Arşiv

  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Et fiyatlarında mesele açıktır: Türkiye'nin bir hayvancılık politikası yoktur

    Güven Sak, Dr.29 Nisan 2010 - Okunma Sayısı: 873

    Et fiyatlarındaki hareketi izliyor musunuz? Toptancıda satılan karkas etin kilosu geçen yıl martta 10 TL iken bu yıl birden 18 TL'nin üzerine çıktı. Kasaptan aldığımız etin kilosu ise 30 TL'yi geçti. Artış çoktu. Hayatlarımızı etkiliyordu. Ortada bir de seçim vardı. İşte tartışma da ondan sonra başladı. Ne oluyordu da et fiyatları artıyordu? Hükümetimiz 2 gün önce kolay yolu seçti: Et ve Balık Kurumu'na (EBK) et ve canlı hayvan ithalatı için izin verdi. Ama bakın sorun hâlâ çözülmemiştir. İronik olan ise şuydu: Karar açıklandığında, Tarım Bakanımızın daha geçenlerde yaptığı "Memlekette yeterince besi hayvanı var, ithalata gerek yok" açıklaması hâlâ hatırlardaydı. Şimdi gelelim tespite: EBK'ya canlı hayvan ve et ithalatı için izin vermek demek, esasen, gerektiğinde canlı hayvan ve et ithali için EBK'ya yetki vermek demektir. EBK, et piyasasını düzenlemek ile de görevli olması gereken bir kurum ise böyle bir yetkiye sahip olması da doğaldır. Ancak etraftaki kısıtlı veriye bakınca görünen şudur: EBK, bu yetkisini alelacele kullanmamalıdır. Türkiye'nin öncelikle bir hayvancılık sektörü politikasına ihtiyacı vardır. Yapılan çalışmalar, 1980'lerdeki et ithalatı uygulamasının hayvancılığı geliştirmediğini ve de fiyat artışlarını önleyemediğini göstermektedir. Seçim telaşına düşüp yanlış yapmamakta fayda vardır. Et fiyatlarındaki artış bugünün meselesi değil, dünden biriken meselelerin sonucudur. Üretici dünden biriken meseleler nedeniyle "Kesmeyelim de besleyelim mi?" kararlılığı içine girdiği için bugüne gelinmiştir. Eldeki kısıtlı veriler böyle söylemektedir. Merak edenleri bekleriz efendim. Nedir eldeki kısıtlı veriler? İsterseniz oradan başlayalım. Türkiye'de kesilen hayvan sayısı ve toplam hayvan sayısı ile ilgili verileri Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıklamaktadır. Konu ile ilgili en güncel veriler 2008'e aittir. 2009 verilerinin Mayıs 2010'da açıklanması beklenmektedir. Tarım Bakanlığı bu konuda topu TÜİK'e atmaktadır. Sayın Bakan'ın geçenlerde açıkladığı veriler büyük bir olasılıkla, tarım il müdürlükleri vasıtasıyla bakanlığın kendi derlediği verileridir. Ancak o verilerin TÜİK verileri ile karşılaştırmasını yapmak mümkün değildir. Çünkü TÜİK toplam hayvan sayısının erkek ve dişi ayrımını, bakanlık bu veriyi topladığı halde, vermemektedir. Şimdi böyle olunca 2010'da et fiyatlarındaki hareketi açıklamak için eldeki verilerin yetersiz olduğu açıktır. Bu yetersiz veri ile hayvancılık politikasına ilişkin bir karar almak, karanlıkta kurşun atmaya benzer. Bu ilk noktadır. Gelelim ikinci noktaya: Eldeki kısıtlı verilere karşın, et fiyatlarındaki artış eğilimi konusunda bir hipotez geliştirebilmek mümkündür. Et fiyatlarında bu günlerde gözlemlenen hareket, son yılların hayvancılık sektörü politikası tercihleri ile yakından alakalı gibi durmaktadır. Hayvancılık sektöründe son ürün ya et ya da süttür. Hayvanların bir bölümü eti, bir bölümü de sütü için beslenmektedir. Hayvanı kesmeyip de beslemenin, sektörün her iki alt bölümünde de bir maliyeti vardır. O maliyeti belirleyen temel faktör ise yem fiyatlarıdır. 1980 darbesinin diktatörü Kenan Evren'in, rahmetli Erdal Eren için sorduğu, o insanın kanını donduran, "Asmayalım da besleyelim mi" sorusu, hayvancılık sektöründe günlük olarak verilmesi gereken bir üretim kararıdır. "Kesmeyelim de besleyelim mi?" kararı bu çerçevede, süt hayvancılığı için bakıldığında, süt fiyatları ile yem fiyatlarının karşılıklı hareketine bağlıdır. Son yıllarda memleketimizde süt fiyatları düşerken yem fiyatları artmıştır. Yem fiyatları bilenlerin söylediğine göre 2007-2008 kuraklığının da katkısı ile artmıştır. Ayrıca genetiği değiştirilmiş ürün (GDÜ) yönetmeliğinin de yem fiyatlarını son dönemde olumsuz etkilediğini bilenler söylemektedir. Neden? Yeme mısır da karıştırıldığı için. Bu ne demektir? Bu, 'Süt hayvanlarını beslemeyin, kesin' demektir üretici açısından bakıldığında. Özellikle küçük üreticilerin çoğunlukta olduğu bir piyasada. Bakın verilere bakıldığında yapılabilecek tespitlerden ikincisi de budur. Peki, besi hayvancılığı açısından meseleye bakıldığında görünen nedir? Yem fiyatlarının, et fiyatlarına oranla sürekli yükseldiği bir ortamda, üretici gelirini belli bir düzeyde tutabilmek için hep daha çok hayvanı kesmek zorundadır. Sonunda toplam hayvan sayısı belli bir büyüklüğün altına doğru inince, et fiyatının artmaya başlamasını ise herhalde normal karşılamak gerekir. Nitekim 2007 ve 2008 yıllarında dikkati çeken bir eğilim, kesilen hayvan sayısı/toplam hayvan sayısı oranının yaklaşık yüzde 40 oranında artmasıdır. Bu ne demektir? Üretici artan yem fiyatları ve buna intibak etmeyen et fiyatları karşısında, belli bir gelir akımını korumak için daha çok hayvan kesmektedir. Bu da kısıtlı veriye bakılınca yapılabilecek üçüncü tespittir. Buradan ne çıkar? Birincisi, Türkiye'nin et fiyatlarını, yem ve süt fiyatları ile hatta hatta petrol fiyatları ile birlikte izleyebilecek, piyasaları düzenleyebilecek bir idareye ihtiyacı vardır. EBK'nın 1992'de özelleştirilmesi, bu alandaki Türkiye deneyimini, Tarım Bakanlığı bünyesine taşımış gibi durmamaktadır. Piyasanın, fiyat hareketlerini düzenleyebilecek bir idareye ihtiyacı vardır. İkincisi, bu idarenin gerektiğinde canlı hayvan ve et ithaline yetkili olması da doğrudur. Fakat bu idare, bu yetkisini kullanırken, ortada sağlam bir hayvancılık politikası da olmalıdır. Ortadaki veriler üzerinde fazla inceleme yapılamadan, karanlığa kurşun atarak verilecek ithalat kararlarının, yerli hayvan üreticilerini "Kesmeyelim de besleyelim mi?" noktasına getirmesi beklenebilir. Sonuçta ne olur? İthal etle verilen yanlış fiyat sinyali, toplam hayvan stokunu kritik bir eşiğin altına indirebilir. Piyasa ithal etsiz yapamaz hale gelebilir. Bu da üçüncü tespittir. Üreticiyi yönlendiren fiyatlardır. Üreticileri "Kesmeyelim de besleyelim mi" noktasına getirmemek gerekir. Sürpriz şudur: Türkiye'nin bir hayvancılık politikası da yoktur. Yöneticilerimiz memleketi yönetiyor'muş' gibi yapmaktadırlar. Yalnızca son 8 yıldır değil, uzun zamandan beri...

    Bu yazı 29.04.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır