Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Platin talebi krize rağmen neden düşmüyor

    Güven Sak, Dr.19 Aralık 2009 - Okunma Sayısı: 1270

    Geçenlerde İngiliz Financial Times gazetesindeki habere göre yukarıdaki sorunun yanıtı gayet basit: Çünkü Çin'de düğün sayısı artıyor. Gelin bakın neden artıyor? Çin acaba daha tempolu büyür mü? "Bu kriz artık sona erer mi" diye merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Hatırlar mısınız bilmem. Bundan bir süre önce, "Çin'deki gelin kıtlığı problemi çözülmeden Çin, tasarruf eden bir ülke olmaktan çıkıp tüketime zor yönelir, bu küresel ekonomide zor toparlanır" mealinde bir yazı yazmıştım yine hafta sonu Referans'ına. Haziranın sonuydu. Yazı ( http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=125045 ) mealen şöyleydi: Çin'de 1970'li yıllarda uygulamaya konulan tek çocuk politikası nedeniyle yeni doğan erkek bebeklerin kız bebeklere oranı 1.20'ye ulaşmıştı. Her yüz kız bebeğe karşın 120 erkek bebek doğuyordu. Bu durum Çinlilerin kültürel olarak, erkek bebek edinmeye çalışmalarından kaynaklanıyordu. Zorlayıcı bir politikanın olmadığı yerlerde ise her 100 kız bebeğe karşılık 106 erkek bebek doğuyordu. Bu nedenle anılan oran mesela Türkiye'de 1.06'ydı. Hal böyle olunca, erkek çocukları evlendirecek kız bulmak zor oluyordu. Gelin kıtlığı problemini çözebilmek için aileler para biriktiriyordu. Böylece başlık parasının yanında daha iyi bir ev almak için de tasarruf etmeye çocuk doğar doğmaz başlamak gerekiyordu. Hem kamu maliyesi ders kitapları için güzel bir konuydu hem de güncel iktisadi analiz için. Amerikalıların National Buraeu of Economic Research'ünde de Shang-Jin Wei konu ile ilgili bir makale yayımlamıştı (http://www.nber.org/papers/w15093). O da pek eğlenceliydi. Ama doğrusu ya, mesele benim için orada kapanmıştı. Bakın öyle yapmamak gerekiyormuş. Sonra Financial Times'taki haber çıktı. Kasımın sonuydu. Londra'da yağmurlu bir gündü. British Museum'da "Moctezuma" sergisinden çıktıktan sonraydı. Dünya platin fiyatları krize rağmen sağlam duruyordu çünkü Çin'de artık platin evlilik yüzükleri revaçtaydı. Düğün törenlerinde geleneksel olarak kırmızıyı tercih eden Çinliler, artık normalde cenaze törenlerinin rengi olan beyazı seçiyorlardı. Beyaz gelinliğe uysun diye de gençler platin yüzük alıyorlardı. Hal böyle olunca, dünya platin talebi krize rağmen fena gitmiyordu. İnsana "Hadi canım sen de" dedirtiyor, değil mi? Ben de önce öyle dedim. Ama bakın azıcık bakınca neler çıktı? Aslında 2009 yılının dünya platin talebi açısından pek de iyi bir yıl olmaması gerekiyordu. Ama Johnson ve Mathey'in "Platinum 2009" raporu öyle büyük bir yıkımdan bahsetmiyordu. Platin, yıla 934 dolardan başlamıştı. Raporun yayımlandığı sırada, eylülde ise 1237 dolara yükselmişti. Otomotiv endüstrisinden kaynaklanan platin talebindeki düşüş yüzde 33 civarındaydı. Avrupa'dan bakıldığında talepteki azalma yüzde 45,7'ye kadar yükseliyordu. Kimya ve elektronik endüstrileri kaynaklı sanayi talebindeki daralma ise yüzde 31,7 civarındaydı. Gelgelelim kuyumculuk sektöründen gelen talep yüzde 79,5 artmıştı. Bu talebin neredeyse yüzde 70'i ise Çin kaynaklıydı. Çin'de düğün endüstrisi hakikaten önemliydi ve de hızlı bir biçimde büyüyordu. "Peki ama neden bu iş önemli?" diye merak etmez misiniz? Bakın ben ettim. Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri'nde yılda yaklaşık 2 milyon çift evleniyordu. Çin'de ise bu yıl 11 milyon düğün bekleniyordu. Eskiden düğün endüstrisi için bir düzenleyici otorite yokmuş Çin'de. Artık var. Ortada kocaman bir endüstri var. İkincisi ise düğünler yılda yüzde 10 artarken harcanan tutar yüzde 20 artıyor. Çinliler yalnızca tasarruf etmiyor, çocuğu evlendirme zamanı geldiğinde iyi de harcıyorlar. Rakamlar öyle gösteriyor. Demek ki neymiş, geçmişin yüksek tasarruf oranlarına bakıp, hemen de öyle, gelin kıtlığı filan dememek gerekiyormuş. Azıcık şöyle ileriye bakıp "Peki ama bu çocuklar şimdi kaç yaşında, ne zaman evlenirler?" diye düşünmek gerekirmiş toplumsal alışkanlıkların iktisadi sonuçlarını ele alabilmek için. Neye de bakmak gerekiyormuş? Çin'in nüfus yapısına. Soru herhalde açık: Neden bu düğün endüstrisi bu kadar hızlı büyüyor? Çin'de 1950'lerin sonu, 1960'ların başı bebek patlaması yıllarını oluşturuyor. Bakın bu durum Batı'dakine benziyor. Türümüz ortam rahatlayınca hemen çoğalmaya başlıyor. Temel içgüdü dedikleri bu değil miydi? Dünyanın Doğusu da Batısı da galiba, hep aynı eğilimlerin etkisi altında oluyor. Rakamlar böyle gösteriyor. Tek çocuk politikası bunun üzerine 1970'lerin başında uygulamaya konuluyor. Şimdi evlenenler "tek çocuk politikası"nın ilk ürünleri olarak alınabilir. Aile tüm tasarrufu onlar evlensin diye zamanında yapmış. Kredi sisteminin iyi gelişmediği bir ortamda, tasarruf etmekten başka bir çare yok elbette. Bebek patlaması kuşağının çocukları şimdilerde evleniyorlar. Bu durumda, düğün sayısında bir patlama oluyor. Bu ilk tespit olsun. İkincisi zaten açık herhalde, tek çocuk politikası nedeniyle oğlanı evlendirebilmek için yapılan tasarrufun harcama zamanı da bu durumda gelmiş oluyor elbette. Buradan bir üçüncü sonuç daha çıkarabilmek mümkün gibi duruyor. Küresel iktisadi krizin ortasında pahalı düğünlerin sayısında tempolu bir artış olması neyin göstergesi olarak alınmalıdır? "Abi, yapacak bir şey yok, iş de kuramıyoruz, bari evde ikimiz oturup eğlenelim" anlayışının mı? Yoksa geleceğe umutla bakıyor olmanın mı? Evliliğin anlık bir karar olmadığını düşünürseniz, Çin'de olup bitenleri daha yakından izlemekte fayda var galiba. Düzeltiyoruz, efendim. Çinli kardeşlerimiz tek çocuk politikasının getirdiği "gelin kıtlığı" nedeniyle dün biriktirdiklerini bugün harcıyorlarmış. Çocukların evlenme çağına gelmiş olması, düğünleri patlatmış. Bakın mesela dünya platin talebini etkiliyorlarmış. Dünyanın geleceği güvence altındaymış. Peki, bu durumda mesele nedir? Şudur: Bu yıl düğünlerdeki patlama Çincedeki dokuz ile sonsuzun neredeyse benzer bir biçimde ifade ediliyor olmasından mıdır? Yoksa 2010 yılı için de umutlu olmak gerekir mi? Günün sorusu budur. Günün sorusunun bize düşündürtmesi gereken ise açıktır: Girişimcilik zor iştir. İyi hafta sonları efendim.

    Bu yazı 19.12.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır