Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Amerika nasıl büyüdü? Türkiye neyi teğet geçti?

    Güven Sak, Dr.03 Kasım 2009 - Okunma Sayısı: 1230

    Amerikan ekonomisi 2009 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 3,5 oranında büyüdü. Böylece ekonomide serbest düşüş dönemi sona erdi. Toparlanma dönemi başladı. Peki, artık iş bitti mi? Hayır. Amerikan ekonomisindeki düşüşün sona ermesi ile birlikte, en hızlı Türkiye'nin büyüyeceği o merakla beklenen dönem başlamış mı oldu? Yok canım. Ekonomide sapla samanın birbirinden ayrılması gereken bir dönemin başındayız. Öncelikle neyi kaçırmış olduğumuzun bir muhasebesini çıkarmaya başlayalım.

    Türkiye'nin politika ataleti içinde kasılıp kaldığı dönemde neleri kaçırdığını merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Amerikan ekonomisi 2009 yılının üçüncü çeyreğinde parlak bir performans sergiledi. Dünya ekonomisindeki eğilimleri takip eden herkesi ferahlattı. Hemen herkes ortadaki bereketsiz büyümeyi öne çıkarmaya başladı elbette. Ama bu durum, rakamların ilk kez pozitife döndüğü gerçeğini değiştirmemeli. Birinci nokta isterseniz bu olsun. Büyüme rakamlarının dört çeyrek üst üste daralmadan sonra pozitife dönmüş olması kötü değil iyidir. Ancak elbette ortadaki istihdam kayıpları son derece ciddidir. Paul Krugman'ın geçenlerde Amerikan "The New York Times" gazetesinde ortaya koyduğu tablo ciddidir. Amerikan ekonomisinin 2009 yılının üçüncü çeyreğinde sergilediği performansı (yüzde 3,5) yıllık performans olarak alırsak, bu rakam, Bill Clinton dönemi yıllık ortalama büyüme oranına son derece yakındır. Clinton döneminin yıllık büyüme ortalaması yüzde 3,7 civarındadır. Clinton dönemi boyunca işsizlik oranı bu yıllık büyüme oranının katkısı ile yüzde 7,4'ten yüzde 3,9'a inmiştir. Ne kadar zamanda? 1992 yılının sonundan 2000 yılının sonuna kadar tam sekiz yılda işsizlik 3,5 puan azalmıştır. Meseleye parmak hesabı ile bakarsak, işsizlik oranının bugünkü yüzde 9,8'den yüzde 6,3'e inmesi için bir sekiz yıl daha gerekmektedir. Hangi varsayım altında? Yıllık ortalama büyüme oranının Amerikan ortalamalarına göre yüksek bir düzey olan yüzde 3,5 düzeyinde kalması koşuluyla. Evet, bir yeni dönem başlamıştır ama toparlanma dönemi dinamikleri kafaları karıştırmaktadır. Ortada uzun bir bereketsiz büyüme dönemi olacaktır. IMF Başkanı Kahn'ın işsizlik vurgusunu bu çerçevede almakta fayda vardır. Hissedilmeyen toparlanma toparlanma sayılmaz. İşsizlik rakamları böyleyken ve toparlanma bu rakamlarda bir iyileşmeye yol açmazken durgunluk sona erdi diye sevinilmez. Durgunluk, işsizlik rakamlarına göre daha devam edecektir. Bu da akılda tutulması gereken ikinci noktadır. Peki, Amerikan ekonomisindeki toparlanmanın kaynağı nedir? Elbette Obama'nın devreye koyduğu mali genişleme planıdır. Dışarıdan gelen müdahale serbest düşüş halini nihayete erdirmiştir. Geç kaldı, yeterli olmadı söylemine rağmen, Amerikalı yetkililer Şubat 2009'dan Eylül 2009'a kadar 175.8 milyar dolarlık kamu kaynağını ekonomiye enjekte etmiştir. Evet, harcanan tutar öyle 800 milyar dolara yakın filan değildir. Keşke olsaydı ama bu kadarı bile işe yaramıştır. Harcanabilir yaklaşık 360 milyar doların 175 milyar doları ilk sekiz ayda son derece hızlı bir biçimde harcanmıştır. Hatta şubat-haziran arasında harcanan tutar 90 milyar civarındadır.

    Üçüncü nokta şudur: Mali genişleme programı son derece hızlı bir biçimde hayata aktarılabildiği için toparlanma süreci başlayabilmiştir. Bu arada, mali genişleme programına harcanan bir doların en çok iktisadi aktiviteye dönüştüğü alanlar itibariyle de bakılabilmektedir. Buna göre en hızla dönüş sağlayan, harcanan her dolara en çok iktisadi katkı yaratan alan, bir dolara karşı 1.6 dolarlık iktisadi aktivite düzeyi ile işsizlik sigortası ödemelerinden yararlanma koşullarının esnekleştirilmesidir. (TEPAV Mart 2009 kriz önerileri listesine bir kez daha bakmanızı öneririm, bu çerçevede) Yeni işini kaybedenlerin harcamalarını güvenceye alacak bir biçimde, işsizlik yardımından daha uzun süre ve daha az formalite ile yararlanması için "İşsizlik Sigortası" sisteminin esnetilmesi amacıyla harcanan tutar yaklaşık 25 milyar dolardır. Harcama çeki, sağlık sigortası destekleri, vergi indirimleri gibi diğer destekleri de eklerseniz, bireylere aktarılan tutar yaklaşık 70 milyar dolara ulaşmaktadır. Dolayısıyla buradan çıkartılacak dördüncü tespit şudur: Yalnızca kamu kaynağını harcamak değil, kamu kaynağını, en çok fayda sağlayacağı alana doğru harcamak önemlidir. En çok faydayı sağlayan alanlar ise doğrudan bireylerin alım gücünün desteklenmesidir. Amerikan deneyimi vergi indirimleri yerine harcama artışlarının ve kamu transferlerinin daha etkili olduğunu göstermektedir. Buradan çıkartılması gereken beşinci tespit tam da bu noktadadır. Türkiye, kamu transferleri konusunda aktif bir politika çerçevesine sahip olmadığı için geçen dönemde son derece önemli bir fırsatı kaçırmış görünmektedir. Amerikan rakamları kaçan fırsatı göstermektedir. Ataletin etkisini göstermemesini beklememek gerekir. Sayın Ersin Özince'nin dünkü Referans'ta yaptığı tespit son derece doğrudur: Bankalarımız faiz oranlarının düşüşü esnasında elde ettikleri kârları, yakında edecekleri zararları karşılamak için kullanacaklardır. Ne demiştik? Şirketleri kötü durumda olan bir ülkenin bankaları iyi durumda olamazdı. Ne demiş atalarımız? Akacak kan damarda durmaz. Böyle bir ekonomide toparlanma hızı da sınırlı olur. Türkiye'nin beceri ile tasarlanmış bir mali genişleme politikasına sahip olamamasının neden olacağı hasarın etkilerini önce ekonomide, sonra da siyasette göreceğiz. Yaşayıp göreceğiz. Merak etmeyin, hadise görünür hale geldikçe ortadaki illiyet bağına işaret edeceğiz.

    Peki, yapılacak bir şey yok mudur? Vardır. Ne yapmak gerekir? Bekleyin yakında.

    Bu yazı 03.11.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır