesine imkân verecek mekanizmalara ihtiyaç duymaktadır. Dış yatırım içerideki yatırımların değerini artıracaktır. Bu husus iki açıdan önemlidir: Birincisi, bölgede Türkiye'nin artan görünürlüğü için Türk şirketlerinin dış yatırımları önem taşımaktadır. İkincisi ise kaynağı Türkiye'de bölgesel değer zincirleri tasarlanabilmesi için Türk şirketlerinin dış yatırımları önem taşımaktadır. Ancak bugünkü durumda bahsettiğimiz kurumlar, her ne kadar ihracat envanterini iyi biçimde tutabilip güvenilir veriler sunsalar da Türk yatırımcıların Türkiye dışındaki yatırımları konusunda yeterince malumata sahip değillerdir. Malumata sahip olmayan da dış ekonomik ilişkiler stratejisi üretemez. Bunları yapabilecek bir mekanizma bugün ortada görünmemektedir. Odağımızdaki ihracatın yanına dış yatırımlarımızı da eklememiz gereken bir dönemde, kurumlarımıza bir de bu gözle bakmak gerekmektedir. Türkiye 1980 kurumlarını değiştirmelidir. İlk aşamada Dış Ticaret Müsteşarlığı'nı ve de Eximbank'ı elden geçirmekte fayda vardır. Çok işimiz vardır çok. Bu konuya devam edeceğim.

    Bu yazı 24.10.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır