Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Demir pirinç çanağının peşinde bu kez bir milyon kişi vardı

    Güven Sak, Dr.05 Aralık 2009 - Okunma Sayısı: 1151

    Hadi daha kesin söyleyelim. Geçen pazar Çin'de kamu personeli sınavlarına tam 1 milyon 40 bin kişi katıldı. 2010 programına göre yaklaşık 15 bin kişi işe alınacaktı. Ama sınava tam bir milyon kırk bin kişi katıldı. Bu amaçla 44 ayrı merkezde sınav düzenlendi. Geçen yıl aynı sınava Çin genelinde 770 bin kişi başvurmuştu. 2009 yılında boş kadro sayısı 13 bin 500 civarındaydı. Doğrusu ya ben sınavdan İngiliz The Guardian gazetesinin orta sayfa fotoğrafı sayesinde haberdar oldum. Ve birden merakıma mucip oldu. Bizim buralarda, malum daha önemli işlerimiz var, birbirimizi yemekten etrafa bakmaya fırsatımız olmuyor. Başbakandan başlayarak, herkesin komşusu ile büyük bir şevkle kavga ettiği bir ortamda, haliyle, böyle konular gazetelerin de ilgisini çekmiyor. Olsun, benim ilgimi çekiyor. Fotoğrafta Wuhan'da sınava girmek için bekleyen karınca sürüsü kadar insan vardı. Bakın o fotoğraf bana neler düşündürdü? Memleketteki kavga ortamından usananları aşağıya bekleriz efendim. Çin'de düzenli gelire ve sigortaya sahip işler, "demir pirinç çanağı"na (iron rice bowl) sahip olmak diye adlandırıyorlar. Garanti iş yani. Bu son sınavları twitter'da "altın" pirinç çanağı olarak ananlar da vardı aslında. Neden altın olduğu herhalde açık. 2008 krizi ortalığı kasıp kavurmaya başladığından beri, devlet memuru olmak yeniden önem kazanmaya başlamış Çin'de. Çocuklar gazete mülakatında geçen yıl öyle diyorlardı: "Tam altmış yere başvurdum, on yerden cevap aldım, herkes 'biz sizi ararız' diyordu. Bir de şansımı bu sınavda denemek istedim." Kriz, 2008 mezunlarından sonra, 2009 mezunlarını da kötü etkileyecek gibi duruyor. Devlet memuriyetine girmek için yapılan merkezi sınava girenlerin sayısı bir yıldan diğerine yüzde 35 artıyor. "Çin'de vaziyet nasıl?" diye düşünenlerin herhalde bu durumu da dikkate almasında fayda var. Bir not düşelim tam da bu noktaya. Bu kadar malumattan sonra, gelin The Guardian'daki fotoğrafın bana düşündürdüklerine bir bakalım: Resme bakınca, insan önce evrende yalnız olmadığımızı daha bir iyi idrak ediyor. Merkezi sınav bir tek bizim buralarda yapılmıyor, bakın orada da yapılıyor. Liyakate dayalı sistemlerde mutlaka bir tayınlama mekanizması gerekiyor. Ortada yalnızca 15 bin kadro olup, buna yerleşmek isteyen bir milyon kişi olunca bir tayınlama mekanizması tasarlamak zorunlu oluyor. Aynı durum, mesela üniversiteye giriş sınavları için de geçerli. Her nedense bizim buralarda anlamsız bir "bu yıl üniversiteye giriş sınavlarını kaldıracağız" muhabbeti olsa da bakın bu iş her yerde böyle yapılıyor. Ya bizim YÖK'ün buralarda yıllardan beri iştiyakla yapmaya hâlâ devam ettiği gibi, üniversiteyi üniversite olmaktan çıkarmak üzere yoğun bir faaliyet içine girmek gerekiyor ya da hakiki üniversiteye girmek için bir tayınlama sistemi tasarlamak. Dolayısıyla burada bütün mesele amaca uygun bir tayınlama sisteminin tasarım biçimi aslında. Yoksa bir tayınlamanın gerektiği açık. Nasıl onlar Sui hanedanından Cing (Qing) hanedanına kadar tam 1300 yıl böyle liyakate dayalı bir sistemi işletmişlerse, biz de Osmanlı'da benzer bir gelenekten geliyoruz. Onlar 605'ten 1905'e kadar böyle gitmişler. Devletin devamlılığını liyakatle sağlamışlar. Biz de esasen öyle yapmıştık normal zamanlar içinde. Son dönemde ise Çin'de devlet memuriyeti sınavları 1994 yılından beri merkezi olarak yapılıyor. Sınavın elbette bir sistemi de var. Mesela sınavda kopya çektiği tespit edilenler beş yıl müddetle sınavlara katılamıyorlar. Önce bir zekâ testi yapılıyor, sonra bir deneme yazdırılıyor. Yılbaşında ise ayrıntılı bir mülakat yapılıyor. Her sınav kendi bürokrasisini de yaratıyor. Her sınav bir ÖSYM çıkarıyor. İkinci nokta ise herhalde şu olmalı: Devlet bürokrasisi içinde yer almak Çin'de hâlâ önem taşıyor. Hatta giderek daha önemli oluyor. Halbuki Çin girişimciliğin cenneti biçimindeydi. Ama bakın krizle birlikte sanki o yaratıcı yıkım süreci o kadar da iyi işlemiyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu geçenlerde boşuna yüreğinin burkulduğunu söylemiyordu. Neden yüreği burkuluyormuş Sayın Başkan'ın? Gayet basit bir nedenle, illeri ziyaret ettiğinde işadamları giderek artan bir biçimde kendisinden çocuklarının bir devlet memuriyetine yerleştirilmesi için destek, yardım istiyorlarmış. "Bir işadamının, kendi çocukları için devlette memuriyet arıyor olması, işlerin iyiye gitmediğine işarettir" diyordu Sayın Başkan. Bunu bir kenara not etmekte fayda var. Bakın Türkiye'de olanla Çin'de olan arasında esasen bir fark bulunmuyor. Küreselleşme işte böyle bir şey. Küresel kriz tam da böyle anlaşılmalı. Ne oluyor Çin'de? Geçen yıldan bu yıla devlet memuriyeti sınavlarına girenlerin sayısı yüzde 35 artıyor. Boş kadro sayısı yüzde 10 artarken, sınava girenlerin sayısı yüzde 35 artıyor ve boş kadroların tam 700 katına yükseliyorsa, ortada bir problem olması gerekiyor. Buradan, müsaadenizle, bir üçüncü tespit daha çıkarayım: Ülke kâğıt üzerinde tempolu bir biçimde büyümeye devam ederken, devlet memuriyetine girmek isteyenlerin sayısı ileriye doğru zıplıyorsa, o ekonomide ikili (dichotomic) bir yapı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu da galiba bir başka küresel eğilim bu krizle birlikte geçerlilik kazanmaya başlayan. İşler toplumun belli bir kesimi için iyi gidiyor. Göstergeler ortalamayı yansıtıyor. Ama bir kesimde hızla artmakta olan mutsuzluğu yansıtmıyor. Bizim neyi yaşamakta olduğumuzu anlamak için yeni göstergelere ve yeni bakış açılarına ihtiyacımız var. Durgunluk ortamının sona erdiğini, resesyonun bittiğini düşünenler fena halde yanılıyorlar. Rakamlara yeniden ve yeniden bakmamız gereken bir dönemin içindeyiz. Uluslararası Gıda Örgütü (FAO) boşuna bu yıl aç insanların sayısının 100 milyon artarak yeniden 1 milyarı aştığını açıklamadı. 29 Kasım 2009 tarihinde Wuhan'da çekilen resimdeki karınca sürüsü gibi Çinli gence bakınca benim aklıma takılanlar bunlar oldu. Sincan'da olup bitenlere de benzer bir perspektiften bakmak gerektiğini de düşündüm resme bakarken. Ama Michael Ende'nin "Momo"da hep yinelediği gibi, "o başka bir hikâyedir ve daha sonra ayrıntılı olarak ele alınmasında fayda vardır." İyi hafta sonları, efendim.

    Bu yazı 05.12.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır